Çılgın Kamu Harcamaları, Liyakatsizlik ve Adaletsizlik Ülkeyi Çöküşe Sürüklüyor!

Çılgın Kamu Harcamaları, Liyakatsizlik ve Adaletsizlik Ülkeyi Çöküşe Sürüklüyor!

Türkiye'nin geleceği tehlikede mi? Çılgın kamu harcamaları, düşen hizmet kalitesi ve liyakat krizinin ülkeyi nasıl bir çöküşe sürüklediğini gösteren çarpıcı gerçekler bu makalede!

Ülke genelinde derinleşen bir yapısal çöküş ve dikkat çekici bir kamu verimsizliği yaşandığına dair endişe verici sinyaller gelmeye devam ederken, ekonomiden adalete, eğitimden güvenliğe kadar birçok alanda kalitenin düşüşü, kamu harcamalarındaki akıl almaz artışlarla birlikte Türkiye'nin geleceğine dair kritik soruları beraberinde getiriyor ve bu derinlemesine analizi okumaya devam edin.

İbrahim Kahveci konuşmasında, bu yılki yaz tatilini memleketi Samsun'da geçirdiğini ve pek istekli olmasa da gidip boş vakitlerini Ssun Belediye Evleri/Toptepe Mahallesi'ndeki rüzgarlı tepede kitap okuyarak geçirdiğini belirterek, Platon’un “Devlet” kitabında Socrates’in “biliyorsan yalnızsın” sözünü yaşadığını ve kendisini uzman görmese de bilmek için çok çalıştığını vurgularken, iki satır okumamış ama sosyal medyadan videolarla "alim kesilmiş" bir toplum kesiminin ortaya çıktığını, hatta ilkokulu zor bitirmiş "profesörlerden geçilmediğini", bu kişilerin matematikte iki işlem bile beceremezken "Reis’in tüm ekonomik atılımlarının sırrına vakıf olabildiklerini" ve hem "Nass ekonomisinin hem de şimdiki Şimşek ekonomisinin muhteşem olduğunu" savunduklarını, zira uygulayanın maharetinin söz konusu olduğunu ve o kişinin dokunulmaz, erişilmez, işini bilen biri olduğunu ifade etmesiyle, bu durumun Türkiye'deki bilgi kirliliğinin ve liyakatsizliğin boyutlarını gözler önüne serdiğini görmek için okumaya devam edin.

İbrahim Kahveci, Samsun'da son günlerde iflas ve zora giren şirketlerin işten çıkartmasıyla 4 bin kişinin işsiz kaldığını, ancak "ilkokul profesörlerinin" yakında teröre harcanmayacak 2 trilyon dolar ile bütün sorunların çözüleceğini iddia ettiğini, yeter ki "vatan hainleri olmasın" dediklerini ve "vatan haini" dendiğinde ise "kendilerinden olmayan herkesin", hatta eski yol arkadaşlarının bile kastedildiğini, satanların değil satılanların hain olduğunu belirterek, bu söylemin toplumdaki kutuplaşmanın ve gerçek sorunlardan kaçışın çarpıcı bir örneği olduğunu gözlemleyebilmek için okumaya devam edin.

Kamu harcamalarına dikkat çekerek konuyu ekonomiye bağlayan İbrahim Kahveci, Ankara’nın (Merkezi Yönetim-AK Parti iktidarı) 2005-2006 yıllarında 70-80 milyar dolar harcama ile Türkiye’yi yönettiğini, 2013-2014 yıllarında bu rakamın 170-180 milyar dolara yükseldiğini ve bunda ekonomik büyümenin getirdiği gelir artışı ile TL’nin dolar karşısında değerli oluşunun etkili olduğunu, ancak 2006-2021 yılları arasında Ankara’nın harcamalarının enflasyona oranla 15 yılda %81,75 artış gösterirken, 2021’den 2025 yılına kadar sadece 4 yılda harcama artışının %86,72’ye ulaşmasıyla, dolar bazlı grafikte de görüldüğü üzere 2021 yılında 150-160 milyar dolar olan Ankara’nın harcamalarının son 4 yıl içinde 317 milyar dolara fırladığını, yani Ankara’nın özellikle son yıllarda "delice ama delice" bir harcama yaptığını ve millete "kemer sıkın, ücretler fazla artarsa harcamalarınız artar ve enflasyon devam eder" denilirken, aynı Ankara’nın neden çılgınca para harcadığı sorusunun havada kaldığını vurgulayarak, bu devasa bütçelerin halka yansımayan verimsizliğini tüm çıplaklığıyla görebilmek için okumaya devam edin.

İbrahim Kahveci, Ankara'nın böylesine çılgınca para harcamasına rağmen kamu hizmetlerinde kalitenin artıp artmadığını, eğitimin iyileşip iyileşmediğini, adaletin sağlanıp sağlanmadığını veya güvenliğin artıp artmadığını sorgularken, ortada devasa bir kamu verimsizliği olduğunu ve para harcadıkça hizmetin kalitesini düşüren "müthiş becerikli bir iktidarın" varlığını iddia etmesiyle, bu durumun somut örneklerle desteklendiğini belirtiyor: Bakanlar dahil Cumhurbaşkanlığı’nın kullandığı özel uçak sayısının 13 olmasına karşılık, koca ülkenin yangın söndürme uçak sayısının sadece 27 olduğunu, hatta Tunus’un devrik liderinin dahi uçağının kendi saraylarına satın alındığını ve Katar’dan "hediye (!)" uçak geldiğini eklerken, ormanlar yanarken söndürmede neden yeterli başarı gösterilemediği veya 2023 yılı 6 Şubat Depreminde bölgeye neden erken müdahale edilemediği ve kurtarma faaliyetlerine geç başlandığı (hatta ilk işlerden birinin interneti kesmek olduğu) sorularının cevapsız kaldığını dile getirerek, bu yönetimsel zaafların acı sonuçlarını anlamak için okumaya devam edin.

İbrahim Kahveci, çevresinden "biraz daha sakin ol" telkinleri gelse de, gördüğü "yapısal çöküşün" rahat olunmasına izin vermediğini ve ülkenin "maalesef ama maalesef bir yapısal yıkım-çöküş içerisinde" olduğunu, kurumların ve kuralların çöktüğünü, demografik yapının da çökmekte olduğunu dile getirirken, özellikle liyakatın yani ehliyetin ortadan kalkmasıyla toplumsal çöküşün kaçınılmaz hale geldiğini, Cenabı Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de “Allah size emanetleri mutlaka ehline verin ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder” buyurduğunu, Peygamber Efendimize kıyamet ne zaman kopacak diye sorulduğunda ise “Emanet ehil olmayan kimseye verildiği zaman kıyameti bekleyin” cevabını verdiğini hatırlatarak, yani liyakat gittiğinde yıkımı (kıyameti) beklemenin başka bir sonucunun olamayacağını, bu durumu Platon’un demokrasiyi çok eleştirmesine ve hocası Socrates’i Atinalıların seçimle "halkı kin ve düşmanlığa sevk etmekten" idam etmesine (zehir içirerek) benzeterek, Türkiye’nin bugün geldiği noktanın ne denli kritik bir "çürüme" içinde olduğunu çarpıcı bir dille ortaya koyuyor; işte tüm bu yaşamsal gelişmeler ve derin analizler için https://www.avazturk.com adresi üzerinden de gündemi takip edebilir, ülkenin geleceğini belirleyecek bu yapısal sorunların nasıl bir dönüşüm getireceği ise tüm kamuoyu tarafından büyük bir endişe ve merakla bekleniyor.