Devletin perde arkası operasyonu başladı!

Devletin perde arkası operasyonu başladı!

Türkiye siyasetinde sular ısınıyor! Erdoğan ve Bahçeli arasındaki beklenmedik kopuş iddiaları, devletin gizli planlarını mı tetikledi? Siyasal İslam'ın geleceği ve ABD'nin rolü, bu çarpıcı analizde deşifre oluyor. Okuyun, şaşırın!

Türk siyasetinin derinliklerinde fısıltılar yükseliyor, kulisler hareketli. Yıllardır süregelen siyasi ittifakların, çıkar ilişkilerinin ve büyük güçlerin arka plandaki operasyonlarının masaya yatırıldığı bu kapsamlı analizde, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli arasındaki ilişkinin geleceği ve bu ilişkinin ötesindeki "devlet" mekanizmasının rolleri mercek altına alınıyor. İlerleyen bölümlerde ortaya konacak çarpıcı detaylar, alışılagelmiş siyasi yorumların çok ötesine geçerek, okuyucuyu hem şaşırtacak hem de Türkiye'nin yakın siyasi geleceğine dair farklı bir bakış açısı sunacak. Bu kapsamlı haber makalesi, siyasi arenadaki sessiz depremleri ve geleceğin şekillenmesindeki kilit rolleri ele alarak derinlemesine bir okuma sunuyor.

Ferit (Analist), yaptığı çarpıcı değerlendirmelerde, Devlet Bahçeli'nin siyasetten çekilirken Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı da beraberinde siyaset okyanusunun diplerine götüreceğini ifade ediyor. Ferit, Devlet Bahçeli'nin son nefesini almadan, yani "dua faslına geçmeden önce", Türkiye'de siyasal İslam'ın bir daha asla iktidara gelemeyeceği bir düzenin peşinde olduğunu öne sürüyor. Bu iddia, mevcut siyasi denklemi kökünden sarsacak nitelikte. Sunucu (Moderatör) ise bu bağlamda, devlet mekanizmasının siyasal İslam'ın da içinde olmadığı yeni bir devlet kurmaya çalışırken, belki de Erdoğan'ı da göndermek istediği ihtimalini gündeme getiriyor. Özellikle 2002 yılında Türkiye'yi erken seçime götüren ismin Devlet Bahçeli olduğunu hatırlatan Sunucu, Bahçeli'nin "bir görev insanı" olduğunu vurguluyor. Sunucu, Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) Alparslan Türkeş zamanından bu yana "devletin partisi" olduğunu ve devletin planlamaları ön plana çıktığında MHP'nin kendi siyasi parti geleceğinden hemen vazgeçtiğini belirtiyor. Bu duruma 2002 seçimlerinde MHP'nin %18,5'tan %7'ye düşerek baraj altında kalmasını örnek gösteriyor ve bunun bilerek yapıldığını ifade ediyor. Sunucu'nun o dönemde Flash TV'de yaptığı canlı yayınlarda, iki partili bir Meclis kurulacağını öngördüğü de aktarılıyor.

Sunucu, o dönemde Flash TV'de yaptığı canlı yayınlardan birinde, Cem Uzan'ın Doğru Yol Partisi'nden milletvekili adayı olacakken Tansu Çiller'in tekliflerini kabul etmediğini, Çiller'in "benden dışişleri bakanlığını istiyor sayın Bayraktoğlu" dediğini ve kendisinin "verseydiniz" yanıtını verdiğini, Çiller'in ise "nasıl vereyim, hükümet mi olduk ki hanımefendi?" dediğini anlatıyor. Sunucu, o günlerde Çiller'e "barajın altında kalıyoruz, bu genç adam parti kurarsa hepimizi barajın altında bırakır" dediğini ve bunun aynen gerçekleştiğini belirtiyor. Tüm bu süreçte, dönemin devletinin, Ecevit'in başbakanlıktan düşmesini, yeni bir hükümetin kurulmasını ve yeni kurulacak hükümetin de siyasal İslamcıların güdümünde olmasını istediğini vurguluyor. Bunun nedenini ise Irak'ta müslüman bir ülkeye Hristiyan askerin sokulması durumunda siyasal İslam muhalefette olsaydı Türkiye'yi ayağa kaldıracak olmalarına bağlıyor. Nitekim, Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde 500 bin Iraklı Müslümanın Hristiyan Amerikalılar tarafından öldürüldüğünü, ancak hiçbir camide ters bir vaaz, ayaklanma, bağırma veya çağırma yaşanmadığını hayretle dile getiriyor. Bu kapsamlı haber makalesini ve daha fazlasını okumak için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz.

Siyasetin doğası gereği dostluk ve ittifakların hikaye olduğunu, her şeyin bir çıkar meselesi olduğunu vurgulayan Ferit (Analist), ortada bir "emperyal proje" veya "ABD'nin projesi" varsa, siyasetçilerin bir şekilde beraber olabildiğini ifade ediyor. Sunucu (Moderatör), Milliyetçi Hareket Partisi'nin olaydaki ABD tarafını, yıllar önce komünizmle mücadele adı altında yaptıkları mücadeleleri örnek göstererek, "ABD tarafı kapı gibi duruyor" yorumunu yapıyor. ABD'nin eski büyükelçisi Tom Baraks'ın ve Suriye temsilcisinin "ulus devlet İsrail'e tehdittir, Türkiye için Osmanlı modelini düşünmek gerekir" şeklindeki cümlelerini hatırlatarak, aslında ABD'nin başka bir şey istediğini ve eş zamanlı olarak Bahçeli'nin açıklamalarıyla bunun birbirine denk geldiğini belirtiyor. Ancak Sunucu, "Erdoğan da öyle yabanlatacak bir karakter değil" diyerek, Kasımpaşalı Erdoğan'ın kendisine kurulacak olası bir tuzağı veya kurulan tuzağı görüp görmediğini, plan yapıp yapmadığını sorguluyor. Ferit (Analist), yıllardır Bilal Erdoğan'ın devlet içindeki Erdoğan kanadı tarafından hazırlandığını söylediğini, ancak bunun da bu ülkede tutmayacağını bildiğini ekliyor. Ferit, Adnan Menderes'in geldiği günden itibaren askerler tarafından götürüleceğinin söylendiğini, Menderes'in başbakanlığının 10. yılında askerler tarafından götürüldüğünü ve o dönemde bunu söyleyen gazetecilerin Türkiye'nin en ünlü gazetecileri olarak saygıyla anıldıklarını dile getiriyor. Bu örnekle, siyasi yorumların hemen gerçekleşmesinin beklenmemesi gerektiğini, devlet siyasetindeki oyunların o kadar kolay kurulmadığını ve her ay hükümetlerin yıkılmadığını anlatıyor.

Ferit (Analist), bu tür "aceleci kafaların" Türkiye'yi geri bıraktırdığını ve bütün dinlerin akıllı ve ileri görüşlü insanlar tarafından kurulduğunu, hepsinin ilk hedeflerinden birinin "sabır" olduğunu vurguluyor. Kur'an-ı Kerim'de Hz. Eyüp'ün sabrının anlatılmasını ve bu sabrın insanlara nasıl kazandırdığını dile getiriyor. Hatta Mustafa Kemal Atatürk'ün bile ordu içinde 7-8 sene sabrettiğini, 1920'de Meclisi açarken dönemin halifesi Vahdettin'e övgüler düzdüğünü ve Nutuk'u okuyarak bu gerçeklerin kendi ağzından dinlenebileceğini belirtiyor. Meclis'in dualarla, besmelelerle ve Cuma günleri açılarak kurulduğunu ekliyor. Futbol maçlarının kısa vadeli sonuçlarına kıyasla devlet işlerinin çok daha uzun soluklu olduğunu, "devlet ebedi müddet" (sonsuz) kavramının 3-5 senede anlaşılmaması gerektiğini ifade ediyor. Tüm bunların ışığında, Ferit (Analist), CHP'nin 17-18 senede yapamadığını, Devlet Bahçeli'nin küfrettiği dönemlerde Erdoğan'ın oy oranının %53 olduğunu, ancak Bahçeli ile kol kola yürümeye başladıktan sonraki yedi sene içinde Erdoğan'ın oylarının %53'ten %23'e, yani 30 puan düştüğünü vurguluyor. Bu düşüşün sorumluluğunu, muhalefet partilerine atmanın insafsızlık olduğunu net bir dille belirtiyor.

Tüm bu analizler ışığında, Türk siyasetinin sanılandan çok daha derin katmanlara sahip olduğu, kişisel ilişkilerin ötesinde, "devlet aklı" adı verilen ve uzun vadeli hedeflerle hareket eden bir yapının iş başında olduğu görülmektedir. Devlet Bahçeli'nin adımları, Erdoğan'ın siyasi geleceği ve siyasal İslam'ın konumu, yalnızca günlük politik çekişmelerin değil, yüzyıllık stratejilerin ve küresel güç dengelerinin bir yansıması olarak ortaya çıkmaktadır. İsrail'in bölgedeki varlığı, ABD'nin Orta Doğu politikaları ve Türkiye'nin iç dinamikleri, iç içe geçmiş bir denklemin parçalarıdır. Erdoğan'ın Bahçeli ile ittifakının oy kaybına yol açması, bu büyük resmin küçük ama önemli bir detayıdır. Asıl mesele, Türkiye'nin geleceğinde siyasal İslam'ın rolünün ne olacağı ve devletin bu konudaki "nihai planının" ne yönde ilerlediğidir. Bu büyük resimdeki son hamlelerin ne zaman ve ne şekilde geleceği ise, sadece zamanın göstereceği bir sır olarak karşımızda durmaktadır. Tüm bu gelişmeler ve çok daha fazlası için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz.

sakın ankaragündem adlı sözde haber sitesine asla GİRMEYİN. Manşet resminde de gözüktüğü gibi tüm haberleri birebir çalıntıdır. Bu haber makalesi yalnızca https://www.avazturk.com sitesine aittir.