Emekli ve Asgari Ücretli Şokta!

Emekli ve Asgari Ücretli Şokta!

Türkiye'de açıklanan enflasyon rakamları ile sahadaki gerçekler arasındaki uçurumu merak ediyor musunuz? Halkın ve şirketlerin yaşadığı dram, çocuk suçlarındaki korkunç artış ve devasa bir sosyal patlamanın ayak sesleri bu detaylı haberde!

Türkiye'nin ekonomik manzarası, resmi verilerle sokaktaki gerçekler arasında derin bir uçurumun yaşandığını gözler önüne seriyor. YouTube kanalı "Selçuk Geçer" tarafından yayınlanan "EMEKLİYE BOMBA MÜJDE" başlıklı videonun dikkat çekici analizlerine göre, TÜİK enflasyon rakamlarını açıklayarak yıllık enflasyonun %33.52 seviyesine düştüğünü, aylık enflasyonun ise %2.06 olduğunu belirtse de, İstanbul Ticaret Odası'nın (İTO) İstanbul enflasyonunu %42.48, ENAG'ın yıllık enflasyonunu ise %65 olarak açıklaması, resmi rakamların sahadaki durumu yansıtmadığına dair güçlü sinyaller veriyor. Uzmanlar ve piyasa aktörleri, benzin, mazot ve kira fiyatlarının durmaksızın arttığı bir dönemde, Temmuz ayında kira artış oranının %41.13'e ulaşmasına rağmen, bu enflasyon düşüş iddialarının temelsiz olduğunu vurguluyor. Sayın Mehmet Şimşek'in "44 ayın en düşük enflasyonuyla karşı karşıyayız, Türkiye'de enflasyon düşüyor" şeklindeki açıklamalarına rağmen, fiyatların sabit kalmadığı, aksine yükselişini sürdürdüğü, sanayicinin, ihracatçının ve turizmcinin ise büyük zorluklar yaşadığı bir tabloyla karşı karşıyayız; tüm bu derinlemesine detaylara ulaşmak için okumaya devam edin.

Vatandaşın cebindeki paranın eridiği bu zorlu süreçte, resmi enflasyon rakamları, aslında maaşları düşük tutmak için bir araç olarak kullanılıyor gibi görünüyor, zira Selçuk Geçer, "Türkiye'de enflasyon vatandaşın parasını düşürmek için maaşlarını düşürmek için açıklanıyor" yorumunda bulunuyor. Emekli maaşları 16.500 lirada, asgari ücret ise 22.000 lirada sabit kalırken, açlık sınırının 26.000 liranın üzerine, yoksulluk sınırının ise 86.000 liranın üzerine çıktığı, hatta asgari ücretin 4 katına ulaştığı belirtiliyor. Normal bir insanın tasarrufsuz yaşayabileceği paranın 100.000 liraların üzerine çıktığı bir ortamda, her ürüne gelen zamlar, insanları kelimenin tam anlamıyla muhtaç duruma düşürüyor; bu nedenle, açıklanan enflasyonun vatandaş için hiçbir karşılığı olmadığını açıkça göreceksiniz, bu şaşırtıcı tabloyu daha iyi anlamak için okumaya devam edin.

Sadece vatandaşlar değil, işletmeler de bu ekonomik darboğazdan derinden etkileniyor; Selçuk Geçer'e göre, "işletmeleri de zor duruma düşürüyor" bu durum, zira hem iç pazarda hem de dış pazarda ciddi sorunlarla boğuşuyorlar. İç pazarda, vatandaşın alım gücünü kaybetmesi nedeniyle şirketler mallarını satamıyor ve maliyet baskısı altında fiyatları düşüremiyorlar, hatta çok düşük kar marjlarıyla çalışmak zorunda kalıyorlar. Dış pazarda ise, doların sabit tutulması nedeniyle Türk mallarının fiyatları, Çinli ve Avrupalı rakiplerine kıyasla her geçen gün çok daha yüksek kalmaya başlıyor, bu da üreticimizin ve ihracatçımızın pazar kaybetmesine yol açıyor, tüm bu zorlukların neden yaşandığını öğrenmek için okumaya devam edin.

İşletmelerin önündeki iki acı verici seçenek, ya Türkiye'den ayrılarak başka bir ülkede faaliyetlerine devam etmek ya da can çekişerek Türkiye'de kalmak olarak belirginleşiyor. Birçok firma, üretim yapmak yerine paralarını faize yatırarak faaliyet dışı gelirlerle ayakta kalmaya çalışırken, üretime devam etmeye çalışanlar ise batma noktasına gelmiş durumda. Doların sabit kalması şirketleri iç ve dış pazarda rekabetsiz bırakırken, doların serbest bırakılması durumunda ise, döviz borcu olan çok sayıda firmanın borçlarını ödeyemez hale gelerek iflas etme riski taşıdığı belirtiliyor. Selçuk Geçer, "dolar yükselirse de firmalar batacak dolar yükselmezse de firmalar batacak" diyerek, Türkiye'nin şirketleri ya da bireyleri destekleyen bir üretim ve ekonomi modelinin olmadığını vurguluyor. Bu durum, Türkiye'de ihracat göstergesinin 9 ayın dibine kadar gelmesiyle ve sanayi sektörünün istihdamdaki payının azalmasıyla da destekleniyor, işsizlik rakamlarının alarm verdiği bu karanlık tabloyu daha iyi kavramak için okumaya devam edin.

Nitekim, Selçuk Geçer'in aktardığı resmi verilere göre, atıl işsizlik rakamları her geçen gün artarak rekor kırmaya devam ediyor ve %32.9 seviyesine ulaşmış durumda, bu da Türkiye'de her üç kişiden birinin işsiz olduğu anlamına geliyor. Sanayideki bu büyük çöküşün bir kanıtı da İstanbul Sanayi Odası Başkanı Erdal Bahçıvan'ın "Sanayi için alarm zilleri çok güçlü bir biçimde çalıyor firmalar batma noktasına geldi kardeşim" şeklindeki alarm veren açıklamalarıyla netleşiyor. Tarımın bitirildiği bir süreçten sonra sanayinin de bitirilmek üzere olduğu bir ortamda, insanlar sadece işsiz kalmakla kalmıyor, zaten fakir oldukları parayı bile kazanamaz hale getiriliyorlar. Fakirleşme hızla artarken, yoksulluk ve açlık sınırları da durmadan yükselmeye devam ediyor, bu ekonomik yıkımın toplum üzerindeki yıkıcı etkilerini anlamak için okumaya devam edin.

Ekonomik krizin sosyal yansımaları da ürkütücü boyutlara ulaşmış durumda. Emniyet tarafından açıklanan ve Türkiye'nin sosyal profilini gözler önüne seren kritik veriler, ülkede suç oranlarının nasıl arttığını ve aslında derin bir sosyal krizin yaşandığını ispatlıyor. Selçuk Geçer, geçen yıl çocukların karıştığı olay sayısının bir önceki yıla göre %9.8 oranında arttığını, bu rakamın yaklaşık %10'luk bir artışa denk geldiğini belirtiyor. Toplamda 612.651 suç olayının çocuklar tarafından işlendiği bu korkunç tabloda, en çok işlenen suçlar arasında %40 ile yaralama birinci sırada yer alıyor, bunu %16 ile hırsızlık, %8.2 ile uyuşturucuyla ilintili suçlar ve %4.6 ile tehdit suçları takip ediyor. İnsanlar bu kadar büyük bir darboğazda ve umutsuzluk içindeyken, bu tür suç oranlarının artması kaçınılmaz hale geliyor; bu toplumsal çöküşün ardındaki nedenleri daha detaylı öğrenmek için okumaya devam edin.

Selçuk Geçer, "sosyal patlama"nın sadece insanların sokağa dökülmesi olmadığını, bir ülkede boşanma sayısının artması, şiddetin artması, çocuk suçlarının artması, kadın suçlarının artması gibi tüm bu göstergelerin aslında birer sosyal patlama olduğunu belirtiyor. Bu hızlı artışın temel sebebi ise, insanların fakirleşmesi, muhtaç hale getirilmesi, çaresizlik ve umutsuzluktur. Türkiye'nin karşı karşıya olduğu bu karmaşık sorun yumağı; bireylerin fakirleştirilmesi, iş yerlerinin iflasa sürüklenmesi ve toplumun büyük bir sosyal patlamaya doğru ilerlemesi olarak üç ana faktörde özetleniyor. Mevcut hükümetin ve Sayın Mehmet Şimşek'in, parası olan "yerleşikleri" ikna etmeye çalışmak yerine, artık Türkiye ekonomisini nasıl ayağa kaldıracaklarına, bu suç oranlarını nasıl düşüreceklerine ve çocuklara tekrar nasıl umut vereceklerine odaklanmaları gerektiği vurgulanıyor. Aksi takdirde, bu sayısız sorunlar büyüyerek devam edecek ve https://www.avazturk.com adresi üzerinden de takip edebileceğiniz gibi, Türkiye'nin acilen sağlam ve adil bir ekonomik programa ihtiyacı olduğu gerçeği gözler önüne serilmektedir.