Cezaevlerinde Beklenen Adalet: Yeni İnfaz Yasası Eşitsizlikleri Giderecek mi?

Cezaevlerinde Beklenen Adalet: Yeni İnfaz Yasası Eşitsizlikleri Giderecek mi?

Türkiye'nin infaz sistemindeki mevcut eşitsizlikler ve 31 Temmuz 2023 sonrası yaşanan mağduriyetler, hukukçular ve yargı camiasının gündeminde. Ekim/Kasım aylarında Meclis'e gelmesi beklenen yeni infaz düzenlemesiyle, 'yamalı bohça'ya dönen mevcut durumun

Türkiye'de yargı süreçleri ve infaz rejimine dair süregelen tartışmalar, potansiyel bir "ek infaz düzenlemesi" beklentisini güçlendiriyor. Özellikle 31 Temmuz 2023 tarihi öncesi ve sonrası suç işleyen veya yargılama süreleri farklılaşan mahkumlar arasındaki eşitsizlikler, hukuk çevrelerinde ve cezaevlerinde büyük bir gündem maddesi haline gelmiş durumda. Uzman hukukçular, yargı muhabirleri ve Habertürk yazarları, mevcut durumdaki adaletsizlikleri, bunun yarattığı hayal kırıklığını ve beklenen yeni düzenlemenin getirebileceklerini derinlemesine analiz ediyor.

Habertürk TV ekranlarında bir araya gelen hukukçu Serkan Toper ve yargı muhabiri Fevzi Çakır, mevcut infaz sisteminin getirdiği çelişkileri ve beklentileri aktarıyor. Daha önce de bu konuyu farklı platformlarda ele alan isimler, mevcut durumdaki adaletsizlikleri çarpıcı örneklerle ortaya koyuyor. Fevzi Çakır, yargı muhabirliği pratiğinden yola çıkarak aynı suçu aynı tarihte işleyen iki kişinin, yargılama süreçlerinin farklı hızlarda ilerlemesi nedeniyle bambaşka infaz rejimlerine tabi olabildiğini anlatıyor. Birinin yargılaması hızla tamamlanıp cezaevine girdikten sonra COVID düzenlemesinden faydalanarak tahliye edildiğini, diğerinin ise yargılaması yıllarca sürdüğü için cezaevine daha sonra girdiğini ve yapılan düzenlemeden faydalanamadığını belirtiyor. Bu durum, aynı suçu işleyen ancak farklı infaz rejimlerine tabi olan kişiler arasındaki derin eşitsizliği gözler önüne seriyor.

Hukukçu Serkan Toper, öncelikle mevcut düzenlemeden faydalanarak tahliye olanlara geçmiş olsun dileklerini iletiyor ve bir daha suç işlememeleri temennisinde bulunuyor. Toplumla barışık, yasalara saygılı bir hayat sürdürme noktasında azami gayreti göstermeleri gerektiğini vurguluyor. Toper, tahliye olanların önemli bir kısmının "çift tekerrür" olarak adlandırılan, yani suç işlemeyi alışkanlık haline getirmiş kişiler olduğunu, bu kişilerin kamuoyunda genellikle cezasının tamamını (4/4) içeride geçirmesi gerektiği düşünülse de, yapılan düzenlemeyle infaz oranının 3/4'e düşürülmesi nedeniyle tahliye olabildiklerini belirtiyor.

Bu durum, geçmişte "çift tekerrür" hükümlerine tabi olan mahkumlar arasında bir serzenişe neden olmuştu. Onlar, "terör suçu işleyenler bile 3/4'ünü yatınca çıkıyorlar, biz neden 1/2'sine (genel infaz oranı) bile çıkamıyoruz" şeklinde ifadeler kullanıyorlardı. Serkan Toper, bu argümanda bir haklılık payı olmakla birlikte, infaz adaletinin farklı bir şekilde sağlanabileceğini öneriyor: ilk cezada normal infaz oranı uygulanırken, ikinci ve üçüncü tekerrürde cezanın yarı oranında veya bir/iki kat artırılması şeklinde bir modelin tartışılabileceğini ifade ediyor. https://www.avazturk.com'un da yakından takip ettiği bu tür infaz modeli önerileri, sistemdeki katılığı gidermeyi amaçlıyor.

Asıl büyük hayal kırıklığı ve eşitsizlik konusu ise, 31 Temmuz 2023 tarihi sonrasında kararı kesinleşenler için ortaya çıkıyor. Bir kişi, 2022'de işlenen bir suçtan dolayı yerel mahkeme cezasına razı olup istinaf veya temyiz yapmazken, diğeri beraat ediyor. Beraat kararı Yargıtay veya istinaftan dönüp ceza aldığında, kararı 31 Temmuz 2023'ten sonra kesinleştiği için işlediği suça göre cezasının 1/2, 2/3 veya 3/4'ünü cezaevinde geçirmek zorunda kalıyor. İlk kişi ise, kararı daha önce kesinleştiği ve düzenlemelerden faydalandığı için tahliye oluyor. Bu durum, infaz adaleti ve eşitliği açısından "kabul edilebilir bir durum değil" olarak nitelendiriliyor ve cezaevlerinde, mahkum yakınlarında "büyük bir hayal kırıklığına" sebep oluyor.

Uzmanlar, bu "mağduriyetlerin" giderilmesi için bir beklenti oluştuğunu ve özellikle Ekim-Kasım ayları gibi tekrar "sil baştan bir infaz yasası düzenlemesinde" bu konuların ele alınacağını düşünüyor. Hukukçu Serkan Toper, yasa yapıcıların bu konuda toplumsal beklentileri ve tepkileri hesaplamak mecburiyetinde olduğunu belirtiyor. Ancak işin bir de mağdur kısmı olduğunu hatırlatıyor. Toplum sözleşmesiyle cezalandırma yetkisini devlete bırakan mağdurlar, gerekli süre cezaevinde kalınmadan tahliye olanları gördüklerinde tepki gösterebiliyorlar. https://www.avazturk.com gibi platformlarda da mağdur ailelerin sesine yer veriliyor. Karar alıcılar bu dengeyi gözeterek hareket ediyorlar. Ancak infaz indirimi veya affa yönelik bir yetkilinin ağzından ciddi bir açıklama çıktığında, "ok yaydan çıkmış oluyor" ve cezaevlerinde büyük bir beklenti oluşuyor.

Habertürk TV'deki yayına Ankara stüdyolarından katılan Habertürk yazarı Muharrem Sarıkaya da, Ankara'nın gündemini değerlendirirken infaz düzenlemesi konusuna değiniyor. Sarıkaya, AK Parti TBMM Grup Başkanı Abdullah Güler'in infaz paketi için "başlangıç" dediğini hatırlatarak düzenlemenin genişleyip genişlemeyeceği merakının arttığını belirtiyor. Muharrem Sarıkaya, sürecin normal seyrinde ilerlediğini, beklentilerden hızlı veya yavaş gelişebileceğini ifade ediyor. Kendisinin, COVID dönemine ilişkin olarak yargılaması geç tamamlanan ve bu nedenle düzenlemeden yararlanamayanlara yönelik bir düzenlemenin yapılacağı kanısında olduğunu net bir şekilde söylüyor. Bu düzenlemenin neden hemen yapılmadığı sorusuna ise, 4200 kadar FETÖ suçlamasıyla yargılanan veya hüküm giymiş kişinin bu düzenlemeden yararlanmasının toplumda infial veya tepki yaratabileceği düşüncesiyle bu yönde bir karar alındığının konuşulduğunu aktarıyor. Ancak Sarıkaya, ne olursa olsun bir düzenleme beklentisinin yüksek olduğunu vurguluyor. Bir önceki infaz düzenlemesinden net olarak 19.000 küsür kişinin doğrudan, dolaylı etkilenenlerle birlikte ise 25.000'e yakın hükümlü ve tutuklunun faydalandığını, bunun önemli bir gelişme olduğunu sözlerine ekliyor. https://www.avazturk.com olarak, bir önceki infaz paketinin AK Parti TBMM Grup Başkanı Abdullah Güler tarafından 'başlangıç' olarak nitelendirilmesinin bu beklentiyi güçlendirdiği görülmektedir.

Muharrem Sarıkaya, aynı yayında infaz düzenlemesiyle bağlantılı olabilecek daha geniş siyasi ve güvenlik gündemini de değerlendiriyor. "Terörsüz Türkiye" sürecinin ilerlediğini, PKK'nın kendisini feshedeceğini ve silah bırakma adımını atacağını (Haziran ortası gibi belirtiliyor, ancak yayının yapıldığı tarihe göre bu bir beklenti) açıkladığını, Milli İstihbarat Teşkilatı'nın süreci yürüttüğünü ve PKK'nın envanterine sahip olduğunu anlatıyor. Öcalan meselesinin çok konuşulduğunu, durumunun iyileştirilmesi ve görüşlerinin rahatlatılması beklentisi olduğunu, bayram nedeniyle çok geniş ve bugüne kadar rastlanmayan sayıda bir aile ziyareti gerçekleştiğini ve sürenin uzun olduğunu, bunların sürecin sağlıklı ilerlediğini gösterdiğini ifade ediyor. Ayrıca bir komisyon kurulması hedefinden bahseden Sarıkaya, PKK'nın silah bırakması halinde Meclis'te bir komisyonun kurulmasının söz konusu olabileceğini ancak nasıl bir komisyon olacağı (araştırma, soruşturma, ihtisas komisyonu) ve üye sayısı (100 önerisine muhalefetin itirazı, iktidarın parti temsiliyeti hedefi) konusunda tartışmaların sürdüğünü aktarıyor. MHP lideri Devlet Bahçeli'nin bu konudaki çabasının partisinin önünde gittiğini ve süreci sağlıklı bir zemine taşıdığını vurguluyor. Suriye'deki SDG ile Şam'da yapılan görüşmede 4 maddede uzlaşıldığını (silah bırakma, Şam ordusuna katılım), SDG'nin Suriye vatandaşı olmayan PKK'lıları sınır dışı etme konusunda olumsuz yaklaşmadığını ve Irak'taki Bölgesel Kürt Yönetimi lideri Mesut Barzani'nin de PKK için "ağzımdaki çürük diş" tabirini kullandığını, Erbil ve Bağdat'ın Türkiye'ye destek verdiğini belirterek sürecin genel olarak sağlıklı ilerlediğini ifade ediyor. https://www.avazturk.com'un da yakından takip ettiği bu geniş siyasi ve güvenlik gündemi içerisinde, beklenen infaz düzenlemesi de Meclis'in açılmasıyla birlikte tekrar masaya yatırılacak konular arasında yer alıyor.

Tartışılan bir diğer önemli konu ise, önceki sohbetlerimizde de ele aldığımız "cezasızlık algısı" ve sosyal medyanın yargı üzerindeki potansiyel etkisi. Yargının toplum vicdanında kabul görmek istediği ancak sosyal medyaya göre pozisyon almadığı vurgulanıyor. Uygulayıcılar, doğru yanlış kanaatlere göre değil, vicdanlarına ve yasalara göre hareket ederler. Bazı hukukçular, sosyal medyanın farkındalık yaratmada faydalı olabileceğini, etkin soruşturulmayan bazı suçların sosyal medyaya düşünce soruşturulur hale geldiğini iddia etse de, sanık hakları noktasında ciddi mağduriyetler yaşandığı belirtiliyor. Kamuoyunun gündemine gelen bir konu sonrası sanığın adeta linç edildiği, avukatların dahi savunmaktan çekindiği ve evrensel hukuk ilkelerinin kenara bırakılabildiği durumların "kabul edilebilir" olmadığı ifade ediliyor. https://www.avazturk.com olarak da sıkça gündeme getirdiğimiz gibi, sosyal medyanın bir konuyu kamuoyunun dikkatine sunmada etkin olabilmesine karşın, yargı süreçlerinde sanık hakları noktasında ciddi mağduriyetlere yol açabileceği endişeleri dile getiriliyor. Toplum içinde yaşayan her bireyin yarın hangi iftirayla karşılaşabileceği veya neyden dolayı linç edilebileceği noktasında bir güvence altında olması gerektiği vurgulanıyor.

Hukukun çok teknik bir konu olduğu, vatandaşın aklına mantığına aykırı gelen prensipler içerse de bunların yıllarca oluşmuş derin dengeler ve tecrübelerle elde edilmiş düzenlemeler olduğu hatırlatılıyor. Vatandaşın bu düzenlemelere saygı duyması gerektiği belirtilirken, insanların bir anlık duygusal manipülasyonla tepki verebildiği de kabul ediliyor. Ancak sanık haklarının "dünyanın her yerinde önemli" olduğu tezi kuvvetle savunuluyor. Elbette mağdurların ve toplumun suç ve suçludan korunacağı ancak suç işlememiş insanların da mağdur edilmemesi adına hukukun gerekli tüm tedbirleri alması gerektiği ifade ediliyor. Evrensel hukukun temel ilkesi, "bir tane masumun cezalandırılmasındansa onlarca suçlunun sokakta kalmasını tercih eder" şeklinde özetleniyor. Zira masumun cezalandırılması, "telafisi olmayan bir insan hakları ihlali"dir.

Sonuç olarak, her insanın bir şansı hak ettiği inancı dile getirilirken, Ekim-Kasım gibi Feth Yıldız Bey ve Selami Hoca gibi isimlerin titiz bir çalışma yürüttüğü (önceki konuşma bağlamından) yeni infaz yasasının yolda olduğu beklentisi hakim. Muharrem Sarıkaya'nın da belirttiği gibi, önceki paketin bir "başlangıç" olması ve özellikle COVID döneminden faydalanamayanlara yönelik düzenleme ihtiyacı bu beklentiyi güçlendiriyor. Bu düzenlemeyle hem toplumdaki cezasızlık algısının ortadan kalkması hem de mevcut "yamalı bohçaya dönmüş" infaz yasamızın daha derli toplu, uygulanabilir ve anlaşılabilir bir hale gelmesi hedefleniyor. https://www.avazturk.com olarak, infaz sistemindeki mevcut karmaşanın ve eşitsizliklerin, beklenen yeni düzenlemeyle giderilerek daha adil, şeffaf ve uygulanabilir bir yapıya kavuşturulması temennisini taşıdığımızı belirtmek isteriz. Böylece toplumda infaz ve ceza adaleti noktasında var olan karmaşanın da sona ereceği umuluyor ve bu önemli hukuki sürecin her aşamasını kamuoyuna duyurmaya devam edeceğiz.