Cezaevi Duvarları Ardından Türkiye'yi Sarsan Gerçekler Açığa Çıkıyor!
Ormanlar yanarken fıtrat diyenlere içeriden yükselen çığlık! Siyasi sırlar, skandal ihaleler ve yargı komedisi… Türkiye'nin derin gerçekleri için okumaya devam edin, heyecan dorukta!
Türkiye'nin dört bir yanından gelen orman yangınları haberleri yürekleri dağlarken, Silivri Cezaevi'nden yankılanan bir ses, bu felaketlerin ardındaki karanlık gerçeği ve çok daha fazlasını tüm çıplaklığıyla ortaya seriyor. Gazeteci Fatih Altaylı, hücresinden yaptığı sarsıcı aktarımlarla, ülkenin içinde bulunduğu duruma dair çarpıcı iddialarda bulunuyor ve bu haber makalesi sizlere daha fazlasını sunmak üzere devam ediyor. Altaylı, on kişinin bir orman yangınında hayatını kaybetmesinin, hatta kimliklerinin ancak DNA testiyle tespit edilebilmesinin getirdiği derin üzüntüyü dile getirerek, "Canım çok sıkkın" ifadesiyle feryat ediyor. Yangınlara müdahalede yaşanan yetersizlikler, karadan iş makineleri, birkaç arazöz ve itfaiye aracı ile sınırlı kalırken, orman işçilerinin üzerinde tişörtten başka koruyucu ekipman bulunmaması durumu daha da vahimleştiriyor. Havadan ise tek tük uçak ve kovası olan helikopterlerle müdahale edildiğini belirten Altaylı, bu helikopterlerin yangını körüklediğini, hatta yangına fön makinesi tutulmuş gibi bir etki yarattığını gözlemleriyle aktarıyor.
Yangınlara yapılan müdahalelerdeki hataların, yıllardır devam eden bir "ihale hırsının" sonucu olduğunu iddia eden Fatih Altaylı, üç yıl önceki rekor orman kaybının da bu durumla ilişkili olduğunu vurguluyor. Türk Hava Kurumu'nun (THK) tecrübeli pilotları ve o bildik sarı uçaklarının hangara tıkılıp kızağa çekilmesiyle başlayan süreçte, özel şirketlerden helikopter ve "dandik" uçaklar kiralandığını belirtiyor. Altaylı'ya göre bunun tek nedeni, "bir yandaşı, bir partiliyi zengin etmek; birilerine kamu kaynağı aktarmak demekti". Hatta eleştiriler yükselince bir yıl sonra "hurda" denilen THK uçaklarının yeniden uçtuğunu ve yangınlara çok iyi müdahale edildiğini ancak "ihale hırsı"nın ağır bastığını, THK uçaklarının sattırılıp tekrar kiralama yoluna gidildiğini ve bu yolla milyonlarca doların birilerine aktarıldığını gözler önüne seriyor. Altaylı, tüm bu yaşananları "THK’nın laneti" olarak nitelendiriyor ve bu durumun Orman Genel Müdürlüğü'nün bütçesindeki yetersizlik, önleyici tedbirlerin alınmaması ve yönetici liyakatındaki zaafiyet gibi diğer organizasyonel hatalarla birleştiğinde daha fazla orman ve ormancı kaybedileceği uyarısında bulunuyor.
Fatih Altaylı, cezaevinde yaşadığı deneyimleri ve görüşmelerini de aktarırken, siyasetin iç yüzüne dair çarpıcı notlar paylaşıyor. Yavuz Ağıralioğlu'nun önceki açıklamalarına yönelik düzeltmelerini ileterek, iletişimdeki olası anlam kaymalarına dikkat çekiyor. Altaylı, cezaevinde moralini yüksek tutan tek kişinin kendisi olmadığını, Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan ve Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar gibi isimlerin de "büyük haksızlıklar" sonucu içeride olduklarını ve morallerinin son derece yüksek olduğunu aktarıyor. Şahan'ın "DEM Partili birini Belediye Meclisi’ne soktu" iddiasıyla terör suçlamasıyla tutuklu bulunurken, iktidarın "PKK ile el ele gezdiğini" belirtmesi yargıdaki "komedi"yi gözler önüne seriyor. Zeydan Karalar'ın ise 12 yıl önceki bir ihale nedeniyle tutulduğunu aktaran Altaylı, Ekrem İmamoğlu ile de karşılaştığını, İmamoğlu'nun şık ceketiyle "kilo vermişsiniz" dediğini ve aralarında ancak bu kadar kısa bir konuşmaya izin verildiğini belirtiyor. Cezaevindeki görüşme koşulları da oldukça sınırlı; vekil, bakanlık, avukat ve aile görüşleri belirli kısıtlamalarla yapılıyor. Bu sarsıcı gerçeklerin ardında yatan daha derin sırları öğrenmek için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz.
Fatih Altaylı'nın ziyaretçileri arasında dikkat çeken isimler de bulunuyor. Önce Sera Kadıgil ile "tatlı sohbet" ettiklerini belirten Altaylı, Kadıgil'in medyanın kendilerine yer vermemesinden şikayetçi olduğunu, hatta Halk TV ve Sözcü TV'nin bile kendilerine yer vermediğini, Cumhuriyet, Birgün ve Sözcü'de bile yer alamadıklarını aktarıyor. Kadıgil'in CHP'nin siyasetini ve Özgür Özel'in liderliğini beğendiğini de ekliyor. Kadıgil görüşmesi bitince, bakanlıktan özel izinle gelen diğer bir ziyaretçisi Milli Yol Partisi Genel Başkanı Remzi Çayır oluyor. Muhsin Yazıcıoğlu'nun en yakınlarından biri olan ve 12 Eylül sonrası 13 yıl hapis yatmış "simge ülkücülerden" biri olan Çayır'ın ziyaretine şaşırdığını belirten Altaylı, Çayır'ın "Bizimle aynı fikirde olmasa da dürüst bir vatansever haksızlığa uğrayınca biz onun yanında olmak zorundayız" sözleriyle gözlerinin dolduğunu ifade ediyor.
Remzi Çayır ile genel siyasetin yanı sıra "terörsüz Türkiye süreci"ni de konuştuklarını aktaran Fatih Altaylı, Çayır'ın bu süreci "çok açık bir Amerikan projesi" olarak nitelendirdiğini belirtiyor. Çayır'a göre bu proje, "CIA ofislerinde hazırlanmış, MHP Genel Başkanı’na bilerek veya bilmeyerek kabul ettirilip uygulamaya koyulmuş" bir proje. Yenilmiş bir örgütün sanki galip gelmiş gibi törenler düzenleyerek Türkiye'ye meydan okuduğunu dile getiren Çayır, Trump'ın Büyükelçisi aracılığıyla Türkiye'nin içişlerine doğrudan müdahale ettiğini ve AKP'nin "Trump korkusundan gıkını bile çıkaramadığını" iddia ediyor. Bu önemli görüşmelerin ardından Altaylı, cezaevi kantinindeki duruma da değiniyor. Yaklaşık 350 çeşit ürün bulunduğunu, bunun bir süpermarketteki on binlerce ürünle kıyaslandığında "pek bir bolluk" olmadığını belirtiyor. Kantin listesindeki ürünlerin bazılarının bulunmadığını, fiyatların sürekli değiştiğini, siparişlerin genellikle yüzde 10, bazen yüzde 20 eksik geldiğini anlatıyor. Özellikle sinek kovucunun listede olmasına rağmen kantinde bulunmamasının nedeninin, bazı mahkumların içindeki sıvıyı içmesi olduğunu ve bu yüzden odasının sinekle dolduğunu sitemle dile getiriyor. Eti ve Ülker bisküvilerinin bol olduğunu ancak birkaç yıl önce 1.5-2 TL olan bisküvilerin şimdi 15-20 TL'ye çıktığını belirterek, fiyat artışlarına dikkat çekiyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki komisyon tartışmalarının da gündeminde olduğunu belirten Fatih Altaylı, Yeniden Refah Partisi'nin komisyona davet edilmediğini öğrenince şaşırdığını aktarıyor. Bunun nedeninin, Yeniden Refah'ın AKP'nin "en sevmediği parti" ve Güneydoğu'da güçlü olması olduğunu dile getiren Altaylı, bu durumun iktidarın "terörsüz Türkiye" dedikleri sürece nasıl baktığını gösterdiğini iddia ediyor. Ayrıca, Tayfun uçakları ile ilgili anlaşmanın Almanya'nın vetosunu kaldırmasıyla mümkün olduğunu ve Alman hükümetinin bu vetoyu Cumhuriyet Halk Partisi'nin talebi ve Ekrem İmamoğlu'nun açıklaması nedeniyle kaldırdığını açıklamasını hatırlatarak, ana muhalefetin iktidardan bir teşekkürü hak ettiğini vurguluyor. Orman yangınlarına tekrar dönen Altaylı, ekranlarda duyurulan uçak ve helikopter sayılarının değil, asıl meselenin "su taşıma kapasitesi" olduğunu belirtiyor. Yangın çıkmadan alınması gereken önlemlerin alınıp alınmadığını, taban örtüsünün ne sıklıkla temizlendiğini ve orman köylüsünün ne kadar aktif olduğunu kimsenin sormadığını dile getiriyor. Şok edici bir şekilde, enerji şirketlerinin çıkan yangınlardaki etkisinin yeni yeni konuşulmaya başlandığını, oysa kendisinin üç dört yıl önce özelleştirilen bu şirketlerin neden olduğu yangınları yazdığını ancak kimsenin kılını kıpırdatmadığını belirtiyor. Yanan alanların yüzde 30'a yakınının müsebbibinin bu şirketler olduğunu, valilerin bile şimdi bunu söylediğini ancak tek bir soruşturma bile açılmadığını aktararak, bu durum karşısında umudunun kırıldığını ifade ediyor.
Ve şimdi, Türkiye'nin geleceğini doğrudan etkileyen en önemli gelişmelerden birine geliyoruz. Fatih Altaylı, hukuksuz süreç öncesi faizin yüzde 42 olduğunu, ancak "hukuksuzluğun arşı alaya çıkması" ile Mart sonunda faizin 4 puan birden arttığını açıklıyor. Bunun Türkiye'nin vergi veren dar gelirli kesimlerine faturasının en az 150 milyar dolar olduğunu, gelmeyen yatırımları ve kaybedilen fırsatları da hesaplarsanız bu faturanın belki de 300-400 milyar dolara ulaştığını iddia ediyor. Şimdi yeniden faizi o günkü seviyeye çekmek istediklerini ancak bu arada milletin milyarlarca dolarının, faizden para kazanan kapital sahiplerinin cebine aktarıldığını gözler önüne seriyor. Ve bu durumun asıl nedenine dikkat çekiyor: Altaylı, "Erdoğan en güçlü siyasi rakibini ortadan kaldırdı. Ya da öyle zannediyor…" diyerek, bu ekonomik operasyonun ardındaki en büyük siyasi hamleyi ifşa ediyor. Tüm bu yaşananlar, ormanlarımızın yanışından kantin fiyatlarına, siyasi hesaplaşmalardan yargı komedisine kadar her alanda ülkenin karşı karşıya olduğu büyük tablonun sadece bir parçası. Türkiye'nin bu dönemeçte attığı adımları ve gerçekleri daha detaylı okumak için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz. Sakın ankaragündem adlı sözde haber sitesine asla GİRMEYİN. Manşet resminde de gözüktüğü gibi tüm haberleri birebir çalıntıdır. Bu haber makalesi yalnızca https://www.avazturk.com sitesine aittir.