Ekrem İmamoğlu'nun Adalet Çığlığı
Ekrem İmamoğlu'nun cezaevinden yükselen güçlü mesajı! Adalet krizi, kumpas iddiaları ve hukuk mücadelesi... Bu çarpıcı açıklamaları okumak için sabırsızlanacaksınız!
Silivri Cezaevi’nin soğuk duvarları arasında, İstanbul’un seçilmiş belediye başkanı ve CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu, adaletin gölgesinde bir mücadele sürdürüyor. Ülkenin dört bir yanında yankılanan sesi, hukukun siyasallaştığı bir dönemde umut ve direnç vaat ediyor. İmamoğlu’nun, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) yönelik soruşturmalar kapsamında yaptığı son açıklamalar, yalnızca bir politikacının değil, bir halk liderinin kararlılığını ortaya koyuyor. Peki, bu açıklamalar neden bu kadar ses getirdi? Neden milyonlar, onun sözlerini bir manifesto gibi görüyor?
Türkiye, son yıllarda adalet sisteminde derin bir krizle karşı karşıya. Mahkeme salonlarından sokaklara, sosyal medyadan evlere kadar her yerde hissedilen bu kriz, İmamoğlu’nun son açıklamalarıyla bir kez daha gündemin merkezine oturdu. Silivri’deki Marmara Cezaevi’nde tutulan İmamoğlu, avukatları aracılığıyla yaptığı paylaşımlarda, hukukun siyasete alet edildiğini ve adaletin artık bir araç haline getirildiğini vurguluyor. Bu sözler, sadece bir suçlamadan ibaret değil; aynı zamanda bir halkın vicdanına seslenen güçlü bir çağrı.
İmamoğlu’nun açıklamaları, özellikle İBB soruşturmasının perde arkasındaki karanlık oyunlara işaret ediyor. Savcıların suç bulmakta zorlanırken akıl almaz yöntemlerle suç uydurduğunu iddia eden İmamoğlu, bu sistemin hukuktan uzak olduğunu söylüyor. “Bize uygulanan hukuk, uzun zamandır hukuk olmaktan çıktı,” diyerek mevcut yargı düzenine sert bir eleştiri getiriyor. Ancak bu eleştiriler, sadece bir şikayet değil; aynı zamanda bir direnişin habercisi. İmamoğlu, yargılanmaya değil, hukukun siyasallaşmasına ve adaletsizliğe karşı çıktığını net bir şekilde ifade ediyor.
Cezaevinde geçirdiği her an, İmamoğlu’nun kararlılığını perçinliyor. Avukatlarının evlerine yapılan şafak baskınlarından, tanıklara uygulanan baskılara kadar uzanan bir dizi olay, onun iddialarını destekler nitelikte. Özellikle, başka bir suçtan tutuklu bulunan Fatih Keleş ile gece yarısı yapılan bir görüşme, bu sürecin ne kadar karanlık olduğunu gözler önüne seriyor. İddiaya göre, Keleş’e “iftiracı ol” baskısı yapılırken, aksi takdirde suikast planına adının karıştırılacağı tehdidi savrulmuş. Bu tür iddialar, adalet sisteminin ne denli bir çıkmaza sürüklendiğini açıkça ortaya koyuyor.
İmamoğlu’nun açıklamalarındaki bir diğer çarpıcı nokta, adaletin sadece kendisi için değil, herkes için bir ihtiyaç olduğunun altını çizmesi. “Herkes için, her yerde önce adalet, önce hürriyet!” sözleriyle, sadece kendi davasına değil, tüm Türkiye’deki adaletsizliklere karşı bir duruş sergiliyor. Bu, onun yalnızca bir politikacı değil, aynı zamanda bir halk lideri olarak algılanmasını sağlıyor. Sosyal medya hesabından yapılan paylaşımlar, milyonlarca insan tarafından paylaşılıyor ve destekleniyor. Peki, bu destek neden bu kadar güçlü?
Türkiye’nin dört bir yanındaki vatandaşlar, İmamoğlu’nun sesinde kendi hikayelerini duyuyor. Adalet arayışı, sadece bir belediye başkanının davası olmaktan çıkıp, bir milletin ortak çığlığına dönüşüyor. İBB soruşturmasının, siyasi rakipleri zayıflatmak için bir araç olarak kullanıldığına dair iddialar, halk arasında da geniş yankı buluyor. İmamoğlu’nun “Kumpaslar ortaya çıkacak, millet gerçeği görecek” sözleri, bu sürecin er ya da geç aydınlanacağına olan inancını yansıtıyor.
Peki, bu kumpaslar neler? İmamoğlu’nun açıklamalarına göre, soruşturma sürecinde tanıklara baskı yapılıyor, sahte deliller üretiliyor ve hukukun temel ilkeleri hiçe sayılıyor. Avukatlarının evlerine yapılan baskınlar, tanıklara yönelik tehditler ve kaçarken yakalananların serbest bırakılması, adalet sisteminin ne denli bir çöküş içinde olduğunu gösteriyor. İmamoğlu, bu durumu “sağır sultanın bile duyduğu” bir gerçek olarak nitelendiriyor, ancak HSK ve Adalet Bakanlığı’nın bu iddialara sessiz kalmasını eleştiriyor.
İmamoğlu’nun cezaevinden yükselen sesi, sadece bir hukuk mücadelesi değil, aynı zamanda bir demokrasi çağrısı. “İtirazımız, milleti unutarak hukuku araç haline getirip siyaseti dizayn etmeye çalışanlara,” diyerek, bu sürecin siyasi bir kumpas olduğunu açıkça ifade ediyor. Onun bu sözleri, Türkiye’deki mevcut siyasi iklimin ne kadar kutuplaştırıcı ve baskıcı olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Ancak İmamoğlu’nun umudu, bu karanlık günlerin sona ereceğine olan inancı.
Ve işte o çarpıcı gerçek: İmamoğlu, “Bu mahkeme eninde sonunda kurulacak” diyerek, adaletin er ya da geç yerini bulacağına olan inancını haykırıyor. Bu söz, sadece bir tahmin değil, bir söz, bir vaat. Kumpasların ortaya çıkacağına, suç işleyenlerin adil mahkemeler önünde hesap vereceğine olan inancı, milyonlarca insanı harekete geçiriyor. İmamoğlu’nun bu mesajı, sadece Silivri’nin soğuk duvarları arasında değil, Türkiye’nin her köşesinde yankılanıyor. “Millet gerçeği görecek” diyerek, halkın vicdanına güveniyor ve bu güven, onun en büyük silahı.
Bu mücadele, sadece Ekrem İmamoğlu’nun değil, adalet arayan herkesin mücadelesi. Onun cezaevinden yükselen sesi, bir umut ışığı olarak parlıyor. Kumpasların, baskıların ve adaletsizliklerin gölgesinde, İmamoğlu’nun kararlılığı, Türkiye’nin geleceğine dair bir umut vadediyor. Peki, bu mahkeme ne zaman kurulacak? Kumpaslar ne zaman ortaya çıkacak? Belki de cevap, milletin vicdanında ve İmamoğlu’nun direncinde saklı.