Demirtaş'ın Çığlığı Türkiye Siyasetini Ateşe mi Veriyor, Yoksa Barışın Kapılarını mı Aralıyor?
Selahattin Demirtaş'ın cezaevinden yaptığı çarpıcı çağrı, Hüsnü Mahalli'den sert eleştirilerle yankılanıyor. DEM Parti'ye yöneltilen 'Neden sahip çıkılmıyor?' sorusu, Ümit Özdağ'ın 'iç cephe' uyarısı ve sendika hareketliliğiyle birlikte Türkiye...
Türkiye siyaset sahnesi, haftalardır süregelen belirsizliğin ve gerilimin ortasında, beklenmedik bir çıkışla sarsıldı. Edirne Cezaevi'nden yankılanan bir ses, ülkenin iç ve dış gündemini bir kez daha derinden etkileyecek potansiyelde bir tartışmayı tetikledi. Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın sosyal medya üzerinden yaptığı çağrı, siyasi çevrelerde adeta şok etkisi yarattı. Bu çağrı, sadece siyasi arenayı değil, aynı zamanda toplumun farklı kesimlerini de derinden düşündürmeye başladı. Hamasetten uzak, cesaret dolu bu sözler, Türkiye'nin geleceğine dair kritik soruları beraberinde getirirken, tüm gözler bu gelişmelerin seyrine çevrilmiş durumda. Ülke, adeta nefesini tutmuş, bu çıkışın nereye evrileceğini merakla bekliyor.
Selahattin Demirtaş, Edirne Cezaevi'nde 8,5 yılı aşkın süredir tutuklu bulunuyor ve son dönemde sessizliğini koruyordu. Ancak son açıklamasıyla hem iktidara hem de muhalefete seslenerek "hamaset değil cesaret zamanı" dedi ve tutuklu belediye başkanlarının serbest bırakılması çağrısı yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a da "Madem soyadımız Türkiye'dir o halde herkesi soyadımız etrafında birleşmeye ve sorumluluk almaya davet ediyorum" sözleriyle seslendi. Gazeteci ve yazar Hüsnü Mahalli, Tele1 ekranlarında yaptığı değerlendirmede, Demirtaş'ın bu söylemi ile "barış süreci" olarak adlandırılan mevcut süreç arasında "saçma bir çelişki" olduğunu belirtti. Mahalli, Demirtaş'a yöneltilen PKK ile bağlantılı suçlamaların, PKK'nın bitmiş olması ve Abdullah Öcalan gibi liderlerle "kanka" olunması gerekçesiyle ortadan kalktığını savunarak, "Demirtaş niye içeride?" sorusunu yöneltti ve bunu yorumlamakta zorlandığını ifade etti. Mahalli, DEM Parti'ye de sert eleştiriler getirerek, Cumhurbaşkanı ve diğer parti liderleriyle, hatta Kandil'dekilerle, Barzani ve Talabani ile görüşmeler yapmalarına rağmen, Demirtaş'ın serbest bırakılması konusunda neden net bir duruş sergilemediklerini anlayamadığını dile getirdi. Mahalli, "Sayın Öcalan" söyleminin sürekli tekrarlanmasına rağmen, kendi liderleri olan Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'a sahip çıkılmamasını sorguladı. Ayrıca, Ekrem İmamoğlu'nun DEM Parti'yi ziyaret edeceğinin belirtildiği yayında, Mahalli, DEM Parti yöneticilerinin daha önce İmamoğlu'nun "kent uzlaşmasıyla" seçildiğini söylediğini hatırlatarak, İmamoğlu'na neden 3 ay gecikmeyle sahip çıktıklarını, iktidardan mı korktuklarını sorguladı.
Hüsnü Mahalli, Türkiye'deki olup biten her şeyin bölgesel ve dış politikayla bağlantılı olduğunu yıllardır savunduğunu belirterek, Demirtaş, Abdullah Öcalan ve barış süreci gibi konuların "saçma sapan tartışmalar" olduğunu ve kendisini ilgilendirenin PYD/YPG olduğunu ifade etti. Eğer mesele PYD/YPG ise o zaman Suriye'nin konuşulması gerektiğini vurgulayan Mahalli, İsrail uçaklarının Suriye üzerinden İran'ı vurup dönmesine ve PYD/YPG kontrolündeki Fırat'ın doğusu üzerinden Ahmet Şarya'ya bağlı birliklerin Irak sınırında yığınak yaparak her an Irak'a müdahale etmesinden endişe duyduğunu dile getirdi. Bu sırada, cezaevinden tahliye edilen Ümit Özdağ'ın da "iç cephe" konusunda yaptığı çıkış gündeme geldi. Özdağ, muhalefetin "düşman ceza hukuku" uygulamalarıyla baskı altına alındığını belirterek, Türkiye'nin karışık bir coğrafyada güçlü bir iç cepheye ihtiyaç duyduğunu ve bunun ancak hukukun herkese eşit şekilde uygulanmasıyla mümkün olacağını savundu. Eğer iktidara ve yakınlarına ayrı, muhalefete ayrı hukuk uygulanırsa iç cephenin sağlam olamayacağını ve Türkiye'nin taşıyıcı kolonlarının tehdit altında kalacağını dile getirdi. Siz de siyasetin bu denli çetrefilli ve uluslararası ilişkilerle iç içe geçtiği bir dönemde tüm bu gelişmelerden anında haberdar olmak, gündeme dair detaylı analizlere ulaşmak ve Türkiye'nin geleceğine yön veren adımları ilk elden takip etmek istiyorsanız, en güncel ve kapsamlı bilgilere ulaşmak için https://www.avazturk.com adresini ziyaret etmeyi unutmayın.
Hüsnü Mahalli, Ümit Özdağ’ın bu söylemlerini değerlendirirken, Özdağ’ın yalnız hücrede tutulmanın psikolojik baskılarını yaşamış değerli bir siyasetçi ve hoca olduğunu kabul etti. Mahalli, Özdağ’ın milliyetçi kişiliğiyle Türkiye’yi ve bu ülkede yaşayan herkesi düşünerek yaptığı bu söylemin doğal olduğunu ancak iktidarın bu "temenninin ötesinde bir adım ileri gitmeyeceğini" savundu. Çünkü eğer iktidar düşünseydi, Ümit Özdağ'ı bu kadar süre içeride tutmazdı. Mahalli, iktidarın kendi projesinde ne Ümit Özdağ'ın, ne Özgür Bey'in ne de herhangi bir muhalefet liderinin, hatta Fatih Erbakan'ın eleştirilerini dinleyeceğini sanmadığını özellikle vurguladı. Mahalli’ye göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD Başkanı Trump ile yapacağı görüşmenin kapısı aralanmadan önce, mide bulandıracak veya kafaları karıştıracak herhangi bir eylemde bulunmak istemediğini, her şeyi sakin bir şekilde idare etmeyi amaçladığını ifade etti. Beyaz Saray'da her şey netleştikten sonra durumun olumlu ya da olumsuz bir netlik kazanabileceğini, ancak Trump'ın ne yapacağının kestirilemeyeceğini ekledi. Bu görüşme netleşmeden iç cephe konusunda veya Türkiye'nin bölgesel, uluslararası ilişkilerinde netlik beklemenin pek olası görünmediğini söyledi. Öte yandan, kamu toplu iş sözleşmesi talepleri için Türk-İş'in düzenlediği yürüyüş de gündemdeki yerini korudu. Hükümetin teklifi kabul edilmeyince başlayan bu yürüyüşle ilgili olarak Mahalli, Türk-İş'in iktidara yakın bir sendika olduğunu belirtti. Sendika liderlerinin perde arkasından iktidarla "her numarayı çevirdiğini" ve kendi üyelerinin çıkarları lehine davrandıklarını iddia ederek, bu durumu Türkiye'de yaygın olan bir "200'lülük" olarak nitelendirdi.
Tüm bu gelişmeler, Selahattin Demirtaş'tan gelen çarpıcı çağrıdan, Hüsnü Mahalli'nin keskin eleştirilerine, Ümit Özdağ'ın iç cephe uyarılarına ve sendika hareketliliğine kadar, aslında tek bir büyük denklemin farklı parçalarını oluşturuyor gibi. Siyasetin iç yüzünde dönen bu karmaşık ağ, görünürdeki sorunların ötesinde, çok daha derin ve stratejik bir oyunun oynandığını fısıldıyor. Zira, tüm bu tartışmaların, çıkışların ve eleştirilerin ardındaki gerçek, Türkiye'nin kaderini belirleyecek asıl büyük kararların iç politik çatışmalardan ziyade, ABD Başkanı Trump ile yapılacak kritik görüşme öncesinde ülkenin iç ve dış politikasının hassas bir denge üzerinde tutulduğu, hatta tüm bu iç dinamiklerin uluslararası arenadaki pozisyonu güçlendirmek adına bilinçli olarak yönetildiği devasa bir satranç oyununun ta kendisi olduğunu açıkça gösteriyor!