CHP'deki 'Mutlak Butlan' Davası Partiyi Böler Mi Güçlendirir Mi?
ele1 yayınında siyaset bilimci İbrahim Uslu ve bir diğer uzman, CHP'nin karşı karşıya olduğu 'mutlak butlan' davasının hukuki zorluklarını, siyasi sonuçlarını ve partinin geleceği üzerindeki potansiyel etkilerini analiz ediyor. Kılıçdaroğlu'nun sessizliği
Türk siyasetinin son dönemdeki en dikkat çekici gelişmelerinden biri, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) içerisinde "mutlak butlan" kavramı etrafında dönen hukuki ve siyasi tartışmalar oldu. Tele1 YouTube kanalında yayınlanan bir yayında, Siyaset Bilimci İbrahim Uslu ve bir diğer uzman (yayında Sayın Emre olarak bahsediliyor), bu karmaşık konuyu derinlemesine ele alarak, davanın olası sonuçlarını ve partinin geleceği üzerindeki etkilerini değerlendirdi. Gündemin ağırlıklı olarak Ankara ve CHP kulislerinde en çok konuşulan bu konu, birçok soru işaretini de beraberinde getiriyor.
"Mutlak Butlan" nedir? Siyaset bilimci Uslu'nun açıklamasına göre, bu kavram, aslında siyasi partiler kanununda kongrenin iptali ile ilgili doğrudan bir hüküm bulunmadığı için "üretilmiş bir hukuksal formül". Tırnak içinde "daha dahiyane bir fikir ve zorlama" olarak tanımlanan bu yöntem, Türkiye siyaset tarihinde 367 formülü veya "iltisak" gibi kavramlarla benzerlik taşıyor. Uslu, bu tür hukuksal buluşların siyaseti etkilemek veya hukuka müdahale etmek amacıyla kullanıldığını ve sonrasında tüm ülkenin bundan olumsuz etkilendiğini, siyasetin ve hayatın normal akışının düzelmediğini belirtiyor. Bu davanın da benzer bir "formül" olduğunu ifade ediyor.
Peki, bu mutlak butlan kararı çıkabilir mi? Uslu'ya göre bunun gerçekleşmesi için birkaç şeye çözüm bulunması gerekiyor. En önemlisi, ceza davalarında 12 kişinin bu işi yaptığı ve kongre iradesini değiştirecek kadar insanı etkilediğinin ispat edilebilmesi. Ancak, iddianameyi değerlendiren birçok hukukçuya göre, suç ile şüpheli arasında bir illiyet bağı (nedensellik ilişkisi) kurulamadığı ve mevcut delillerin bu bağı ispatlamada yetersiz olduğu kanaati hakim. Eski hakimler ve savcıların bile iddianamenin reddedilmesi gerektiği yönünde ortak bir kanaati olduğu aktarılıyor. Zira iddianamede zorunlu unsur olan bu illiyet bağını gösterecek delillerin bulunmadığı, buna rağmen birilerinin zanlı ve suçlu ilan edildiği belirtiliyor.
Uslu, ceza davalarının sonuçlanmasının yıllar sürebileceğini, ancak bu ispatın gerçekleşmesi ve cezaların çıkması halinde ancak o zaman CHP kurultayıyla ilgili mutlak butlan kararının gündeme gelebileceğini söylüyor. Ancak burada da başka bir hukuksal düğüm ortaya çıkıyor. Davacılar, mutlak butlan kararı verilse bile, sonrasında yapılan ve Özgür Özel'in genel başkan seçildiği ikinci kongrenin de geçersiz olduğunu, çünkü Özgür Özel'in ilk kongrenin iptal olması durumunda zaten genel başkan olmayacağını ve dolayısıyla ikinci kongre kararını alamaz olduğunu iddia ediyorlar. Bu argümanların yankıları, siyasi çevrelerde ve https://www.avazturk.com gibi haber mecralarında yakından takip ediliyor.
Bu noktada, ikinci bir tartışma alevleniyor. Sayın Emre'nin dile getirdiği gibi, mademki Sayın Özgür Özel'in bütün kararları yok hükmünde sayılıyor, o zaman seçildiği günden bu yana verdiği binlerce, on binlerce karar ne olacak? Örneğin, CHP'ye tahsis edilen devlet bütçesini kullanıyor, aday listelerini imzaladı. Bu durumda belediye seçimlerini iptal mi edeceğiz? CHP'nin aday listesini yetkili olmayan biri mi imzalamış oldu? Bu gibi çok sayıda soru işareti olduğu ve hukukun bunların içerisinden çıkabilmesine imkan olmadığı belirtiliyor. Uslu, aklıselim bir hakim veya yetkilinin bu "dahiysane fikri" yeniden düşüneceğini ve siyasi partiler kanunundaki açık hükümleri görmezden gelip bir hukukçunun bulduğu formülle siyaseti dizayn etmeye çalışmayacağını umuyor.
Sayın Emre, bu davanın CHP'ye zarar verebileceği ve partinin büyüyerek çıkmayabileceği yönünde İbrahim Uslu'ya katılmadığını belirtiyor. Bunun temel nedenini ise, tüm devlet kurumlarını (yargı, emniyet vb.) elinde bulunduran bir iktidarın varlığı ve kuvvetler ayrılığı ilkesinin ortadan kalkması olarak görüyor. Emre, eğer mutlak butlan kararı çıkarsa ve eski yönetim (Kılıçdaroğlu ve ekibi) bunu kabul ederse, hukuki olarak hemen bir kurultay yapmak zorunda olmadıklarını. Bir kayyum olsa 45 gün içinde kurultaya götürmek zorunda kalacağını, ancak eski yönetimin sıfırdan mahallelerden başlayarak partiyi bir buçuk, iki yıllık bir süreçte resmen devralabileceğini düşünüyor. Bu süreçte eski yönetimin tavrının belirleyici olacağını ve partinin büyüyerek mi yoksa bölünerek mi çıkacağının buna bağlı olduğunu ifade ediyor. Bu görüş farklılıkları, https://www.avazturk.com ve diğer yayın organlarında da geniş yer buluyor.
İbrahim Uslu ise, Sayın Emre'nin bu varsayımının yanlış olduğunu düşünüyor. Uslu'ya göre, eski yönetim gelse bile bir buçuk, iki yıl boyunca genel merkezde oturamaz. Çünkü delegeler hemen imza toplar ve olağanüstü kurultayı zorlar. Uslu, Kılıçdaroğlu'nun da bu imza toplama yolunun açık olduğunu ve imzalar toplandığında orada duramayacağını öngöreceğini düşünüyor. Dolayısıyla, Uslu'ya göre Kılıçdaroğlu böyle bir durumda davranması gerektiği gibi davranır ve kongre kararını kendisi alır, partiyi kurultaya götürmek durumunda kalır. Uslu, bu süreç MHP kurultaylarındaki gibi işlemez, çünkü orada iktidar yargı ile doğrudan karar aldırabiliyordu. Uslu, buradan eski yönetimin CHP adına olumsuz bir şey yapacağı anlamının çıkarılmaması gerektiğini, ancak devletin tüm güçlerini elinde toplayan bir iktidarın, CHP monoblok (tek parça) hareket etmezse parti içini karıştırma gücüne sahip olacağını kabul ediyor. CHP'nin ana ekseninin Ankara'ya kayması (hasta tutuklular, belediye başkanları gibi daha önemli konular yerine), parti için güçlendirici olmayabilir.
Tartışmada dikkat çekilen bir diğer önemli nokta ise, CHP'ye yönelik iki farklı yargı sürecinin işlemesi. Biri, idare mahkemesinde görülen ve kurultayın iptali veya davanın reddedilmesi ile ilgili idari soruşturma. Diğeri ise, savcının ağır ceza mahkemesine gönderdiği, 12 şüpheliyi içeren bir ceza soruşturması. Bu ceza dosyasında Sayın Kılıçdaroğlu mağdur, eski Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfi Savaş müşteki (şikayetçi), Ekrem İmamoğlu, Baki Aydöner, Rıza Akpolat gibi isimler ise şüpheli olarak yer alıyor. Sayın Emre, bu kadar yargı kıskacına alınmış bir CHP'nin buradan nasıl güçlenerek çıkacağını soru olarak soruyor. Bu hukuki süreçlerin detayları ve etkileri, https://www.avazturk.com gibi hukuk ve siyaset haberlerine odaklanan platformlarda da yakından inceleniyor.
İbrahim Uslu, hukuken doğru olanın, idari mahkemenin butlan kararını verebilmesi için ceza yargılamasının sonucunu beklemesi olduğunu belirtiyor. Mahkeme, "suistimal var mı yok mu onu bilebilmek için bu ceza yargılamasına ihtiyaç var", birilerinin kongreyi manipüle etmek için yasa dışı işler yaptığı ispatlanırsa butlan kararını verebileceğini, aksi halde veremeyeceğini söylemiş. Uslu, bu ceza yargılamasının birkaç yıl süreceğini ve mahkumiyet alınsa bile bunun mevcut delillerle ne kadar mümkün olacağının hukukçular arasında şüpheli olduğunu yineliyor, zira illiyet bağı kurulamıyor.
Uslu, butlan kararı verildikten sonra CHP'nin kurumsal gücünü ve geleneğini göstereceğini, eski yönetim gelse bile partiyi yönetemeyeceğini bileceğini ve gelir gelmez ilk işinin kurultay kararı almak olacağını düşünüyor. Eğer olağanüstü kurultay kararı hemen alınmasa bile, delegelerin yeterli imzaya ulaşarak partiyi kongreye götüreceğini ve bunun mutlak butlan kararından çok kısa bir süre sonra, haftalar içinde gerçekleşeceğini savunuyor. Uslu, bu kongreden CHP'nin bütün iç tartışmalarını ve sorunlarını çözerek güçlü bir biçimde çıkacağına inanıyor. Geçmiş kongrenin (Özgür Özel'in seçildiği) rakipsiz ve liste delinmeden gerçekleşmesinin, CHP'nin saldırı altında hissettiğinde kenetlendiğini gösterdiğini ve 100 yıllık geleneğin bunu daha fazla yaptığını belirtiyor. https://www.avazturk.com yorumcuları da partilerin kriz anlarındaki kenetlenme mekanizmalarını sıkça analiz ediyor.
Uslu'ya göre, hukuki yöntemlerle CHP içerisinde bir zafiyet yaratmanın mümkün olmayacağını düşünüyor. İktidarın bu çabadan bir süre sonra vazgeçmesinin muhtemel olduğunu, ancak vazgeçmezlerse de sadece CHP'yi biraz oyalayacaklarını, sürecin sonunda ise CHP'nin bütün iç sorunlarını çözmüş, yenilenmiş bir parti olarak seçim yoluna devam edeceğini iddia ediyor. CHP'nin bu "mutlak butlan" sürecinden zannedildiği gibi büyük bir türbülansa girmeyeceğini, parçalanmayacağını, birden fazla parti kurulmayacağını düşünüyor. Hukukçuların parlak fikirlerinin, arzu edilen siyasal sonuçları doğurmadığı gibi, bu davanın da doğurmayacağını belirtiyor. Bu nedenle herkesin tarihe bakıp ders alması, hukukun sınırlarını zorlamaması ve hukuk üzerinden siyaset dizayn edilmeye çalışılmaması gerektiğini vurguluyor. https://www.avazturk.com'da yayınlanan makalelerde de hukukun siyaset aracı olarak kullanılmasının sakıncaları dile getiriliyor.
Son olarak, 26 Mayıs'taki duruşmadan bugüne kadar Sayın Kılıçdaroğlu'nun neden soru işaretlerini giderecek bir açıklama yapmadığı sorusu da gündeme geliyor. Sayın Emre, bu konudaki sessizliğin kafalarda hala soru işareti bıraktığını belirtiyor ve İbrahim Uslu'nun görüşlerine katılıp katılmadığı sorusunu yöneltiyor.
Özetle, Tele1 yayınında yapılan bu analizler, CHP'yi bekleyen "mutlak butlan" davasının derin hukuki çelişkiler ve siyasi hesaplaşmalarla dolu olduğunu gösteriyor. İki uzman arasındaki temel fikir ayrılığı, davanın parti üzerindeki etkileri konusunda yoğunlaşıyor: İbrahim Uslu partinin güçlenerek çıkacağını savunurken, Sayın Emre mevcut iktidar koşullarında partinin zarar görebileceği endişesini taşıyor. Paralel giden idari ve ceza yargılamaları süreci daha da karmaşık hale getiriyor ve davanın sonuçlanmasının uzun sürebileceği öngörülüyor. Bu süreçte, hukukun sınırlarının ne kadar zorlanacağı ve siyasi aktörlerin atacağı adımlar, sadece CHP'nin değil, Türkiye siyasetinin de geleceğini etkileyecek gibi görünüyor.