CHP'den 'Darbe Girişimi' İddiası: Özgür Özel, İmamoğlu Sürecini ve Türkiye Siyasetindeki Kritik Gelişmeleri Değerlendirdi
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanmasını bir 'darbe girişimi' olarak yorumlayarak, muhalefetin birliğini, dış politika savrulmalarını ve erken seçim hedeflerini euronews'e anlattı.
Türkiye siyaseti, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun bir ayı aşkın süredir Silivri Cezaevi'nde tutulmasıyla sarsılırken, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Özgür Özel'den çarpıcı açıklamalar geldi. Özel, yaşanan süreci doğrudan bir darbe girişimi olarak niteleyerek, bu durumun hem geçmiş yerel seçim sonuçlarına hem de gelecek genel seçimlere yönelik olduğunu vurguladı. İmamoğlu'nun 15.5 milyon insanın oyuyla belirlenen cumhurbaşkanı adayı olduğuna işaret eden Özel, bu durumu katıksız ve şüphesiz bir darbe girişimi olarak tanımladı ve Türkiye kamuoyunun da bunu böyle kabul ettiğini belirtti.
Muhalefetin bu süreçteki en temel sorumluluğunun birlikte olmak ve demokrasiyi savunmak olduğunu dile getiren Özel, Saraçhane Meydanı'nda farklı siyasi renklerin bir araya gelerek aynı doğruyu savunduğunu hatırlattı. Mücadelenin şimdi tüm Anadolu'ya yayıldığını ve DEM Parti, İyi Parti gibi partilerin güncel gelişmelere verdikleri tepkilerin muhalefetin birliğini pekiştirdiğini ifade etti.
Siyasi iklimin sertleşip sertleşmeyeceği sorusuna yanıt veren Özel, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sertleşmeden fayda görmediğini ve hesaplarının tersine döndüğünü, bu nedenle bir süredir geri adım attığını söyledi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne (İBB) kayyum atama niyetinin milyonların Saraçhane'de nöbet tutmasıyla engellendiğini belirten Özel, ikinci dalga operasyonun da beklendiğinden daha geç yapıldığını ve ilk dalgadaki gibi üst perdeden sahiplenilemediğini kaydetti. Özel, devletin televizyonu TRT ve basının algı operasyonu için kullanıldığını, ancak siyasi iklimin daha fazla sertleşeceğini düşünmediğini, zira iktidarın sertleştikçe kaybettiğini, muhalefetin ise mücadele ettikçe güçlendiğini ifade etti.
İBB'ye ilerleyen süreçte kayyum atanması ihtimaline karşı CHP'nin duruşu son derece kararlı ve net. Özgür Özel, İBB'ye kayyum atanmasını doğru bulmadıklarını ve buna kalkışanı perişan edeceklerini açıkça dile getirdi. Böyle bir adımın büyük bir öngörüsüzlük olacağını, Türkiye'yi karıştıracağını, siyasete, demokrasiye ve ekonomiye büyük zarar vereceğini savundu. Halihazırda ülkenin önemli kaynaklarının bu işlere gittiğini, rezervlerin tükenebileceği, büyük bir ekonomik krizin yaşanabileceği, borsanın çökeceği, yabancı yatırımcının kaçacağı ve faizlerin tırmanacağı bir ortamda bu adımın atılmasının Türkiye ekonomisini batıracağı gibi sokakları da karıştıracağını iddia etti.
Özel'in dikkat çekici iddialarından biri de 19 Mart darbesinin ABD desteğiyle yapıldığına ilişkindi. Erdoğan yönetiminin Trump yönetiminden bilgi aldığı ve icazet aldığını öne süren Özel, bunun karşılığında Türkiye'nin Kıbrıs ve Filistin davalarından vazgeçtiğini savundu. Filistin'de yaşanan soykırım ve tecire karşı Erdoğan yönetiminin sessiz kaldığını belirterek, buranın boşaltılıp Las Vegas gibi bir kumarhane ve lüks otel merkezine dönüştürülme planları olduğunu öne sürdü. Burada asıl hedefin, Gazze önündeki Avrupa'ya 100 yıl yetecek zengin hidrokarbon yataklarına sahip çıkmak olduğunu söyledi. Bu oyunda Amerika ve İsrail'in yer aldığını, Türkiye'ye ise susma rolünün verildiğini iddia etti. Bunun karşılığında da Amerikan müttefiki Yunanistan ve Güney Kıbrıs'ın haklarının gözetildiğini, hatta Türkiye'nin adada işgalci olarak ilan edildiği bir kararın tanındığını belirtti. Bu durumu Türkiye dış politikası açısından bir çöküş olarak değerlendirdi.
Hedefteki bir sonraki ülkenin İran olduğunu düşündüğünü ifade eden Özel, Amerika'da Mehmet Şimşek ile Amerikan Maliye Bakanı arasında geçtiğini iddia ettiği bir görüşmeye dikkat çekti. Amerikan Bakanının İran'a sert yaptırımlar uygulanacağını ve Türkiye'nin doğru yerde durması gerektiğini söylediğini, karşılığında Türkiye'nin beklediği siyasi ve ekonomik desteğin verilebileceğini ima ettiğini öne sürdü. Özel, Türkiye'nin giderek siyaseten kuşatıldığını ve çemberin daraldığını savundu.
1 Mayıs Taksim çağrılarına da değinen Özel, öğrencilerin bu konudaki haklı hassasiyetini anladığını, Taksim'in Gezi Parkı ve Kanlı 1 Mayıs 1977 üzerinden sembolik bir önemi olduğunu kabul etti. Ancak, kayyuma karşı Saraçhane mücadelesi gibi, 1 Mayıs'ta da gücü bölmemek ve doğru yerde durmak gerektiğini vurguladı. 1 Mayıs'ı nerede kutlayacağına karar verecek olanın kendisi ya da AK Parti değil, sendikalar olduğunu söyledi. Sendikaların kararına (Kartal veya Kadıköy) saygı duyduğunu ve işçiyle dayanışmak için onların belirlediği yerde olacaklarını belirtti. Öğrencilere de gücü bölmeden sendikaların karar verdiği yerde olmanın ve büyük bir güç gösterisini birlikte yapmanın daha doğru olacağını tavsiye etti. İktidarın o gün bir çatışma ortamı yaratıp gözaltılarla durumu kendi lehine çevirme planına karşı dikkatli olunması gerektiğini ekledi.
Devlet Bahçeli'nin İmamoğlu hakkındaki sözleri ve hukuk devleti vurgularıyla ilgili bir soru üzerine Özel, CHP'nin saf değiştirmediğini, hep iktidarın antidemokratik uygulamalarına karşı durduğunu söyledi. MHP'nin eskiden kendileriyle aynı hatta olduğunu, şimdi karşıya geçtiğini belirtti. Sayın Bahçeli ile demokrasi safında yeniden buluşmaktan memnuniyet duyacaklarını, ancak taraf değiştiren kendisi olmadığı için değiştirecek bir kararı olmadığını ifade etti. Bahçeli'nin son dönemdeki demokrasiyi savunan açıklamalarının samimi olmasını ve sonrasında da demokrasiyi savunmasını arzu ettiğini belirtti.
Erken seçim taleplerini her fırsatta dile getirdiklerini ve anketlerde partilerinin yükseliş trendinde olduğunu söyleyen Özel, erken seçim için yol haritalarının net olduğunu belirtti. İki önemli aksiyon aldıklarını, bunlardan birinin adayın serbest bırakılması ve erken seçim sandığının gelmesiyle ilgili dünya siyaset tarihinin en büyük imza kampanyası olduğunu söyledi. Şu ana kadar 12 milyon imza toplandığını ve hedefin 28 milyona ulaşmak olduğunu kaydetti. Diğer aksiyonun ise meydanları güçlü kılmak olduğunu belirterek, her cumartesi bir Anadolu şehrinde (Samsun, Yozgat, Mersin, Konya, Van, İzmir örneklerini verdi) mitingler yaptıklarını ve her çarşamba akşamı İstanbul'da gece mitingleri düzenlediklerini anlattı. Bu mitinglerde hem erken seçim hem de adaylara özgürlük taleplerini dile getirdiklerini, sadece İmamoğlu için değil, Selahattin Demirtaş ve Ümit Özdağ için de bu talebi yinelediklerini ifade etti. Özel, seçim tarihine 3 yıl varken bu kadar sık miting yapılmasının ve 10 milyonun üzerinde imza toplanmasının önemli bir iş olduğunu söyledi. Halktaki erken seçim talebinin %20'lerden %60'lara tırmandığını ve %70'i geçen bir talebe hiçbir iktidarın dayanamayacağını iddia etti.
Gelecek seçimlerdeki muhalefet ittifakı konusunda ise Özel, her seçimin kendi gerçekliğinde yaşandığını, önceki seçimlerde altılı masanın %25 oy aldığını, yerel seçimlerde ise sandıkta milletle kurulan ve Türkiye ittifakı adı verilen fiili ittifakla tek başlarına %38 oy aldıklarını hatırlattı. Gelecek seçimin şartlarına göre bir ittifak belirlenebileceğini, bunun birkaç partinin birleşmesi, partilerin tek başına girip ikinci turda birleşmesi ya da tek bir aday üzerinde anlaşarak ilk turda seçimi kazanma şeklinde olabileceğini söyledi. Tek bir aday üzerinde birleşilirse, Erdoğan'ın %60'a %40 yenilebileceği öngörüsünde bulundu. Seçim kararı yaklaştıkça ittifak senaryolarının tartışılabileceğini belirten Özel, bugünkü yarışın Erdoğan yönetiminin otokrasiye evrilmesine destek verenlerle demokrasiyi savunanlar arasında olacağını ve CHP'nin sonuçta demokrasi ittifakında yer alacağını kesin bir dille ifade etti. Koşucuları bellerinden birbirine bağlamak gibi, seçime zaman varken ittifakları erken oluşturmanın herkesi engelleyebileceği uyarısında bulundu.
İmamoğlu'nun tutuklanmasının ardından Türkiye'nin Rusya olacağı, seçimlerin ortadan kalkacağı gibi söylemlere de değinen Özel, halkın demokrasiye sahip çıkmasının ve İmamoğlu gibi seçilmiş kişilere sahip çıkmasının bu riskin önüne geçtiğini düşündüğünü belirtti. Eğer halk kayıtsız kalsaydı, Erdoğan'ın istediğini alacağını ve sonraki adayları da eleyerek kendisine en elverişli rakiplerle seçime girebileceğini, o zaman benzer bir durumun ortaya çıkabileceğini söyledi. Halkın demokrasiye sahip çıkışından duyduğu memnuniyetin ve geleceğe dair umudun, böyle bir riskin olmadığını gösterdiğini kaydetti.
İBB'deki AK Parti dönemine ait yolsuzluk dosyalarının akıbeti hakkında da bilgi veren Özel, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun dosyalar hazırlanmışken el koyduğunu ve hiçbir işlem yapılmadığını söyledi. İstanbul'da 37, Ankara Büyükşehir Belediyesi'nde ise 97 dosyanın İçişleri Bakanlığı tarafından el konulmuş durumda olduğunu belirtti. Şu anda kendilerine yöneltilen yolsuzluk iddialarının, aslında eski yönetimin yaptıklarını kendilerinin yaptığını düşünerek ortaya attıkları kanıtsız iddialar olduğunu savundu.
Mevcut davalardaki gizli tanık meselesini çok tartışmalı bulan Özel, sürecin Ergenekon ve Balyoz kumpaslarına benzetildiği eleştirilerine yürekten katıldığını ifade etti. Kendisinin de Balyoz Kumpası üzerine kitap yazdığını ve o dönemde kumpasları iddia ederken Erdoğan'ın FETÖ'cüleri sahiplendiğini, ancak darbe gecesi kimin ne olduğunun ortaya çıktığını ve Erdoğan'ın millete özür dilediğini hatırlattı. Şimdi yeni bir kumpas kurulduğunu ve Erdoğan'ın yine darbecileri savunduğunu, kendisinin ise yine karşısında durduğunu belirterek, tarihsel olarak bir kez daha haklı çıkacağını bildiğini söyledi. Ancak mağduriyetlerin daha fazla sürmemesi gerektiğini dile getirdi. Eski FETÖ'cülerin gizli tanık kullandığını ve çoğu sahte olan deliller bulduğunu, şimdi ise delil dahi olmadığını, sadece Ladin, Meşe, Çınar adlı gizli tanıkların ifadelerine dayanıldığını belirtti. Bu tanıkların gördüm dahi demediğini, duydum dediğini ve duyduğunu destekleyecek somut hiçbir delil olmadığını vurguladı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına göre somut delillerle desteklenmeyen gizli tanık ifadelerinin tutuklamaya ve cezalandırmaya gerekçe olamayacağını hatırlattı. MASAK raporunun bile bomboş çıktığı bir süreç yaşandığını, gizli tanıkların ifadelerinin uydurma iftiralardan ve AK Parti'nin geçmişte yaptıklarını başkalarının yapıyormuş gibi göstermeye çalışmasından kaynaklandığını iddia etti. Mahkemelerin hızla görülmesini ve TRT'den canlı yayınlanmasını savundu.
Özellikle deprem sonrası yeniden gündeme gelen Kanal İstanbul projesine de değinen Özel, Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınmasının ve sonrasındaki süreçlerin bu projeyle doğrudan bağlantılı olduğuna dair hiçbir şüphesi olmadığını söyledi. Erdoğan'ın Katarlılara ve birçok Arap ülkesinin yöneticilerine yeni bir boğaz yaratma hayalini sattığını, Katar televizyonlarında Kanal İstanbul manzaralı daire reklamlarının döndüğünü belirtti. İmamoğlu'nun projeye karşı durmasının, İBB ve İSKİ'nin bölgede yıkım kararları almasının Erdoğan'ın önünde bir engel oluşturduğunu ve İmamoğlu'ndan mali ve siyasi olarak kurtulmak istediğini savundu. İmamoğlu'nun Kanal'a karşı İstanbul'u savunduğu için hedef alındığını ifade etti.
İmamoğlu'nun tutuklanmasına sessiz kalan Avrupa Birliği ülkelerine iktidarın seneye değişeceği mesajını verdiğini belirten Özel, iktidar değiştiğinde Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir dönemin başlayacağını söyledi. CHP'nin en büyük taahhüdünün AB'ye tam üyelik olduğunu, Kopenhag kriterlerini hızla yerine getirerek tam üyelik görüşmelerini "ışık hızıyla" yeniden başlatmayı hedeflediklerini kaydetti. 77 ülkenin 89 kardeş partisinden bu konuda destek aldıklarını söyledi. Avrupa'da aşırı sağın yükselmesine rağmen, AB'nin başlangıçtaki sessizliğine karşın, CHP'nin durumu kanıta dayalı olarak anlattıkça Avrupa ülkelerinden de tepkiler gelmeye başladığını belirtti. Almanya'daki SPD'nin ve CSU Bakanı'nın dayanışmasını kıymetli bulduğunu, Macron'un yaklaşımını doğru bulduğunu, ancak İngiltere İşçi Partisi lideri Starmer'ın yaklaşımını çelişkili ve tutarsız bulduğunu söyledi. İngiltere gibi demokrasi geleneği yüksek bir ülkenin bu "darbe girişimine" karşı sessizliğinin manidar olduğunu belirtti. Bazı diplomatik misyonların tepkileri kapalı kapılar ardında ilettikleri yönündeki söylemlerine karşılık, bu süreçte Türkiye'de kaybeden siyasetçinin Erdoğan, Avrupa'da ise Starmer olduğunu savundu. Son olarak, her şey geride kaldığında düşmanların yaptığı kötülükleri değil, dostların sessizliğini hatırlayacaklarını vurguladı.