Erdoğan'dan Şok "Adaylık Yok" Sinyali!
Sabahattin Önkibar'ın çarpıcı analiziyle, Tayyip Erdoğan'ın "aday olmayacağım" sözlerinin derin anlamı: Yeni anayasa çağrısı ve CHP'yi enkaza ortak etme planı mı devrede? Özgür Özel'le gizli anlaşma iddiası, MHP'deki değişim ve Savcı Sayan'ın hedefindeki
Gündeme bomba gibi düştü. Kısa süre önce büyük bir kalabalık eşliğinde, adeta yeniden adaylığını ilan eden Erdoğan, "tekrar aday olmak ve seçilmek diye bir derdim yok" dedi. Ancak bu açıklama, kulislerde ve siyaset yorumcuları arasında adaylıktan vazgeçmek değil, yeni bir oyun kurma çabası olarak yorumlanıyor.
Kaynaklara göre, Tayyip Erdoğan'ın bu çıkışının arkasında Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik darboğaz, yüksek enflasyonun inmeyeceği gerçeği, halkın bunalması ve sosyal patlama eşiği gibi ciddi sorunların farkında olması yatıyor. Ayrıca dış politikadaki yere serilmişlik, Doğu Akdeniz, Ege ve Kıbrıs'ın kaybedilme riski, PYD/PKK ve Suriye meselesinin Türkiye'ye çıkaracağı büyük maliyetler gibi konularda da tablonun vahametinin bilincinde olduğu belirtiliyor. Bütün bu yükün altında kalacağından emin olan Erdoğan'ın, bu ağır tablodan bir çıkış yolu aradığı ve "aday değilim" sözlerinin de bu arayışın bir parçası olduğu öne sürülüyor. Bu önemli gelişmeler ve analizler, avazturk.com okurları için büyük önem taşıyor.
Yeni Anayasa Çağrısı ve CHP'ye Uzatılan "Zeytin Dalı": Büyük Koalisyon Kapıda mı?
Erdoğan'ın bu yeni senaryosundaki en dikkat çekici adım, acil anayasa çağrısı yaparak Cumhuriyet Halk Partisi'ni (CHP) bu sürece dahil etmek istemesi. CHP'nin bu konudaki olumsuz tavrı bilinirken, bu çağrının ardında derin stratejiler olduğu düşünülüyor. Kaynak, Erdoğan'dan yakın gelecekte yarı başkanlık ya da parlamenter sisteme geçelim çağrısı gelirse şaşırmamak gerektiğini vurguluyor. Böyle bir çağrı ile yıllardır bu modele angaje olan CHP ve hatta İyi Parti'nin zorlanmasının amaçlandığı belirtiliyor.
Peki, bu hamlenin amacı ve kazancı ne olabilir? Analize göre, Erdoğan şahsen yolun sonuna geldiğini görüyor. Yeni anayasayı CHP'ye kabul ettirebilirse, bir sonraki hamlesi "Türkiye çok zorda" diyerek AKP-CHP koalisyonunun önünü açmak, bu koalisyonu kurdurmaya çalışmak olacak. Bu senaryoda, Erdoğan'ın yetkileri bir miktar kısıtlanmış Cumhurbaşkanı olarak kalacağı, Özgür Özel'e ise başbakanlık verileceği iddia ediliyor. Bu şekilde, "enkaza dönüştürülen Türkiye tablosuna" CHP'nin ortak edilmesi hedefleniyor. Aynı zamanda AKP'nin 23 yıllık kazanımlarının da korunacağı öne sürülüyor.
Bu koalisyon senaryosuna dair şok bir iddia da ortaya atılıyor: Kaynak, bir yıl önce Erdoğan ile Özgür Özel'in böyle bir modelde anlaşmış, uzlaşmış olabileceğini belirtiyor. Özgür Özel'in o dönemdeki normalleşme ve yumuşama çıkışlarının da buna dayandığı, bu sebeple Özel'e hep şüpheyle yaklaşıldığı ifade ediliyor. Ancak son dönemde muhalif kesimler ve CHP tabanının zorlamasıyla Özgür Özel'in bu anlaşmadan cayma görüntüleri verdiği, kaynağın da bu nedenle kendisini kutladığı ancak şüphesinin bitmediği kaydediliyor. Zira kaynağa göre, işin ucunda "peşin bir başbakanlık makamı" varken, mevcut duruşunda ısrar ederse ya Ekrem İmamoğlu ya da Mansur Yavaş'ın Cumhurbaşkanı olacağı ve kendisinin bir şey olamayacağı gerçeği duruyor. Eğer böyle bir işbirliği gerçekleşirse, Türkiye'de muhalif medya diye bir şeyin kalmayacağı da endişeler arasında dile getiriliyor.
MHP'nin Akıbeti ve Devlet İçindeki Gerilimler
Bu olası yeni denklemde Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Devlet Bahçeli'nin durumu ne olacak? Kaynak, Erdoğan'ın siyasi çıkarı söz konusu olduğunda en yakınındakileri bile tasfiye edebildiğini hatırlatarak, MHP'nin Erdoğan'ın umurunda olmayacağını ve anında kapıya konulabileceğini belirtiyor.
Öte yandan, kamuoyunun gözünden kaçtığı belirtilen devlet içindeki ciddi sıkıntılara ve henüz dışarı vurulmayan tepkilere de dikkat çekiliyor. Bunun iki önemli örneği kaynakta şu şekilde yer alıyor:
- Cumhurbaşkanının istediği subayları ordudan kovma yetkisini düzenleyen yasa teklifinin son anda geri çekilmesi. Fısıltılara göre bu konu Türk Silahlı Kuvvetleri'nde infiale sebep olmuş.
- Tunceli Valisi Bülent Tek Bıyıkoğlu'nun, valilik makamından "devlet teröriste teslim olamaz" diyerek istifa etmesi/vazgeçmesi olayı. Kaynak, Bülent Tekbıyıkoğlu'nu PKK ile işbirliklerini belgeleyen, model örnek bir bürokrat ve gerçek bir kahraman olarak nitelendiriyor. Gazi bir polisin çocuğu olan bir devlet memurunun bunu yapabilmesi, güya bütün ömrü PKK'ya küfürle geçen Devlet Bahçeli'nin son yaptıklarıyla tezat oluşturuyor.
Bu bağlamda, Bahçeli'nin Apo'ya "Önder" demeye başlayan tavrı ve yarın kurulacak Kürdistan'a 10 il verilmesi teklifine "barış adına" evet demeyeceğinin bir garantisinin olmadığı sert bir dille sorgulanıyor. Düne kadar HDP'lilerle selamlaşmayı bile hainlik sayanların, Abdullah Öcalan'ın önder ve baş müzakereci yapılmasına nasıl rıza gösterdikleri merak konusu. (avazturk.com) Bu "Barış tiyatrosu" sonrası bazı belediyelerden Türkçe tabelaların kaldırılıp Kürtçe tabelaların asılması (örneğin Erzurum Tekman'da sadece Kürtçe tabela olması) eleştiriliyor. Eğer barış buysa, kaynağın bu barışa karşı olduğu ilan ediliyor. Ayrıca, siyasi operasyonlar yapan yargı mensuplarının Zekeriya Özler'i değil, Bülent Tekbıyıkoğlu gibileri örnek alması gerektiği uyarısı yapılıyor.
MHP içinden bir başka ilginç gelişme de gazeteci Hilal Köylü'nün duyurduğu, MHP'li Fethi Yıldız'ın infaz düzenlemelerinin KHK'lıları da kapsaması gerektiği yönündeki açıklaması. Bu açıklama üzerine sarayın ayağa kalktığı, Devlet Bahçeli'nin Fethi Yıldız'ı çağırıp açıklamasını geri alması için ültimatom verdiği ve Yıldız'ın 8 saat sonra "Benim öyle bir açıklamam olmadı" demek zorunda kaldığı aktarılıyor. Haberi yapan deneyimli gazeteci Hilal Köylü'ye de düzeltme yaptırıldığı belirtilirken, Fethi Yıldız'ın sözünü zorla geri aldığı ancak Celal Adan'a yakınlığı sayesinde MHP'den kovulmadığı yorumu yapılıyor.
Savcı Sayan'ın Hedefindeki Esrarengiz İsim ve Trump Randevusu Sinyali
Dünden bir diğer çarpıcı olay ise AKP'nin Ağrı eski belediye başkanı Savcı Sayan'ın yaptığı açıklama. Sayan, bir ismi hedef alarak şu ağır iddialarda bulunuyor: "Sayın Cumhurbaşkanına en yakın benim deyip her tarafla işini hallediyorsun, PKK ve FETÖ'yü idare, CHP'yi dizayn ediyorsun, Sayın Cumhurbaşkanımızla düşman iş adamları ve siyasetçilerle iş tutuyorsun, medyanın ve büyük şirketlerin el değiştirmelerinde etkin oluyorsun, 5 kuruş vermeden büyük şirketlere %50 ortak oluyorsun, devletin arazilerine doymuyorsun, Sayın Cumhurbaşkanımızın yanında el pençe dururken arkasından özel toplantılarda atıp tutuyorsun". Kaynak, bu iddiaları dile getirenin sıradan biri değil, AKP'nin eski belediye başkanı olduğuna dikkat çekiyor.
Peki, kastedilen bu esrarengiz adam kim? Kaynak, kanıtlanmadığı sürece kesin bir isim verilemeyeceğini ancak Ankara'da söylenen ismin Habertürk CEO'su Kenan Tektağ olduğu şeklinde bir fısıltı olduğunu aktarıyor. Bu noktada sorulması gereken asıl sorunun, yargının bütün bu iddialara kayıtsız kalması, bir soruşturma açmaması olduğu vurgulanıyor.
Gündemdeki bir diğer sıcak gelişme ise Tayyip Erdoğan'ın dün yaptığı, "belki bir Amerika seyahati mi olabilir, Trump'la yüz yüze görüşebilirim" açıklaması. Kaynak bu açıklamayı ilginç buluyor ve yorumu şu şekilde yapıyor: Aylardır ısrar edilmesine rağmen Trump'tan hala randevu alınamadığı, şimdi küçük bir ışık görülünce hemen müjde olarak açıklandığı, ancak yine de "belki" denilerek ihtiyat payı bırakıldığı. Erdoğan'ın Trump'la dostluğuna dair anlatılanların gerçeği yansıtmadığı, Trump'ın Ortadoğu'ya geldiğinde Türkiye'yi pas geçtiği, önceki başkanlık döneminde de Türkiye'ye uğramadığı hatırlatılıyor. Ayrıca, Trump'ın Rus lider Putin ile Ukrayna görüşmesi sonrası Zelenski'yi, Macron'u ve tüm AB liderlerini ararken Tayyip Erdoğan'ı aramaması da "dostum Trump" palavralarıyla tezat oluşturuyor. Halbuki Rusya-Ukrayna konusunda Türkiye'nin aranması gereken ülke olduğu belirtiliyor.
Tüm bu analizler ve iddialar, Türkiye'nin siyasetinin çok kritik bir dönemeçte olduğunu gösteriyor. Erdoğan'ın "aday değilim" sözleri, kaynağın yorumladığı gibi, mevcut tablonun ağırlığı altında kalınacağından emin olunarak atılmış bir taktik adım ve yeni bir siyasi oyunun başlangıcı olabilir. Bu gelişmeler ve perde arkası senaryolar, önümüzdeki dönemde Türkiye'de dengelerin nasıl değişebileceğine dair önemli ipuçları sunuyor.