CHP Komisyon Tuzağına mı Düşüyor?

CHP Komisyon Tuzağına mı Düşüyor?

Türkiye siyasetinde sular ısınıyor! İBB'ye peş peşe operasyonlar, İmamoğlu'nun diploması ve CHP'ye 'komisyon' çağrısı... İktidarın samimiyetsiz hamleleri ve ardındaki gizli planlar. Bu kritik süreçte Türkiye nereye gidiyor? Cevaplar burada!

Türkiye siyaseti, özellikle yerel seçimlerin ardından şekillenen yeni dengelerle hareketli günler yaşıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne yönelik art arda gelen operasyonlar, İETT ve İsfalt'ta dokuzuncu dalga operasyonunun düzenlenmesi ve Ekrem İmamoğlu'nun yüksek lisans diplomasının iptal edilmesi, muhalif çevrelerde büyük yankı uyandırdı. Bu gelişmeler, Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) demokratikleşme talepleriyle, yani belediyelere yapılan operasyonların durması, tutuksuz yargılamaların yapılması ve hatta yargılamaların bir bölümünün TRT'de yayınlanması istekleriyle kesişiyor. Tüm bu süreçte, Halk TV'de konuşan Cem Toker, mevcut iktidarın Anayasa'ya uyması veya yargının herkese eşit mesafede olması beklentisini "garip" bulduğunu dile getirerek, siyasi atmosferdeki bu çağrıların samimiyetten uzak olduğuna dair derin şüpheler uyandırdığını belirtti. Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek bu kritik dönemeçte, siyasetin bilinmeyen koridorlarını aydınlatmak için okumaya devam edin.

Cem Toker'in vurguladığı gibi, iktidarın bu "komisyona katıl" çağrısı muhalif seçmen nezdinde de samimiyetsiz bulunuyor. Toker, iki sene önce 2023 seçimlerinden önce miting meydanlarında CHP'yi PKK ile ilişkilendiren "kurgu videolar" oynatıldığını, "montaj" dendiğini hatırlattı. Erdoğan'ın yıllarca "Bay Kemal haddini bil, sen kimsin, sen muhalefetsin" söylemlerini kullandığını ve hatta "Benim milletim Kandil'den destek alan adaya ülke yönetimini teslim etmez" dediğini aktardı. Bu geçmiş söylemler ışığında, şimdi CHP'nin komisyona davet edilmesinin arkasında farklı bir strateji olabileceği üzerinde duruluyor. Toker'e göre, Erdoğan iktidara geldiğinden beri sürekli bir düşmana ihtiyaç duydu; Ergenekoncular, Balyozcular, laikçiler, FETÖ'cüler ve PKK'lılar gibi hedeflerden sonra, Bahçeli'nin çıkışının ardından PKK'yı şeytanlaştıramaz duruma geldi. Bu nedenle, Toker'in analizi, Erdoğan'ın yeni hedefinin CHP olduğunu ve onu yolsuzluğa bulaşmış gibi göstererek itibarsızlaştırma ve şeytanlaştırma algısı yaratmaya çalıştığını işaret ediyor. Sosyal medyada Mansur Yavaş adına açılmış bir destekçi hesaptan "katılmasın" paylaşımı yapılması da bu samimiyetsizlik algısını güçlendiriyor. Bu çok katmanlı siyasi oyunun perde arkasındaki gerçekleri öğrenmek için okumaya devam edin.

Söz konusu siyasi diyalog, Anayasa tartışmaları ve yasa yapma süreçleriyle de yakından ilişkili. Cem Toker, CHP'nin "anayasa yapmayız, yasa yaparız" söylemini eleştirirken, bu komisyon görüşmelerinin eninde sonunda Anayasa'ya varacağını ve %99.9 olasılıkla Erdoğan'ın yeniden adaylığının gündeme geleceğini öngörüyor. Türkiye'de ciddi bir insan hakları ve adaletsizlik sorunu olduğu vurgulanıyor. Avrupa Parlamentosu raporlarına göre, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda özgürlükler verilmesine rağmen, sorun uygulamada yatıyor. Cem Toker, "Anayasamız o kadar kötü değil" ifadesiyle, laiklik ve sosyal devlet gibi ilkelerin Anayasada yer almasına rağmen uygulanamadığını belirtti. Adalet Bakanı'nın bile Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunu savunan hiçbir uluslararası makalenin olmadığını söylediğini hatırlatan Toker, son 10-15 yılda Türkiye'de demokrasinin ilerlediğini iddia eden hiçbir makale gösterilemeyeceğinin altını çizdi. Yeni "özgürlükçü sivil anayasa" söyleminin dahi sadece bir süsleme olduğunu belirten Toker, Anayasa'da düzeltilebilecek tutarsızlıklar olsa da, asıl meselenin uygulamadaki eksiklikler olduğunu yineledi. Uygulamadaki bu temel sorunların Türkiye'nin geleceğini nasıl şekillendirdiğini keşfetmek için okumaya devam edin.

Muhalif kanatta ise özellikle Ekrem İmamoğlu'na yönelik operasyonların kolay kolay durmayacağı, aksine artarak devam edeceği düşünülüyor. Cem Toker'e göre, Erdoğan, İmamoğlu'na karşı dört seçim kaybetmiş ve siyasi hayatının en ağır darbelerini ondan almıştır. CHP'nin yerel seçimlerde birinci parti olması ve tarihi bir başarı elde etmesi, Erdoğan'ı panikletiyor. Bu durum, iktidarın CHP'yi hedef tahtasına oturtup, onu şeytanlaştırarak ve tepeden tırnağa yolsuzluğa bulaşmış gibi göstererek itibarsızlaştırma çabasının temelini oluşturuyor. Ayrıca, mevcut seçim sistemindeki çarpıklıklara da dikkat çekildi. CHP listelerinden Meclis'e giren Gelecek ve DEVA gibi partilerden 35 milletvekilinin toplam oy oranının %1-2'yi bile bulmadığı ancak 35 milletvekilliği kazandığı belirtildi. Bu durum, milli iradenin ne kadar temsil edildiği konusunda ciddi soru işaretleri yaratıyor ve siyasi hesaplaşmaların sadece görünen yüzünün olmadığını bir kez daha ortaya koyuyor. Bu siyasi stratejilerin ve seçim sisteminin ardındaki hesaplaşmaları daha yakından incelemek için okumaya devam edin.

Siyaset arenasındaki bu gerilim, Erdoğan'ın geçmişteki stratejileri ve uluslararası arenadaki gelişmelerle de bağlantılı. Cem Toker, Erdoğan'ın daha önce de benzer taktikler izlediğini hatırlattı. Özellikle 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde yıpranmış bir görüntüdeyken, Kürt oylarına ihtiyaç duyduğu için 2012-2013'te "çözüm süreci" ve "demokratikleşme paketi" gibi adımlar attığını belirtti. Bu süreçte köylere orijinal isimlerini verme, QWX harflerini kullanma, eş başkanlığa izin verme, TC ibarelerini ve "andımız"ı kaldırma gibi Kürtlere yönelik "şirinlik" dönemleri yaşandığını vurguladı. Şimdi ise Erdoğan'ın yine Anayasa değişikliği veya tekrar aday olabilmek için Kürt oylarına ihtiyaç duyduğu, bu nedenle tekrar bir "şirinlik mevsiminin" başladığı ifade edildi. Bunun yanı sıra, Cem Toker, şu anda pek konuşulmayan ancak büyük önem taşıyan bir uluslararası ayağa da değindi: Büyük Ortadoğu Projesi'ne verilen taahhütler ve PKK'nın silah bırakma tiyatrosuyla bağlantılı Suriye ve Irak'taki gelişmeler. Bahçeli'nin 2023 seçimlerinden hemen sonra sarf ettiği "çok şey değişecek, umarım Türkiye değişmez" cümlesinin de bu süreçlerle ilintili olabileceği, ABD ve İsrail'in PKK/PYD üzerindeki baskıları sonucu Erdoğan'ın YPG söylemini aniden "Suriye Demokratik Güçleri" olarak değiştirmesinin de bu zincirin halkalarından biri olduğu belirtildi. Bu uluslararası ve yerel dinamiklerin Türkiye siyasetindeki rolünü daha derinlemesine anlamak için okumaya devam edin.

Tüm bu gelişmeler ışığında, CHP'nin ve muhalefetin bu oyunlarda rol alıp almaması gerektiği önemle tartışılıyor. Cem Toker, CHP'nin yakaladığı ivmeyi kaybetmemesi, vatandaş nezdinde güvenilir bir lider imajını koruması gerektiğini düşünüyor. Özgür Özel'in son aylarda kazandığı itibar, yarattığı imaj ve muhalif seçmenin özlediği üsluptaki sert muhalefeti takdirle karşılanırken, bu ivmenin devam etmesi gerektiği vurgulanıyor. Özel'in partisini birinci parti yapması ve makası açması için "ayağını gazdan çekmemesi" ve sadece kendi partisinin tabanına değil, tüm muhalefet seçmeninin sesine kulak vermesi gerektiği belirtiliyor. Günümüz Türkiye'sinde sağ-sol ideolojilerinin tartışılacak durumda olmadığı, ülkeye demokrasiyi, özgürlükleri ve bunları koruyacak hukuk devletini getirecek bir birliğin gösterilmesi gerektiği ifade ediliyor. Cem Toker'in analizi, Özgür Özel'in Özal veya Demirel vari, halkın dilini konuşan, halka güven veren bir siyasetçi imajı yarattığına ve bunun anketlere yansımaya başladığına işaret ediyor. Bu bağlamda, siyasi diyalog çağrılarının ardında yatan ve kamuoyunda büyük bir merak uyandıran asıl gerçek, mevcut iktidarın, özellikle de Erdoğan'ın, tüm bu hamleleri kendi siyasi geleceğini güvence altına almak, muhalefeti stratejik olarak zayıflatmak ve olası bir sonraki seçimde yeniden adaylığının önünü açmak için planladığı büyük bir hamle olduğudur. Bu sürecin tüm detayları ve gelecekteki olası sonuçları için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz, böylece sadece bir diyalog süreci değil, uzun vadeli bir siyasi projenin parçası olduğu ortaya çıkmaktadır. Muhalefetin bu popülizm tuzaklarına düşmeden, ayağını gazdan çekmeden ve mevcut üslubuyla muhalefetini sürdürmesi gerektiği düşünülmektedir.