Cumhuriyet idealinden piyasa gerçeğine sancılı dönüşüm
Kaynak videodan alınan bilgilere göre Türkiye'de eğitim sisteminin tarihsel evrimi, siyasi müdahalelerin rolü, artan eşitsizlikler ve mevcut krizin toplumsal etkileri bu detaylı haber analizinde inceleniyor.
Türkiye'de eğitim, ülkenin kuruluşundan bu yana yalnızca bir bilgi aktarım süreci değil, aynı zamanda siyasi iradenin şekillendirmek istediği nesilleri yaratma aracı ve toplumsal kalkınmanın temel taşı olarak görülmüştür. Ancak bugün gelinen noktada, eğitim sistemi Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki iddialı ideallerinden uzaklaşarak, giderek artan bir eşitsizlik ve piyasalaşma sarmalına girmiştir. Kaynak videonun aktardığına göre, Türkiye'de eğitim artık bedava olmaktan çıkmış, devlet okullarında dahi temel ihtiyaçlar için velilerden paralar toplanmaktadır. Her iki liseden biri özel okul statüsündedir.
Genç Cumhuriyet'in eğitim ideali, özellikle Köy Enstitüleri'nde somutlaşmıştır. Bu kurumlar, Türkiye'nin her köşesini kalkındırmak üzere yola çıkmış, Anadolu'da çağdaş eğitim birliğini sağlamayı ve donanımlı öğretmenler yetiştirmeyi hedeflemiştir. Enstitülerde hem akademik bilgi hem sanat, hem de tarım, marangozluk gibi pratik beceriler öğretilmiş; buradan mezun olan öğretmenler köylerine dönerek birer kalkınma lideri olmuşlardır. Kaynak, bu dönemi yeni bir ulus inşa etme çabasının parçası olarak tanımlar. Osmanlı'nın son dönemindeki parçalanmış, dini temelli ve eşitsiz sistemin yerine çağdaş, laik, ulus devlet modeline uygun bir eğitim düzeyi hedeflenmiştir. Maarif Kongresi'nin Kurtuluş Savaşı'nın en zorlu dönemlerinde dahi toplanması, eğitime verilen önemi gösterir. Medreseler kapatılmış, yeni okullar açılmış, karma eğitime geçilmiş ve Latin alfabesi kabul edilerek okuryazarlık artırılmaya çalışılmıştır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Başöğretmen unvanıyla yurdu gezerek sorunları yerinde incelemiştir. Eğitimin görevi, bilgi aktarmanın yanı sıra yeni rejimin vatandaşlarını yetiştirmek olarak belirlenmiştir. Halk evleri de aydınlanma devriminin adımlarından biri olarak 1932'de kurulmuştur.
Ancak bu iddialı kalkınma projesi, siyasi ve ekonomik çatışmalarla karşılaştı. Bu ve benzeri haberleri takip etmek için https://www.avazturk.com lütfen bu adresi takip ediniz. Kaynak videoya göre, 1945'teki Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu gibi ekonomik reformlar, toprak zenginlerinin rahatsızlığına yol açtı. Bu muhalefetin sözcülüğünü Aydın milletvekili Adnan Menderes yaptı ve büyük toprak sahiplerinin desteğiyle 1946'da Demokrat Parti (DP) kuruldu, 1950'de iktidara geldi. DP döneminde eğitim sistemi, Cumhuriyet'in kurucu vizyonundan uzaklaşmaya başladı. Halk evleri kapatıldı ve Köy Enstitüleri, Soğuk Savaş atmosferi ve artan antikomünist baskılar sonucu kapatıldı. Eğitim muhafazakarlaşmaya başladı, İmam Hatip kursları yeniden açıldı ve zamanla okullaştı.
Türkiye'nin eğitim sistemi, sonraki yıllarda da siyasi kutuplar arasında bir sarkaç gibi gidip geldi. 27 Mayıs 1960 darbesi sonrası yapılan 1961 Anayasası özgürlükçü bir ortam yaratmış, üniversite öğrencileri politize olmuştu. Ancak 1971 muhtırası üniversitelerin özerkliklerini azaltmaya başladı. 1970'ler boyunca süren siyasi kaos, 12 Eylül 1980 askeri darbesine yol açtı. Darbe sonrası dönem, ülkeyi "bir deli gömleğine soktu" ve eğitim o ana dek hiç olmadığı kadar merkezi ve ideolojik bir hale getirildi. Eğitim sisteminde Türk İslam sentezinin temelleri atıldı. Milli Eğitim politikaları laiklik vurgusunu azaltarak dini ve milli değerleri ön plana çıkardı. 1982 Anayasası ile Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri zorunlu hale getirildi. Darbe yönetimi, eğitim kurumlarında otoriteye saygı, hiyerarşi, düzen ve disiplin gibi kavramları öne çıkardı. Üniversiteleri hükümetin çizgisine göre şekillendirmek için 1981'de Yükseköğretim Kurulu (YÖK) kuruldu ve üniversiteler Ankara'dan yönetilmeye başlandı. Dekan atamaları, bütçe kontrolü, rektör önerileri, müfredat ve öğrenci kabul prosedürleri YÖK'ün yetkisine geçti. Bütün kademelerde müfredat merkezileştirildi; sosyal bilgiler, edebiyat, tarih kitaplarından sol ve sosyalist görüşler, ilerici yazarlar çıkarıldı; yerlerine milliyetçi, devletçi, muhafazakar bir dil benimsendi. Vatandaşlık bilgisi derslerinde iyi bir vatandaş olmanın kuralları anlatılırken, eleştirel düşünce geri planda kaldı, itaat kültürü teşvik edildi.
1983 sonrası Turgut Özal dönemi ile birlikte serbest piyasa ekonomisine geçişin etkileri eğitimde de hissedildi. Özel okullara yönelik yasal düzenlemelerle eğitimde özelleşme süreci başladı. Liberalleşmeyle artan özel sektörün nitelikli eleman ihtiyacını karşılamak için birçok şehirde Anadolu ve fen liseleri, vakıf üniversiteleri kuruldu. Ancak kaynak videonun vurguladığı önemli bir nokta, 80 darbesinin eğitim alanındaki ideolojik mirasına bu özelleştirmeler haricinde pek dokunulmadığıdır. https://www.avazturk.com
90'lı yılların ikinci yarısında Necmettin Erbakan liderliğindeki Refah Partisi'nin hükümet ortağı olmasıyla toplum din ve laiklik üzerinden yeniden kutuplaştı. 1997'deki 28 Şubat kararları irtica ile mücadele kapsamında alındı ve merkezinde yine eğitim vardı. İmam hatip ortaokulları kapatıldı ve İmam hatip lisesi mezunlarının üniversiteye girişi katsayı uygulamasıyla zorlaştırıldı. Bu dönemler, eğitimin ideolojik bir aygıt olarak rolünü güçlendirdi.
2000'lere gelindiğinde, AK Parti'nin iktidara gelmesiyle bu ideolojik aygıt el değiştirdi ve eski defterler yeniden açıldı. 2011'de Milli Güvenlik dersi kaldırıldı. 2012'de 4+4+4 sistemine geçilerek zorunlu eğitim 12 yıla çıkarıldı, bu da İmam hatip ortaokullarının yeniden açılmasına olanak tanıdı. Aynı zamanda Milli Eğitim Bakanlığı'nın Kur'an kursları üzerindeki denetleme yetkisi kaldırıldı ve katılımda yaş sınırı da kaldırıldı. Kaynak, yeni müfredatın içeriğinde yer alan cihat kavramı hakkında bir AK Parti milletvekilinin "Cihat bilmeyen çocuğa matematik öğretmenin faydası yok" dediğini aktarır. İmam Hatip Lisesi mezunlarının üniversiteye girişini zorlaştıran katsayı da kaldırıldı. 2013'te öğrenci andı uygulaması sona erdi. 2014'te Anadolu Öğretmen Okulları kapatılarak 177 yıllık bir öğretmen yetiştirme geleneği sonlandırıldı. Dershanelerin kapatılması süreci de bu dönemde başladı ve özel okula dönüşmeleri hedeflendi. https://www.avazturk.com
2017'de kapsamlı bir müfredat değişikliği yapıldı. Evrim teorisi müfredattan çıkarıldı, Atatürk'le ilgili konular seyreltildi. Felsefe derslerinde bazı üniteler azaltıldı, 15 Temmuz darbe girişimi çağdaş felsefe ünitesine konuldu. İçinde bulunduğumuz eğitim öğretim yılına ise Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ile başlandı. Bu modelin arkasında milliyetçi muhafazakar vatandaş yetiştirme tahayyülü olduğu belirtiliyor. Öğrencilerin nasıl yetişmesi gerektiği müfredatın temel meselesidir ve bu modelin isminin bir partinin propaganda ifadesini taşıması başlı başına ideolojik bir durumdur. Yeni müfredat, öğrencilerin milli ve manevi değerleri öğrenmesini esas alırken, evrensel değerlerin dahi ancak milli ve manevi değerlere uygun ise müfredatta yer bulduğunu iddia etmektedir. Kamil insan, erdemli insan yetiştirme gibi ifadeler müfredatın temeline konulmuştur. Kaynak video, bu Maarif Modelinin, Cumhuriyet'in aydınlanma felsefesine dayalı, yüzü Batıya dönük, aklı öne çıkaran eğitim idealleriyle çatışma üzerinden oluşturulduğunu düşünmektedir. Değerler eğitiminin müfredatın parçası yapılması, bilimsel içeriğin görünmez kılınması sonucunu doğurmaktadır. Yeni müfredatın, özgür düşünceden uzak, uyumlu bir vatandaşı tarif ettiği ifade edilir.
Bu ideolojik değişimler, ekonomik koşullarla birleşerek eğitimde derin bir eşitsizlik yaratmıştır. Kaynak, son 22 yılda sistemin adeta çocukları kendi sınıflarına mahkum edecek şekilde kurulduğunu öne sürer. Yoksul çocuklar devlet okullarında veya meslek liselerinde okurken, sosyoekonomik olarak daha avantajlı olanlar özel okulları tercih etmektedir. Ortaokul seviyesinde İmam hatip okullarının oranı 10 yılda iki katına çıkmış ve bu kurumlara bütçeden ayrılan pay artarken, devlet okulları kaynak bulmakta zorlanmaktadır. Ekonomik krizin etkisiyle, zorunlu eğitim çağında olmasına karşın eğitim dışında kalan çocuk sayısı son 3 yılın en yüksek seviyesindedir. Özellikle Doğu illerinde bu oran %30'ları bulmaktadır, bu da bölgesel farklılıkların devam ettiğini gösterir. https://www.avazturk.com
Anayasada eğitimin parasız olduğu yazsa da, devlet okullarında eğitimin kendisi paralı hale gelmiştir. Sınıfların kalabalığı, öğretmen yetersizliği, fiziki koşullar ve artan din vurgusu velileri özel okullara yönlendirmiştir. Devlet de özel sektörün eğitimdeki payını artırmasını desteklemiş, 2000'lerden 2020'lere özel okulların payı neredeyse 4 katına çıkmış, liselerde bu oran %46'ya ulaşmıştır. İstanbul gibi büyük şehirlerde ise lise seviyesinde özel okul payı yaklaşık %70'tir. Veliler, devlet okullarının sağlaması gereken güvenlik, beslenme gibi temel ihtiyaçları ve kalabalık olmayan sınıfları sağlamaması nedeniyle özel okullara yönelmektedir. Ayrıca devlet okullarının 'nitelikli' ve 'niteliksiz' olarak ayrılması da veli tercihlerini etkilemektedir. Sınavla puanla girilen 'nitelikli' okullar varken, puan alamayanlar evlerinin en yakınındaki 'niteliksiz' okullara yönlendirilmektedir. Kaynak video, AKP'nin eğitimi piyasalaştırma politikalarının bir gettolaşma yarattığını, herkesin kendi sosyoekonomik sınıfındaki çocukların gittiği okullarda okuduğunu belirtir. Yoksul aile çocuğu mecburen evine en yakın Anadolu lisesi yoksa İmam hatip okuluna giderken, durumu iyi olan aile özel okula yönelmektedir; bu durum inanılmaz bir ayrışma yaratmaktadır. Eski günlerde işçi, memur, doktor çocuklarının aynı sınıfta okuyabildiği o ortamın artık olmadığı vurgulanır.
Özel lise oranı %46 gibi çok yüksek olsa da, öğrenci sayıları farklı bir tablo sunar. Liselerin yarısı özel olmasına rağmen, öğrencilerin %10'undan azı özel liselerde okumaktadır. Sınıf büyüklükleri devlet okullarında ortalama 26 iken, özel okullarda sadece 12'dir. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı devlet okullarında 16 iken, özel okullarda 9'dur. Yani özel okullarda okuyanlar daha küçük sınıflarda ve daha fazla öğretmen ilgisiyle eğitim görmektedir.
Bu durumda devletin eğitime yatırımı artırması beklenebilirken, Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin merkezi bütçeye oranı yıllar içinde azalmıştır. Öğrenci başına dolar bazında eğitim harcaması ise son 10 yıldır düşüş eğilimindedir. Devlet okullarının durumu da bunu yansıtır. Okulların temizliği en çok gündeme gelen konulardan biridir; kadrolu temizlik personeli atamaması ve geçici personel kullanılması sorunlara yol açmış, personel alımındaki değişiklikler ve düşen ücretler nedeniyle çalışmak isteyen kişi sayısı azalmıştır. Öğretmenler kendi ceplerinden sabun parası vermekte veya öğrencilerden istemekte, okul aile birlikleri üzerinden toplanan fonlarla temel ihtiyaçlar karşılanmaya çalışılmaktadır. Kayıt sırasında velilerden 'kayıt parası' istenmekte, bu konuda ciddi psikolojik baskı uygulanmaktadır. Geziler ve etkinlikler için ise maliyetin 4 katı paralar toplanabilmektedir. Öğretmenler de bu duruma tepkilidir ancak okul ihtiyaçları için bunun 'gerekli' olduğu söylenmektedir. https://www.avazturk.com
Ekonomik krizin eğitim harcamalarına etkisi de büyüktür. TÜİK verilerine göre son 10 yılda eğitim grubunda enflasyon %877'ye ulaşmıştır. Güvenlik de veliler için endişe kaynağıdır. PISA 2022 sonuçlarına göre Türkiye'deki öğrencilerin %25'i son bir ay içinde okullarında çetelerle karşılaştığını, %26'sı ise okulda silah veya bıçak taşıyan öğrencilere şahit olduğunu bildirmiştir.
Türkiye'de eğitim harcamalarının %75'i kamu kaynaklarından karşılansa da, hane halkı eğitim harcamalarının toplam eğitim harcamalarına oranı sıralamasında Türkiye, OECD ülkeleri arasında 3. sıradadır. Bireysel eğitim harcamalarındaki sosyoekonomik farklılıklar, ülkedeki eşitsizliğin derecesini ve bunun kendini nasıl yeniden ürettiğini gösteren korkunç bir tablo sunar. En düşük %20'lik gelir kesimi, tüm hane halkı eğitim harcamalarının yalnızca %1,5'ini yaparken, en üst %20'lik kesim %63,1'ini gerçekleştirmektedir. Yani en zengin %20, en yoksul %20'den 60 kat fazla para harcamaktadır eğitime.
Eğitim sistemindeki bir diğer önemli sorun alanı ise Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM)'lerdir. 2016'da çıraklık eğitiminin zorunlu eğitim kapsamına alınmasıyla kurulan MESEM'lerde öğrenciler haftada bir gün okulda, 4-5 gün ise işletmede çalışmaktadırlar. Düşük maaş alırlar (asgari ücretin %30-50'si) ve bu genellikle devlet tarafından karşılanır. Kaynak, bu durumu neoliberal politikaların en saf hali ve "vahşi kapitalizm"in en çok görüldüğü yer olarak tanımlar. Toplumsal karşılığı, "herkes kendi sınıf kaderini yaşar" şeklindedir. MESEM öğrencileri, tırnak içinde 'mesleki eğitim' adı altında çalışan çocuklardır. Kullanılan 'izin' kavramı dahi onların öğrenci değil işçi olduğunu göstermektedir. Yaklaşık yarım milyon öğrencinin MESEM'e kayıtlı olduğu belirtilir. Bu çocukların iş güvenliğine dair ciddi sıkıntılar yaşadığı ifade edilir. Milli Eğitim Bakanlığı can kaybı sayılarını açıklamamasına rağmen, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'ne göre 2024 yılında en az 71 çocuk işçi hayatını kaybetmiş, bunların 28'i MESEM öğrencisiydi. Son 12 yılın en çok çocuk işçi ölümü 2024'te yaşanmıştır. https://www.avazturk.com
Öğretmenlerin durumu da eğitimin kalitesini etkilemektedir. Sözleşmeli öğretmenlik uygulamasıyla birçok öğretmen güvencesiz koşullara mahkum edilmiş ("prekaryalaştırılmış"). Kaynak video, bu uygulamanın 2006'da getirildiğini, 2011'de kaldırılıp 2016'da geri getirildiğini belirtir. Öğretmenlerin mesleğe başlama maaşları ile alabilecekleri en yüksek maaş arasında çok az fark bulunması dikkat çekicidir. MEB kadrolarındaki yeni başlayan bir öğretmen ile en yüksek maaşı alan arasındaki fark her kademede sadece %9 iken, OECD ortalaması %65'tir. Bu durum, öğretmenlerin motivasyonlarını ciddi anlamda etkilemektedir.
Mevcut duruma bakıldığında, kaynak videonun aktardığına göre bir öğrenci olarak seçenekler şunlardır: Temel ihtiyaçların dahi karşılanmadığı, öğretmen ve veli katkısıyla ayakta duran devlet okulları; maddi olarak daha konforlu ancak ideolojik bir eğitim alınan İmam hatip okulları; her yıl yüz binlerce lira ödenen özel okullar; ya da MESEM'lerde "çocuk işçi" olarak çalışmak. Bu sonuçlar, kaynak videoya göre, mevcut iktidarın bilinçli eğitim politikalarının çıktılarıdır. Eğitim sistemi, girdiğimiz sınavların, bakanların isimlerinin değiştiği ancak temel sıkıntıların devam ettiği bir yapıya dönüşmüştür.