Çok Partili Hayatın Sonu Mu Geliyor?

Çok Partili Hayatın Sonu Mu Geliyor?

Ünlü yorumcu Savaş Genç'ten Türkiye siyasetine dair çarpıcı öngörüler: Adalet sistemi eliyle gerçekleşen "sivil darbe" iddiaları, muhalefetin kaderi ve iktidarın bilinmeyen hamleleri... Türkiye'nin geleceği köklü bir değişimle mi karşı karşıya?

Bu makale, Türkiye siyasetinin kalbinde yaşanan sarsıcı gelişmelerin ve geleceğe dair dile getirilen çarpıcı öngörülerin devamı niteliğindedir. Son günlerde gündemi sarsan iddialar, ülkedeki çok partili sistemin akıbeti hakkında ciddi soru işaretleri doğuruyor ve siyaset arenasındaki gerilimi tırmandırıyor. Ünlü yorumcu Savaş Genç, YouTube kanalında kendisine yöneltilen sorulara verdiği yanıtlarda, Türkiye'nin siyasi kaderini derinden etkileyebilecek potansiyel senaryoları ve iktidarın stratejilerini masaya yatırdı.

Savaş Genç, mevcut iktidarın ana muhalefet partisi CHP'yi tüm gücüyle köşeye sıkıştırma arayışında olduğunu ifade ediyor. Bir yandan yargı eliyle uygulanan "inanılmaz işkencelerle" ve hapislerle CHP'ye zulmedildiğini belirten Genç, diğer yandan iktidarın CHP'yi anayasa masasına davet etmesinin ardında yatan gerçek niyetin "meşruiyet kazanma" olduğunu vurguluyor. Bu davetin, hatta Öcalan'ın bile yapılan anlaşmalarda CHP'nin ziyaret edilmesini önermesi gibi, alınan kararlara "görünür bir meşruiyet kazandırma" amacı taşıdığı dile getiriliyor. Ancak, Erdoğan'ın beklediği anlaşma sağlanamayınca, "ben yapacağımı bilirim" diyerek, partinin başına Kemal Kılıçdaroğlu'nu getirme ve bu yolla kendisine Anayasa değişikliği için 400 milletvekili ayarlatıp kısmen meşruiyet kazanma hesabının olduğu iddia ediliyor.

Bu karmaşık siyasi denklemde, Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu çizgisindeki CHP aktörlerinin sergilediği duruş, Savaş Genç tarafından "onurlu" olarak nitelendiriliyor ve onların "tarihe geçtikleri" belirtiliyor. Genç'e göre, bu siyasetçiler sadece yerel seçimleri kazandıkları için değil, "kazanacak bir adayı ön seçimle belirleyip Erdoğan'ın gerçek yüzünü kitlelere gösterdikleri için" tarihteki yerlerini aldılar. Zira, Erdoğan'ın sürekli seçim kazanması onun gerçek yüzünün görülmesini engelliyordu ve seçim kazanamama ihtimalinin ilk kez belirginleşmesi, saray yönetiminin gerçek yüzünü ortaya çıkardı. Bu onurlu duruş, muhalefetin sadece seçim kazanmakla değil, aynı zamanda iktidarın gerçek yüzünü ortaya koymakla da tarihe geçtiğini gösteriyor, ki bu derinlemesine analizler için https://www.avazturk.com gibi platformlar kamuoyunu bilgilendirme misyonunu üstlenmektedir. Genç, bu aktörlerin hiçbir şey yapmasalar bile yakın siyasi tarihi yazan akademisyenler tarafından "kendilerini ortaya koyarak Türkiye'yi yönetenlerin demokrasi ve hukukla irtibatını deşifre ettikleri" için anılacaklarını söylüyor. Bu nedenle, Savaş Genç, iktidar ile CHP arasında bir anlaşma beklemediğini, zira CHP yönetiminin elinde Erdoğan'la anlaşabilecek kadar "güç ve kart" olmadığını düşünüyor.

Ancak asıl büyük endişe, CHP'ye yönelik olası bir "mutlak butlan" davasının sonuçları üzerine yoğunlaşıyor. Savaş Genç, yargı eliyle Kılıçdaroğlu'nun yeniden CHP'nin başına gönderilmesi durumunda, bunun Türkiye'de "çok partili hayatın sonlandırılması" anlamına geleceğini ifade ediyor. Bu, göstermelik küçük partilerin var olduğu ancak "birinci parti olursanız budanacağınız, yerle bir edileceğiniz, el koyulacağınız" bir rejim olarak tanımlanıyor. Genç, bu durumun "çok partili hayatı yargı eliyle askıya almak" olduğunu ısrarla vurguluyor. Muhalefet için bu senaryoda geriye tek bir yolun kalacağını belirtiyor: başka bir parti kurmak ya da kurulmuş bir partiyi mevcut CHP yönetimine devredip yola o istikamette devam etmek. Bu bağlamda, AKP'nin yaptığı en korkunç hesap hatasının, CHP'yi ve kitlelerini "marjinalize etmek" olduğu dile getiriliyor, zira bu kadar sıkıştırılan gençlerin ve insanların nereye savrulacağının "hiç kimse tarafından öngörülemeyeceği" aktarılıyor.

Savaş Genç, Türkiye'nin 19 Mart'ta zaten bir "sivil darbe" yaşadığını iddia ediyor ve Özgür Özel'in de bu durumu "silahla yapılan değil, yargıyla yapılan bir darbe" olarak nitelendirdiğini hatırlatıyor. Genç'e göre, "cuntanın başı saraydadır, aktörleri de adalet saraylarındaki yargıçlarıdır". Yani muhalif kesimlerin, 15 Temmuz benzeri bir süreci zaten yaşamış oldukları belirtiliyor. Türkiye'deki herkesin sorduğu en büyük soru ise "iktidar vefat olmadan değişmesi mümkün mü?" sorusu. Genç, teknik olarak bunun mümkün olabileceğini, eğer seçmenlerin yaklaşık %70'inin "aday kim olursa olsun bu rejimi bitirebilmek için tek bir aday etrafında kenetleneceğiz ve bu kuşatmayı yaracağız" derlerse kısa sürede sonuç alınabileceğini ifade ediyor. Zira, "bu kadar korkunç bir kalabalığı hiç kimse karşısına almaya cesaret edemez". Ancak Genç, Türkiye'nin artık "öngörülemez bir ülke" olduğunu, bu öngörülemezliğin sadece muhalifler için değil, saray için de geçerli olduğunu ve iktidarın seçim akşamı zorlandığında yapacağı hamlelerin karşılığını bilmediğini belirtiyor.

Öte yandan, parlamenter sisteme dönüş ihtimali de değerlendiriliyor. Genç, Erdoğan'ın şu anki ittifak yapısıyla (Öcalan, Kılıçdaroğlu, Bahçeli, Hüdapar dahil) bir parlamenter sistem koalisyonunu yönetmek istemeyeceğini, başkanlık sistemini tercih edeceğini düşünüyor. Erdoğan'ın parlamenter sisteme ancak "gerçekten seçimleri kontrol edemeyeceği, başkanlık sistemini kazanamayacağı ve seçimden kaçamayacağı bir zemin görürse" geçebileceği öne sürülüyor. Ayrıca, göçmenlerin olası bir iç karışıklıkta silahlı militan olarak kullanılması gibi söylemlerin doğru olmadığını ve bu tür "negatif siyasetlerden" kaçınılması gerektiğini vurgulayan Genç, Erdoğan'ın yeterince silahlı kuvveti olduğunu ve "hiçbir şeyi olmayan muhalefete karşı sivil halkı silahlandırmak gibi bir ihtiyacı olduğunu düşünmediğini" de ekliyor.

Siyasi figürlerin kimlere çalıştığı sorusuna ise Savaş Genç, Meral Akşener'den Kılıçdaroğlu'na kadar olan kişilerin "kendilerine çalıştıklarını" belirtiyor ve dış güç arayışına gerek olmadığını ifade ediyor. Yaptığı yorumlarda, cuma hutbelerinde yolsuzluk vurgusu yapılıp CHP'ye göndermeler yapılmasının "dini dinamitlemek" anlamına geldiğini ve bu durumun inanan biri olarak kendisini "uç derecede rahatsız edici" bulduğunu dile getiriyor. Erken seçim ihtimaline gelirsek, Genç'in net yorumu şudur: Erken seçim olması için "Erdoğan ve AKP'nin seçimi kazanabiliyor olması gerekiyor". Bunun dışında hiçbir şartta erken seçim beklemediğini, iktidarın şu an baskı hissetmediğini ve muhalefetin erken seçime takılmadan "ev ödevini doğru yapması" ve "hata yapmaması" gerektiğini belirtiyor.

Tüm bu sarsıcı değerlendirmelerin ışığında, Savaş Genç'in analizleri Türkiye'nin siyasi geleceği hakkında derin bir uyarı niteliği taşıyor. Çok partili hayatın yargı eliyle askıya alınma ihtimali, sivil darbe iddiaları ve muhalefetin kaderi arasındaki kritik bağlantılar, ülkenin sadece bir seçim döneminden değil, belki de sistemi kökten değiştirecek bir dönüm noktasından geçtiğini işaret ediyor. Bu durum, Türkiye'nin öngörülemez geleceğinde siyasi aktörlerin ve halkın alacağı pozisyonun, yakın siyasi tarihimizin en önemli dönemeçlerinden birini belirleyeceğinin en çarpıcı kanıtı olarak önümüzde durmaktadır.