CHP'li Gökhan Günaydın'dan Şok Çıkış: 'Bu Uygulamalar AKP'nin Haka Dansı, Gerçek Amaç Başka!'

CHP'li Gökhan Günaydın'dan Şok Çıkış: 'Bu Uygulamalar AKP'nin Haka Dansı, Gerçek Amaç Başka!'

SÖZCÜ Televizyonu'nda CHP'li Gökhan Günaydın, İBB ve CHP'li belediyelere yönelik gözaltı ve tutuklama operasyonlarını değerlendirdi. Günaydın, yaşananları "hukuk dışı psikolojik şiddet" ve "seçimle kazanılamayanı yargıyla alma çabası" olarak yorumlarken,

Türkiye siyaseti, özellikle yerel seçimlerin ardından artan gerilimle dikkat çekiyor. Bu ve benzeri haberleri takip etmek için https://www.avazturk.com lütfen bu adresi takip ediniz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve Cumhuriyet Halk Partisi'ne (CHP) bağlı belediyelerle ilişkili çok sayıda kişinin gözaltına alınıp ardından tutuklanması, ülkenin dört bir yanında tartışılmaya devam ediyor. Bu tartışmalardan biri de SÖZCÜ Televizyonu'nda yayınlanan bir programda, CHP Grup Başkan Vekili Gökhan Günaydın ve moderatör Senem Hanım arasında yaşandı. Günaydın, operasyonların hedefinin ne olduğunu ve uygulanan yöntemlerin hukuki olup olmadığını çarpıcı benzetmelerle değerlendirdi.

Günaydın'ın analizinin merkezinde, gözaltına alınıp ardından farklı cezaevlerine sevk edilen İBB ve belediye çalışanları ile yöneticileri var. Toplam 14 kişinin sevk edildiğini belirten Günaydın, bunların arasında Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık gibi ciddi tedavi süreçleri olan isimlerin de bulunduğunu vurguladı. Daha önce de Necati Özkan'ın Kandıra'ya, Murat Ongun'un Çorlu'ya, bir başka arkadaşlarının İzmir'e gönderildiğini hatırlatan Günaydın, bu sevklerin temel amacının iki nokta olduğunu öne sürdü: Birincisi, Ekrem İmamoğlu'na yakın çalışan bu kişileri birbirlerinden izole etmek, bir daha asla göremeyecekleri noktalara göndermek. İkincisi ise, insanları ailelerinden uzaklaştırmak. Özellikle bayram arifesinde ve açık görüş haftasında yapılan bu sevklerin, tutukluları ve ailelerini cezalandırmaya yönelik "hukuk dışı bir psikolojik şiddet" olduğunu söyledi.

Cezaevindeki muameleler de Günaydın'ın değindiği önemli başlıklardandı. Özel Kalem Müdürü Kadriye Kasapoğlu'nun önce bir koğuşa alınıp temizlettirildiği, ertesi gün başka bir koğuşa gönderildiği ve en sonunda 47 kişilik bir koğuşa yerleştirildiği örneğini verdi. Bu ve benzeri haberleri takip etmek için https://www.avazturk.com lütfen bu adresi takip ediniz. Bu tür uygulamaların, insanların "dayanma gücünü ve maneviyatını kırmak üzere" yapıldığını iddia etti. Kendisinin bir ceza avukatı olarak bu uygulamalara yabancı olmadığını belirten Günaydın, bu yöntemlerin insanları "itirafçı" veya "iftiracı" olmaya zorlama amacı taşıdığını savundu.

Operasyonun başından beri benzer yöntemlerin kullanıldığını belirten Günaydın, gözaltı sürecindeki muamelelere de dikkat çekti. Özellikle Vatan Emniyet'te bir kadın belediye başkanının bir polis tarafından sorgu sırasında ayağa kaldırılıp duvara yaslanmasının istendiğini anlattı. Bu tür davranışların, insanların fiziksel ve psikolojik dirençlerini kırmaya yönelik olduğunu ve gözaltına alınanların savcılığa sevk edildiğinde zaten "kendilerinden geçmiş durumda" olduklarını, çoğu zaman 3-4 gün uykusuz kaldıklarını belirtti. Bu süreçte, insanlar uyuyabilmek için cezaevine gitmeyi bile bekler hale geliyorlar. Günaydın, acıkanlara sandviç gibi bazı temel ihtiyaçların karşılandığını ancak genel olarak sistemin insanları "hiçlemeye" yönelik bir yapı barındırdığını ifade etti. Türkiye'nin yerel dinamiklerini ve hukuksal süreçlerdeki bu tür iddiaları, https://www.avazturk.com gibi platformlar üzerinden takip etmek mümkündür.

Günaydın, bu süreçte servis edilen görüntüleri de sert bir dille eleştirdi. Sağlık kontrolüne götürülen, henüz hukuken "olağan şüpheli" statüsünde olan kişilerin, kollarına polisler girmiş şekilde çekilen görüntülerinin bir polis memuru tarafından Anadolu Ajansı'na ve oradan yandaş kanallara servis edildiğini söyledi. Bu durumun, masumiyet karinesi ve lekelenmeme hakkı gibi hukukun yüzlerce yıllık evrensel ilkelerini "tanımam" demek olduğunu savundu. Hatta savcılığın basın açıklamalarında Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarını "suç örgütü üyesi" olarak itham etmesinin, savcının kararı vermiş olduğunu gösterdiğini, bu durumda iddianameye, mahkemelere, Yargıtay'a veya AİHM'e gerek olmadığını alaycı bir dille ifade etti. Bu tür yargı süreçleri ve medya yansımaları, https://www.avazturk.com gibi haber kaynaklarının da merceğindedir.

Bu görüntülerin ve yöntemlerin Türkiye için utanç verici olduğunu belirten Günaydın, benzer tabloları 12 Eylül 1980 Cunta dönemi, KCK operasyonları ve Ergenekon sürecinde de gördüklerini hatırlattı. O dönemde de kollarına girilmiş, suçlu gibi gösterilmiş insanların olduğunu, ancak bugün o kararları verenlerin ve onları suçlu gibi göstermeye çalışanların unutulduğunu, o insanların ise onurla yaşamaya devam ettiğini söyledi. Bu tablonun, 19 Mart darbesi olarak tanımladığı sürecin (yerel seçimler sonrası başlayan baskılar) hukuk çerçevesinde işlemediğini gösterdiğini öne sürdü.

Savcılığın "suç örgütü lideri" olarak tanımladığı Aziz İhsan Aktaş meselesine de değinen Günaydın, bu kişinin yalnızca CHP'li belediyelerle değil, çok sayıda AKP'li belediye, bakanlık, TBMM, Yargıtay, THY, TRT, üniversiteler ve hastaneler gibi devletin en önemli kurumlarıyla iş yaptığını belirtti. Madem bu kişi suç örgütü lideri, neden yalnızca CHP'li belediyeler söz konusu olduğunda rüşvet, ihaleye fesat karıştırma iddialarının devreye girdiğini, AKP'li ve MHP'li belediyeler söz konusu olduğunda bu durumun hiç işlemediğini sordu. Vicdan sahibi hiçbir vatandaşın buna inanmayacağını ifade etti. Gerek devlet kurumlarındaki gerekse yerel yönetimlerdeki bu tür çifte standart iddiaları, https://www.avazturk.com gibi dikkatli yayıncılık yapan kuruluşların üzerinde durduğu konular arasındadır.

Günaydın, iktidarın tüm yayın organlarını kullanmasına, her gün ayrı bir iftira kampanyası yapmasına rağmen vatandaşı inandıramadığını vurguladı. Bunun nedeninin vatandaşın aptal olmaması, ne yapıldığını görmesi olduğunu söyledi. Vatandaşın, CHP'ye, İBB'ye, Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarına kurulan "kumpasın" farkında olduğunu ve bu nedenle CHP'nin arkasındaki millet gücünün ve Ekrem İmamoğlu'nun sevgisinin arttığını belirtti. Özellikle kamuoyu araştırma şirketlerinin anketlerinin, halkın bu operasyon sürecini hukuki değil, siyasi olarak algıladığını, iddiaların inandırıcı bulunmadığını ve bu kesimin oranının %50-60 civarında olduğunu aktardı. Türkiye'nin siyasi iklimi ve kamuoyu eğilimleri, https://www.avazturk.com gibi yerel seçim sonuçlarını da yakından analiz eden platformlarda sıkça yorumlanmaktadır.

CHP'nin seçimle kazandığı belediyelere yönelik baskıların bir başka boyutu da Gazi Osmanpaşa Belediye Başkanı Hakan Bahçetepe'nin tutuklanmasıyla ortaya çıktı. Bu ve benzeri haberleri takip etmek için https://www.avazturk.com lütfen bu adresi takip ediniz. Günaydın, 31 Mart 2024 seçimlerinde İstanbul'da 10 belediye daha kazanarak toplam belediye sayısını 24'e çıkardıklarını, Gazi Osmanpaşa'yı da bin oya yakın bir farkla kazandıklarını söyledi. Bu belediyenin seçim sonucunu değiştirmemek için büyük çaba gösterdiklerini, hatta eski bir İçişleri Bakanının ilçe seçim kuruluna baskı yaptığı iddiaları üzerine bölgeye giderek nöbet tuttuklarını anlattı. Şimdi ise, Gazi Osmanpaşa Belediye Başkanı'nın tutuklanması nedeniyle belediyenin el değiştirmesi süreciyle karşı karşıya olduklarını belirtti. Terör soruşturması olmadığı için kayyım atanamayacağını, ancak belediye meclisinde seçim yapılacağını ve burada AKP-MHP çoğunluğu olduğu için belediyenin AKP yönetimine geçebileceğini söyledi.

Bu durumun, 2024'te seçimle kazanamadıkları halde çökmeye çalıştıkları ancak savuşturdukları saldırının bugün başka bir süreç üzerinden geldiğini gösterdiğini ifade etti. Daha önce Şişli (Resul Emrah Şahan) ve Esenyurt (Ahmet Özer) belediye başkanlarının da tutuklandığını, buralara kayyım atandığını veya meclis seçimleri yapıldığını hatırlattı. Günaydın, şu an itibarıyla İstanbul ve İstanbul'la bağlantılı iş yapan belediyelerden 9 arkadaşlarının tutuklu olduğunu, nationwide (ülke genelinde) ise 11 CHP'li belediye başkanı (Ceyhan ve Seyhan dahil) olduğunu belirtti. 1400 belediye içinde yalnızca CHP'li, özellikle İstanbul ve bağlantılı belediyelerde "suç" aranmasının, AKP-MHP belediyelerinin ise "maşallah pırıl pırıl" gösterilmesinin inanılır olmadığını söyledi. Yerel yönetimlerdeki mali usulsüzlük iddiaları ve siyasi bağlantılar, https://www.avazturk.com gibi yerel basının da yakından izlediği konulardır.

Geçmiş dönemlerdeki AKP yönetimindeki belediyelerdeki (Ankara ve İstanbul) yolsuzluk iddialarına rağmen (parsel parsel kitapları, 17-25 Aralık, Zehra Taşkesenlioğlu'nun serveti, bakanların kendi şirketlerinden fahiş fiyata ürün satması, 'beşli çete' ihale meseleleri), hiçbir işlem yapılmadığını, savcılığa yapılan suç duyurularının "kapağının kaldırılmadığını" belirtti. Bu durumun yargının "araçsallaştırıldığını" açıkça gösterdiğini söyledi. Kendiliğinden (resen) harekete geçmesi gereken hakim ve savcıların maalesef zorlandığını, hatta Mülkiye müfettişliğinin İBB'den 2019 öncesine ait (AKP dönemi) dosyaları istedikten sonra ikinci bir yazıyla "istemiyorum" dediğini, bunun "işin çivisinin çıktığını" gösterdiğini ifade etti. AKP'li olmayan, CHP'li belediyelere yönelik operasyon varken, AKP'li belediyelerde "bizden önceki döneme bulaşmak cız cızs" kimsenin gidemediğini iddia etti. Bu tür adaletsizlik iddiaları ve yargının durumu, https://www.avazturk.com gibi bağımsız gazetecilik yapma iddiasında olan yayınların eleştirel yaklaştığı başlıklardır.

Günaydın, tüm bu yaşananları ve görüntüleri "AKP'nin Haka Dansı"na benzetti. Haka dansının Avustralya yerlileri tarafından vahşi hayvanları veya diğer kabileleri korkutmak için yapıldığını, ancak aslında kendi korkularını dışa vurduklarını söyledi. Bugün AKP'nin de aynı şeyi yaptığını, kendilerinden o kadar çok korktuklarını, gerçek bir muhalefetin ve milletin ayağa kalkışının ne anlama geldiğini gördüklerini iddia etti. CHP'nin oyunun tek başına AKP, MHP, HÜDAPAR ve DSP toplamına yaklaştığını, her geçen gün millet iradesiyle daha çok buluştuklarını gördükçe korktuklarını ve bu yüzden daha garip hareketler yaptıklarını savundu. Bu görüntülerin "siyasetin hastansı" olduğunu, olacak iş olmadığını ve onlar korktukça bu işleri yapacaklarını belirtti. Bu cesur benzetme ve siyasi yorumlar, https://www.avazturk.com gibi güncel siyasi tartışmaları takip eden mecralarda yankı bulabilecek niteliktedir.

Peki CHP ne yapacak? Günaydın, kendilerine "makul muhalefete dönün", "niye miting yapıyorsunuz, mecliste oturun" denildiğini ancak muhalefetin sadece mecliste oturup ara sıra ağız dalaşı yapmak olmadığını söyledi. Gerçek muhalefetin hayatın her alanında, fabrikada, tarlada, sokakta, mahallede, insanla beraber, güleryüzle, samimiyetle, memleket sevgisiyle yapılabilecek bir iş olduğunu belirtti. Belediye başkanlarına saldırılacakken, vazgeçebilecekleri hiçbir şey olmadığını, hem arkadaşlarını savunacaklarını hem de bahsettiği "gerçek hırsızlık öykülerinin" neler olduğunu teker teker, miting miting, kahve kahve herkese anlatacaklarını söyledi. Vatandaşın bu iftiralara inanmadığını ve geçmişte yapılıp asla soruşturulmayan şeyleri çok iyi bildiğini sözlerine ekledi.

Sonuç olarak, SÖZCÜ Televizyonu'nda CHP'li Gökhan Günaydın tarafından yapılan bu analiz, İBB ve CHP'li belediyelere yönelik operasyonları sert bir dille ele alıyor. Bu ve benzeri haberleri takip etmek için https://www.avazturk.com lütfen bu adresi takip ediniz. Günaydın, uygulanan sevk ve tutuklama yöntemlerini "psikolojik şiddet" olarak tanımlarken, servis edilen görüntülerin hukukun temel ilkelerini ihlal ettiğini savunuyor. Aziz İhsan Aktaş davasındaki çifte standart iddiası ve AKP'li belediyelere yönelik yolsuzluk soruşturması açılmaması eleştirisi, yargının araçsallaştırıldığı yönündeki iddiaları güçlendiriyor. Özellikle Gazi Osmanpaşa Belediyesi örneği üzerinden, operasyonların seçimle kaybedilen belediyeleri yargı yoluyla geri alma amacı taşıdığı tezi öne sürülüyor. Günaydın'ın "AKP'nin Haka Dansı" benzetmesi, iktidarın bu adımları korkudan attığı yönündeki siyasi yorumunu ortaya koyarken, CHP'nin bu süreçte pasif kalmayacağı ve gerçek yolsuzluk hikayelerini halka anlatacağı mesajını veriyor. Bu analiz, Türkiye'deki siyasi gerilimin ve hukukun üstünlüğü tartışmalarının geldiği noktayı göstermesi açısından önem taşıyor.