CHP'de Görüntü Dondu, Ses Kesildi! İmamoğlu'ndan Kılıçdaroğlu'na Şok Suikast İddiası

CHP'de Görüntü Dondu, Ses Kesildi! İmamoğlu'ndan Kılıçdaroğlu'na Şok Suikast İddiası

Cumhuriyet Halk Partisi'nde 30 Haziran öncesi tansiyon tavan yaptı! Ekrem İmamoğlu'nun "Can güvenliğim tehlikede, Kılıçdaroğlu beni betona gömmek istiyor" açıklaması siyaset sahnesini derinden sarstı. Yargı sopası, gizli anlaşmalar ve içeriden dizayn...

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) içindeki gerilim, beklenmedik bir tırmanışla siyaset gündeminin en üst sırasına oturdu. Partinin “resmi anlamda kavga” olarak nitelendirilen iç hesaplaşması, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun son dakika açıklamalarıyla adeta bomba etkisi yarattı. Zanka TV ekranlarından Ferit Atay ve Ali Tarakçı’nın yorumladığı bu gelişmeler, Türkiye siyasetinin yakın tarihinde eşine az rastlanır bir dönüm noktasına işaret ediyor. Bu olayların detaylı analizi ve arkasındaki derin gerçekler, makalemizin ilerleyen bölümlerinde tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilmeye devam edecek.

Ferit Atay'ın aktardığına göre, Ekrem İmamoğlu'nun yaptığı "çok ciddi açıklama" siyasetin tansiyonunu bir anda yükseltti. İmamoğlu, "Buradan haykırıyorum, canımız tehdit altındadır, canımız tehdit altındadır!" ifadelerini kullanarak, can güvenliğinin tehlikede olduğunu açıkça dile getirdi. Bu açıklamaların ardından, Timur Soykan'dan kulis haberi olarak gelen ve İmamoğlu'na atfedilen bir başka şoke edici iddia ise Kemal Kılıçdaroğlu'nun kendisini hapishanede "betona gömmek istediği" yönündeydi. Ali Tarakçı, bu sözleri "olayların ve kavganın belki de resmi anlamda başlangıcı" olarak yorumladı. Kılıçdaroğlu'nun, "iktidarın bir aparatı gibi davrandığı" ve "Erdoğan adına ve Cumhur İttifakı adına, Ak Parti adına, Erdoğan ailesi adına Ekrem İmamoğlu'nu Silivri'de kayyum atanarak gömmek istediği, betona çakmak istediği, üzerine betonu dökmek istediği" iddiası, bu iç savaşın boyutlarını gözler önüne seriyor. Peki, Kılıçdaroğlu neden böyle bir şey yapsın? Ali Tarakçı'ya göre bu durum, Kılıçdaroğlu'nun "hırsı, kini, nefreti adına" İmamoğlu'nu tasfiye etme çabasından kaynaklanıyor olabilir. Zira, İmamoğlu olmasaydı, Kılıçdaroğlu 3-4 Kasım kongresini kaybetmeyecek ve 2024 yerel seçimlerinde istediği isimleri istedikleri yerlere aday gösterebilecekti.

Bu gerilimin kökleri, Ali Tarakçı'nın da işaret ettiği gibi, Türkiye siyasetinin derinliklerine uzanıyor. Tarakçı, 2016 Mayıs ayında MHP'de yaşanan kongre sürecini hatırlatarak, Devlet Bahçeli'nin muhaliflerle yarışmak istemesi üzerine açılan mahkeme sürecini örnek gösterdi. O dönemde mahkeme eliyle kongrenin iptal edildiğini ve böylece Erdoğan'ın "elindeki yargı sopasını MHP'deki muhaliflerin iktidarı teslim almaması için" kullandığını belirtti. Tarakçı, aynı "yargı sopasının" şimdi Cumhuriyet Halk Partisi'ni dizayn etmek için kullanıldığını vurguladı. Nitekim, 3-4 Kasım kongresinde YSK'nın onayladığı, Kılıçdaroğlu'nun hatta çiçek vererek teslim ettiği bir kongre sonucunun, yerel seçimlerde CHP'nin tarihî bir zafer elde etmesinin ardından, şimdi mahkeme kararıyla tartışmaya açılması dikkat çekicidir. İçeriden gelen "delegeler satın alındı, telefonlar dağıtıldı, ev verildi, rüşvet verildi" gibi iddialar, bu müdahalenin zeminini hazırlıyor gibi görünüyor. Hatta Hatay Belediye Başkanı'nın sürece müdahil olup şikayetçi olması da bu iddiaları güçlendiriyor. Tüm bu gelişmelerin perde arkasında, CHP'nin içeriden parçalanarak yükselişinin engellenmesi amacı yatmaktadır. Bu kapsamda güncel gelişmelerden haberdar olmak için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz.

Kılıçdaroğlu'nun 13 yıllık CHP genel başkanlığı dönemi ve 2023 seçimlerinde %47.85 oy almasına rağmen cumhurbaşkanlığını kaybetmesi, bu iç çatışmanın önemli bir zeminini oluşturuyor. Ali Tarakçı, çevresindeki "yalaka takımı"nın sahte anketlerle %55-60 oy alacağı propagandasını yaptığını ve sonucun bir "hüsranla" bittiğini belirtti. Hatta Ferit Atay, Kemal Kılıçdaroğlu'nun genel başkan yardımcısı Eren Erdem'in "Coca-Cola kutusu koysak kazanır" dediğini hatırlatarak, Kılıçdaroğlu'nun bu kutu kadar bile kazanamadığını ironik bir dille ifade etti. Seçimi kaybettikten sonra halkı suçlayan Kılıçdaroğlu'nun aksine, Tarakçı, liderin sorumluluğu üstlenmesi gerektiğini, zaferin lidere ait olduğu gibi kaybın da lidere ait olduğunu vurguladı. İşte bu noktada Erdoğan ve çevresinin, "yükselen CHP'yi içeriden parçalama" stratejisi devreye giriyor. Ali Tarakçı'ya göre iktidar, Kılıçdaroğlu gibi "muharrem İnce gibi, Ekmelettin İhsanoğlu gibi adayların olmasını" isterken, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş gibi "kendi seçmen kitlesinden muhafazakârlardan ve milliyetçilerden oy alacak adamları isteyemezler, betona gömmek isterler, siyaseten tasfiye etmek isterler".

Ekrem İmamoğlu'nun "can güvenliğimiz tehlikede" çıkışının ardında yatan bir başka boyut ise, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne yönelik başlatılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarıdır. Ali Tarakçı, iktidarın bu operasyonları "ellerinde herhangi bir kanıt yokken" başlattığını ve kanıtları şimdi "itirafçılar, iftiracılar üzerinden, insanların çocuklarını, eşlerini, kardeşlerini gözaltına alarak, şirketlere el koyarak, mallarına mürtlerine çökmekle tehdit ederek, 30-40 yıl cezaevinde yatırmakla tehdit ederek" oluşturmaya çalıştığını iddia etti. Özellikle tek kişilik hücrelerde tutulma ve farklı şehirlere sürgün gibi uygulamaların, insanların can güvenliklerinin olmadığını hissetmelerine neden olduğunu belirtti. Tarakçı, Ergenekon, Balyoz davalarında cezaevinde ölen komutanları örnek göstererek, şüphelilere yönelik yargı kararı olmaksızın "hırsız, katil, namussuz" gibi ithamlarda bulunulmasının kabul edilemez olduğunu ifade etti. Ona göre bu durum, tüm belediyeler benzer siyaset finansman yöntemleri kullanırken, sadece CHP'li bir belediyeye yönelik operasyonun "siyasi bir karar" olduğunu göstermektedir.

30 Haziran'da beklenen "mutlak butlan" kararı, CHP içindeki krizi zirveye taşıyacak potansiyele sahip. Bu karar, Özgür Özel ve MYK'nın tüm kararlarının, attığı tüm imzaların, hatta 2024 yerel seçimlerinde atanan meclis üyeleri ve belediye başkanlarının bile "yok hükmünde" sayılması anlamına geliyor. Kılıçdaroğlu'nun bu kararı kullanarak parti başına gelmesi durumunda, Ali Tarakçı, Halk TV'nin de başına Kılıçdaroğlu'na yakın bir gazeteci veya yöneticinin "kayyum" olarak atanabileceği ve bunun sürpriz olmaması gerektiğini öngördü. Bu, Kılıçdaroğlu'nun "propagandaya ihtiyacı" olduğu ve İmamoğlu ile arkadaşlarının "hırsızlıklarının iktidarın diliyle anlatılacağı" bir zemin yaratmak istediği anlamına geliyor. Kemal Kılıçdaroğlu'nun kendi ifadeleriyle "partiyi hırsızdan uğursuzdan kurtaracağım" söylemleri, tam da bu operasyonun diliyle örtüşüyor. Ancak Ferit Atay'ın da belirttiği gibi, seçmen artık "değişim" istiyor ve İmamoğlu'nun bu değişimin parmağı olduğunu, Özgür Özel ile aralarının iyi olduğunu ve sistemi kurduklarını düşünmek makul.

CHP'nin içindeki bu kavganın, partinin geleceği açısından ciddi sonuçları olabilir. Mansur Yavaş'ın, "CHP'nin bölünmeye değil bütünleşmeye ihtiyacı var, iktidarın istediği gibi bir parti bölünmesi eğer bölünürse ben siyaseti bırakırım" şeklindeki uyarısı, durumun ciddiyetini ortaya koyuyor. Ali Tarakçı, Özgür Özel'in "normalleşme" adımlarının aslında "anormalleşmenin bizzat sorumlusu olan siyasal iktidara normalleşme istiyoruz diyerek" bugünkü koşulların hazırlanmasına imza attığını ileri sürdü. Tarakçı'ya göre Özel, "Hodri meydan demeli, kırılacaksa kırılsın kardeşim bu saatten sonra" diyerek mahkeme kararına karşı net bir duruş sergilemeliydi. Eski Esenyurt Belediye Başkanı Gürbüz Çapan da, bu durumun CHP'ye "AKP'nin elini soktuğunu" ve "bölünmeyi engellemeye çalışacaklarını" belirtti.

Bu iç savaş, daha geniş bir resmin parçası olarak da okunabilir. Ali Tarakçı, Barış Yarkadaş'ın Kılıçdaroğlu'na yönelik suikast iddialarını dahi hatırlatarak, İmamoğlu'nun "canımız tehlikede" demesinin arkasında "karşı oyun kurma" zorunluluğu olabileceğini düşündürttü. Asıl önemli soru ise, "seçimle bu iktidar Erdoğan gitmeyecek mi?". Tarakçı, iç siyasetin dışarıdan bağımsız olmadığını, uluslararası güçlerin Türkiye'deki iktidarı belirlemede ve muhalefeti "kurgulamada" veya "tasfiye etmede" rol oynadığını net bir dille ifade etti. Ona göre, "ABD, İngiltere ve Batı Ekrem İmamoğlu meselesine itiraz etseydi yapılamazdı" bu operasyonlar. Erdoğan'ın mutlak iktidar isteği ve bir gün siyaset sahnesinden çekildiğinde dahi "emanetin aileden birine verilmesini" istemesi, Bilal Erdoğan gibi isimlerin geleceğe hazırlanması, tüm bu siyasi hamlelerin temel motivasyonunu oluşturuyor.

Tarakçı, Erdoğan'ın "Türkiye'de sol kimlikli, mezhepsel kimlikli, genel klasik CHP kimlikli biri karşısında aday olduğu sürece seçim kazanır" düşüncesinde olduğunu iddia etti. Ayrıca, siyasetin yalnızca "akıllılar için yapılan bir şey" değil, aynı zamanda "salakları etkilemek için yapılan bir şey" olduğunu sert bir dille ifade etti. Sinan Ateş davası gibi trajik olayların bile siyasi manipülasyonlarla kapatıldığına dikkat çekerek, yargının üzerindeki baskıyı gözler önüne serdi. Tüm bu karmaşanın ortasında, muhalefetin birlik ve beraberlik içinde olması gerektiğini Ferit Atay defalarca vurguladı.

Peki, tüm bu yaşananlar, CHP içindeki bu kıran kırana kavga, yargı kararları, İmamoğlu'nun şoke edici iddiaları ve Kılıçdaroğlu'nun perde arkasındaki hamleleri ne anlama geliyor? Tüm bu çatışmanın ve gerilimin asıl hedefi, yükselen CHP'nin halk nezdindeki umut vaat eden imajını zedelemek ve 2023 seçimlerinde olduğu gibi, potansiyel bir iktidar değişimini daha başlamadan manipüle ederek engellemektir.