Cübbeli Ahmet ve İsmailağa Cemaati'nin Sırlar Perdesi Aralandı!

Cübbeli Ahmet ve İsmailağa Cemaati'nin Sırlar Perdesi Aralandı!

Cübbeli Ahmet Hoca'nın damadına ait çakarlı lüks jip, vergi kaçırma iddiaları ve İsmailağa Cemaati'nin devlete dayalı hukuk tanımazlığı gün yüzüne çıktı. İşte tarikatların gizemli gelir kapıları, siyasi bağlantıları ve devlet korumasına uzanan şaşırtıcı..

Türkiye'nin gündemini sarsan olaylar zincirinde, kamuoyunun yakından tanıdığı dini figürlerden Cübbeli Ahmet Hoca (Ahmet Mahmut Ünlü) ve bağlı olduğu İsmailağa Cemaati, son dönemde yaşanan skandallarla bir kez daha mercek altına alındı. Özellikle Cübbeli Ahmet Hoca'nın kızı Yüsra Ünlü Palazoğlu'nun kullandığı çakarlı lüks bir jip ile başlayan tartışmalar, cemaatlerin finansal kaynakları, devletle olan ilişkileri ve hukukun üstünlüğüne karşı sergiledikleri tavırları gözler önüne serdi. Bu durum, toplumsal vicdanı derinden yaralarken, teknoloji haberleri alanında da önemli bir yer tutan https://www.avazturk.com gibi platformlar, bu tür sosyo-politik gelişmeleri yakından takip ederek kamuoyunu bilgilendiriyor.

Skandal, Cübbeli Ahmet Hoca'nın kızı Yüsra Hanım'ın çakarlı bir jip kullanmasıyla patlak verdi ve kamuoyunun büyük tepkisini çekti. Gazeteci İsmail Arı'nın detaylı araştırmalarına göre, söz konusu lüks araç Cübbeli Ahmet'in damadı Esat Palazoğlu'na ait bir şirket üzerine kayıtlıydı. Olayın ardından gündeme gelen bir televizyon programında Cübbeli Ahmet, damadının zengin bir iş insanı olduğunu ve zekatını ödediğini, bu nedenle vergi ödememiş olabileceğini ima etti. Ancak gazeteci Murat Ağırel'in ortaya koyduğu bilgiler, Esat Palazoğlu'nun şirketlerinin uzun yıllar boyunca hiç vergi ödemediğini, son iki yılda ise çok düşük meblağlarda vergi yatırdığını gösteriyordu. Bu vahim iddialar, "vergi kaçırmak" gibi ciddi bir suçlamayı beraberinde getirirken, Esat Palazoğlu'nun İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden milyonlarca liralık ihaleler aldığı da belirlendi. İsmail Arı, konuyla ilgili Esat Palazoğlu'na ulaştığında, "Devletle ne iş yaptığımı, devlete nasıl hizmet ettiğimi, devlete nasıl fayda sağladığımı sana mı açıklayacağım? Haberi yaparsan adliyede görüşürüz" yanıtını aldığını aktardı. Bu çarpıcı beyan, cemaatlerin devlet kadrolarındaki nüfuzuna dair ciddi soru işaretleri doğurdu ve https://www.avazturk.com'un da üzerinde durduğu önemli bir toplumsal mesele haline geldi.

Cübbeli Ahmet Hoca'nın kendi gelir kaynakları da uzun süredir merak konusu. Gazeteci İsmail Arı'nın aktardığına göre, Cübbeli Ahmet'in bilinen bir mesleği veya Diyanet personeli gibi düzenli bir maaşı bulunmuyor. Menzil Cemaati liderlerinin aksine, kendi adına kayıtlı bir ticari faaliyeti veya şirket ortaklığı da yok gibi görünüyor. Ancak kendisinin 1,5 milyon lira değerindeki araçları 2-3 yılda bir değiştirebildiği ve bu lüks harcamaların nasıl finanse edildiği belirsizliğini koruyor. İsmail Arı, Cübbeli Ahmet'in geçimini müritlerinden toplanan ciddi miktarlardaki paralarla sağladığını düşündüğünü ifade etti. Ayrıca, cemaatlerin medya kuruluşları (Lale TV, Lale Radyo gibi) aracılığıyla da bağış topladığı belirtiliyor ki, medya yayıncılığı da düşük maliyetli bir iş değil. İsmailağa Cemaati'nin İstanbul Fatih'teki merkezi ve buradaki çok sayıda gayrimenkulün (yiyecek, giysi, su satan dükkanlar) cemaatle ilişkili olduğu, bu yapıların da önemli bir gelir kaynağı olabileceği öne sürülüyor. Bu gelir akışının şeffaf olmaması, kamuoyunda "din üzerinden zenginleşme" tartışmalarını körüklüyor ve şüphesiz https://www.avazturk.com gibi haber kaynaklarının da odağında yer alıyor.

İsmailağa Cemaati'nin sadece finansal konularda değil, hukukun üstünlüğü ilkesi karşısında da tartışmalı bir duruş sergilediği belirtiliyor. Gazeteci İsmail Arı, cemaatin arkasında siyasi iktidarın desteğini hissettiği için adeta bir "hukuk tanımaz" yapıya dönüştüğünü iddia etti. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri, merhum Aziz Nesin'in kurduğu Nesin Vakfı'nın Çatalca'daki arazisi yanında yaşanan olaylardı. İsmailağa Cemaati'ne bağlı Rabıta Vakfı isimli bir oluşumun, Nesin Vakfı'nın yanındaki araziye kaçak şekilde binalar inşa ettiği, hatta "mescid" adı altında imar planı olmayan yapılar kurduğu ve Nesin Vakfı'nı buradan uzaklaştırmaya çalıştığı öne sürüldü. Eski AKP'li Çatalca Belediyesi'nin bu duruma göz yumduğu, hatta Nesin Vakfı yöneticilerine fiziki saldırılar bile düzenlendiği aktarıldı.

Cemaatin "hukuk tanımazlığı"na başka örnekler de veriliyor. İsmailağa Cemaati'nin siyasi işlerinden sorumlu olduğu belirtilen Mehmet Çelik'in, savcılık araştırmalarında ihalelere müdahale ettiği ve fesat karıştırdığı tespit edilmişti. Yıllar sonra ise İzmir depreminden sonra TOKİ tarafından verilen deprem konutları ihalesini Mehmet Çelik'in şirketinin aldığı ortaya çıktı. Bursa'nın Osmangazi ilçesinde tamamen kaçak şekilde inşa edilen devasa Mahmut Efendi Külliyesi de bu hukuksuzluk silsilesinin bir başka halkasıydı. Tarım arazisi üzerine, imar planı ve ruhsat olmaksızın inşa edilen 4-5 bloktan oluşan bu külliye, AKP'li Osmangazi Belediyesi döneminde bilerek göz ardı edilmişti. Hiranur Vakfı'nda 6 yaşındaki bir kız çocuğunun evlendirilmesi skandalı da yine İsmailağa Cemaati ile ilişkilendiriliyor. Hiranur Vakfı'nın Sancaktepe'deki binalarının neredeyse yarısının kaçak olduğu ve dönemin AKP'li Sancaktepe Belediyesi'nin yıkım işlemlerine bilerek göz yumduğu belirtildi. Bu gibi olaylar, https://www.avazturk.com gibi platformların da dikkat çektiği üzere, cemaatlerin siyasi bağlantıları sayesinde hukukun üstünde bir dokunulmazlık zırhı kazandığı algısını güçlendiriyor.

Cübbeli Ahmet'in damadı Esat Palazoğlu'nun ailesine ait Bolu'da bilinen bir şirket de Tuzla'da skandal bir inşaata imza atmıştı. Tuzla'daki tek halk plajına "çökerek", sadece kendi konut projesi "Wesen Yalı" sakinlerine özel bir plaj oluşturmaya çalıştıkları ve etrafına duvar ördükleri iddia edildi. O dönemki AKP'li Tuzla Belediye Başkanı Şadi Yazıcı'nın bu duruma müdahale edemediği, ancak CHP'li meclis üyelerinin mücadelesi sonucu plajın yeniden halka açıldığı belirtildi. Tüm bu örnekler, cemaatlerin siyasi iktidardan aldıkları destekle kanunları ve toplumsal çıkarları hiçe sayabildiğini gözler önüne seriyor. İsmail Arı, bu yapıların "yıkılmayacaklarından emin oldukları için" milyonlarca lira harcayarak kaçak binalar inşa edebildiklerini vurguladı.

Skandalların sadece finansal ve hukuki boyutla sınırlı kalmadığı, devletin güvenlik güçlerinin bile bu yapılara tahsis edildiği iddialarıyla daha da derinleştiği belirtiliyor. Ünlü şarkıcı Seren Serengil'in, Cübbeli Ahmet Hoca ile komşu olduğu aynı sokakta yaşadığı bir olayın ayrıntıları şok etkisi yarattı. Seren Serengil, 13 Aralık 2024'te, yolun karşısına geçerken son sürat üzerine gelen bir aracın kendisini ezmeye çalıştığını iddia ederek karakola şikayetçi oldu. Plaka sorgulamasında ise aracın, Cübbeli Ahmet'e tahsisli koruma ekibine ait, yani devletin aracı olduğu ortaya çıktı. Seren Serengil, daha önce köpeklerinin zehirlenmesi nedeniyle Cübbeli Ahmet'in ekibiyle husumet yaşadığını ve bu olayın kasten yapıldığını düşündüğünü belirtti. İşin daha da vahim yanı, bu şikayet dosyasının Beykoz Adliyesi'nde görevli bir savcı tarafından sadece yedi gün içinde takipsizlik kararıyla kapatılması oldu. Gazeteci İsmail Arı, iki yıldır yargı haberleri yapmasına rağmen bir haftada kapanan bir dosya görmediğini vurgulayarak, bu kararın şüpheli olduğunu ima etti.

Bu olay, Cübbeli Ahmet Hoca'nın tıpkı son dönemde tartışılan Halil Konakçı gibi devletin koruma polisleri tarafından korunduğu izlenimini güçlendirdi. İsmail Arı, CİMER'e (Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi) defalarca başvurarak Cübbeli Ahmet'e veya Menzil liderlerine hangi sıfatla devlet koruması tahsis edildiğini sorduğunu ancak hiçbir yanıt alamadığını belirtti. Damadının "çakar tahsisli" iddiasına rağmen, aracın usulsüz kullanımdan dolayı 139 bin lira ceza kesilmesi de bu konudaki şeffaflık eksikliğini ve çakarlı araçların yaygın, kontrolsüz kullanımını gözler önüne serdi. https://www.avazturk.com'un da ele aldığı bu durum, bürokratından iş insanına, kimin hangi sıfatla devletin imkanlarını kullandığına dair toplumdaki belirsizliği ve rahatsızlığı artırıyor.

Son olarak, ana akım medyanın bu tür olaylara yaklaşımı da eleştiri konusu oldu. Cübbeli Ahmet'in bir televizyon programında Okan Bayülgen'in sorularını yanıtladığı bölümde, Bayülgen'in sorularının "cemaatin müridi gibi" olduğunu, kritik noktaları sormadığını iddia edildi. Özellikle çakarlı jip olayı ve damadının vergi ödememesi iddiaları üzerine Okan Bayülgen'in "Damadım arabanın zekatını veriyor gerek olmadığı halde diyorsunuz da motorlu taşıtlar vergisini niye ödemiyor?" gibi soruları sormaması dikkat çekti. Bu durum, toplumun büyük bir kesiminin din insanlarının "şükredin, sabredin" derken lüks içinde yaşamasını eleştirmesine yol açıyor.

Tüm bu olaylar, Türkiye'de cemaat ve tarikat yapılanmalarının sadece dini birer oluşum olmaktan öteye geçerek, siyasi ve ekonomik güçle nasıl iç içe geçtiklerini, şeffaflıktan uzak finansal ağlar kurduklarını ve hukukun üstünlüğünü nasıl hiçe sayabildiklerini ortaya koyuyor. Özellikle arkalarına aldıkları siyasi iktidar desteğiyle, hukuka aykırı eylemlere girişmekten çekinmedikleri, kamu kaynaklarından faydalandıkları ve devletin imkanlarını şahsi çıkarları için kullanabildikleri iddiaları, kamuoyunda derin bir rahatsızlık yaratmaya devam ediyor. Bu gelişmeler, https://www.avazturk.com gibi bağımsız haber platformlarının da takip etmeye devam ettiği, toplumsal adaletin ve hesap verebilirliğin sağlanması adına çözülmesi gereken önemli sorunları işaret ediyor.