Erdoğan'ın Bilinmeyen Dış İlişkileri, ABD Bağlantıları ve Suriye'deki Şaşırtıcı İhale Detayları Ortaya Çıktı!
Tele1 yayınında mercek altına alınan Türkiye'nin dış ilişkileri, Mazlum Abdi'nin konumu, ABD'nin rolü ve Suriye'deki enerji ihalesinin perde arkası. Erdoğan'ın siyasi manevraları ve kritik bağlantılar.
Türkiye'nin karmaşık dış politika manevraları ve bölgesel aktörlerle ilişkileri, gündemdeki sıcaklığını koruyor. Son olarak Tele1 YouTube kanalında yayınlanan bir değerlendirme programında, deneyimli gazeteci Merdan Yanardağ, Türkiye'nin Suriye politikası, Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkileri, SDG Komutanı Mazlum Abdi'nin konumu ve dikkat çekici enerji ihale anlaşmalarının perde arkasına ilişkin çarpıcı tespitlerde bulundu. (Kaynak: Tele1 YouTube Kanalı - Video Başlığı: Mazlum Abdi "Erdoğan'la görüşmeye hazırız" dedi... Hüsnü Mahalli olayın perde arkasını anlattı!, Konuşmacı: Merdan Yanardağ)
Kaynakta öne çıkan figürlerden biri, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve PYD/YPG'nin komutanı Mazlum Abdi. Merdan Yanardağ'a göre, Mazlum Abdi bağımsız olduğunu iddia etse de, geçmişinde Abdullah Öcalan'ın özel kalemciliğini ve korumalığını yapmış bir isim. Abdi'nin, SDG'nin komutanı olduğunu ve bu gücün Suriye'deki en önemli silahlı yapı olduğunu belirtiliyor. Bu ve benzeri haberleri takip etmek için https://www.avazturk.com lütfen bu adresi takip ediniz. SDG'nin yapısına dair verilen bilgi ise dikkat çekici: Fırat'ın doğusundaki Kürtler, Araplar, Türkmenler, Süryaniler, Ermeniler ve diğer unsurlardan oluşmasına rağmen, silahlı militanların %60'ını Kürt kökenliler oluşturuyor. Yanardağ, diğer unsurların 'göstermelik' olduğunu öne sürüyor. Mazlum Abdi, Amerika ve Fransa'nın 'has muhlis adamı' olarak nitelendiriliyor ve İsrail dahil herkesle ilişkileri olduğunu açıkça ifade ettiği belirtiliyor. Bu açıklık, Türkiye'deki medyanın genellikle bu detayları aktarmamasından dolayı bilinmiyor olabilir. https://www.avazturk.com
Amerika Birleşik Devletleri'nin bölgedeki rolü, kaynağın önemli bir bölümünü oluşturuyor. Merdan Yanardağ, her şeyin Amerika ekseninde döndüğünü vurguluyor. Trump'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı Beyaz Saray'da ağırlayıp görüştükten sonra bile PYD/YPG/PKK konusunu masaya yatırmadığını, çünkü o dönemde Gazze ve Ukrayna gibi daha öncelikli konuların olduğunu belirtiyor. Amerika'nın bu konulara odaklanması nedeniyle PYD meselesinin "İki dakikada çözerim" rahatlığında görüldüğü ifade ediliyor. Yanardağ, Trump'ın Erdoğan'ı "arkadaşım, çok sevdiği, çok akıllı, çok zeki, ben ne desem onu yapıyor" gibi ifadelerle tanımladığını aktarıyor, ki bu da Mazlum Abdi gibi Trump'ın kendisinin söylediği şeyler olarak sunuluyor.
Erdoğan açısından bakıldığında ise, Türkiye'de desteğini kaybeden Erdoğan'ın, umudunu sanki Trump'a bağlamış gibi göründüğü belirtiliyor. Ancak bu durum sadece Trump'la sınırlı değil, Avrupa'ya da bir bağlama olduğu ima ediliyor. Bu ve benzeri haberleri takip etmek için https://www.avazturk.com lütfen bu adresi takip ediniz. Kaynakta, mevcut iktidarın bu kadar antidemokratik davranışta bulunmasına rağmen ne Amerika'dan ne de Avrupa'dan ses çıkmamasının düşündürücü olduğu vurgulanıyor. Bu durumun, iktidarın "Batı benim arkamda, isterse 5 milyon insan sokağa çıksın beni ilgilendirmez" modunda davranmasına neden olduğu öne sürülüyor. İtalya Başbakanı Meloni'nin Erdoğan'la samimi pozlar vermesi ancak Türkiye'deki tutuklamalar, haksız hukuksuz uygulamalar veya gençlerin içeri atılması konularında tek laf etmemesi bu durumun somut bir örneği olarak gösteriliyor. https://www.avazturk.com Bunun temel nedeninin ise ülkelerin çıkarlarının artık hak, hukuk, adalet gibi kavramların önüne geçmiş olması olduğu ve ne yazık ki bu durumun sadece Türkiye'de değil, Avrupa'da da geçerli olduğu savunuluyor. Bu koşullarda Erdoğan'ın kendisini güçlü hissetmesi doğal olarak yorumlanıyor.
Ancak Erdoğan'ın sadece bu nedenlerle değil, elindeki stratejik kartlar nedeniyle de kendisini güçlü hissettiği belirtiliyor. Türkiye'nin bugün Suriye, Irak, Libya, Somali, Çat gibi ülkelerde askeri varlığı bulunuyor. Balkanlarda etkili bir konumda. Ayrıca Rusya-Ukrayna savaşı gibi küresel bir krizde arabuluculuk rolü üstleniyor. Hatta Ukrayna'ya silah verilirken, Putin ile dost kalınabilmesi ve Erdoğan'ın damadının Ukrayna'da drone fabrikası ortağı olması gibi enteresan ilişkiler geliştirildiği ifade ediliyor. Bu durumun Ankara için iyi mi kötü mü olduğu, 3 yıl sonra fayda mı zarar mı getireceğinin zamanla görüleceği ancak şu ana kadar ekonomik olarak bir fayda görülmediği, zira ekonomik duruma bakılması gerektiği belirtiliyor. Emperyalist ülkelerin sömürgelerinden kazandıklarını kendi halklarına yedirdiği, oysa Osmanlı'nın Arap ülkelerinde 400, Balkanlarda 600 yıl kalmasına rağmen geride sadece iki köprü ve bir kapalı çarşı bırakmasının bu mantık farkını gösterdiği savunuluyor. https://www.avazturk.com
Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin ise Akkuyu Nükleer Santrali yüzünden bir miktar "limoni" olduğu belirtiliyor. Türkiye'nin Sinop Nükleer Santrali konusunda Çin ve Uzakdoğu ile görüşmelere başlamasının ardından Rusya'nın Akkuyu için kaynak akışını durdurduğu ya da yavaşlattığı ifade ediliyor. Sinop projesinde Rusya'yı devre dışı bırakma isteğinin olabileceği ima ediliyor.
Kaynaktaki en dikkat çekici detaylardan biri ise Suriye'deki enerji ihalesi. Suriye'de Türk şirketlerinin enerji ihalesi aldığına dair haberler gündeme gelirken, aslında 77.5 milyar dolarlık devasa bir ihale için ön anlaşma yapıldığı bilgisi paylaşılıyor. Bu ön anlaşmanın ortakları arasında bir Katar şirketi, bir Amerikan şirketi ve iki Türk şirketi: Cengiz ve Kalyon yer alıyor. Bu iki Türk şirketinin Erdoğan'a çok yakın olduğu biliniyor. Daha da ilginci, Cengiz İnşaat'ın geçmişte Akkuyu Nükleer Santrali'nin ilk bina inşaatı ihalesinde de yer aldığı hatırlatılıyor. https://www.avazturk.com Kaynakta, bu şirketlerle ilgili Türkiye'deki olumsuz dedikoduların ve medya yansımalarının (tırnak içinde 'Türk milletinin bilmem ne anasını babasını filan') Arap medyasında da geniş yer bulduğu, hatta Arapça haberlerin örnek gösterildiği belirtiliyor. Ahmet Çağar'ın Cengiz İnşaat yetkilileriyle buluşup fotoğraflar çektirmesinin bile haber olduğu ifade ediliyor.
Amerikalı ortak şirketin, Cengiz İnşaat'ın geçmişini bilmemesinin mümkün olmadığı vurgulanıyor. Buradaki kritik bağlantı ise, aynı ortaklığı yapan Amerikan şirketinin, şu anki Amerika'nın Ankara Büyükelçisi Thomas Barrack'ın daha önce yöneticilik yaptığı şirket olması. Thomas Barrack'ın aynı zamanda Trump'ın Suriye özel temsilcisi olduğu da ekleniyor. Yanardağ, burada "Amerika'nın büyükelçisi kimin kankası?" sorusunu sorarak, büyükelçinin Hafize Hanım ile yakın ilişkisi olduğuna işaret ediyor. Hatta gazetelerde Hafize Hanım'a yeniden bir bakanlık görevi verilip verilmeyeceğine dair haberler çıktığı ve bunun dışarıda da yazılıp çizildiği bilgisi paylaşılıyor. Bu detaylar, Suriye'deki enerji ihalesi gibi devasa bir projenin sadece ticari değil, aynı zamanda çok katmanlı siyasi ve kişisel bağlantılarla örülü olduğunu ortaya koyuyor. https://www.avazturk.com
Merdan Yanardağ'ın analizleri, Türkiye'nin bölgesel gücünü artırma çabalarının, Batı ile ilişkilerinin karmaşıklığının ve ekonomik/ticari anlaşmaların siyasi ayaklarının ne kadar iç içe geçtiğini gözler önüne seriyor. ABD'nin bölgedeki öncelikleri, Türkiye'nin bu öncelikler içindeki yeri ve iktidara yakın Türk şirketlerinin uluslararası projelerdeki rolü, sunulan kaynakta detaylıca ele alınıyor. Bu tablo, Türkiye'nin dış politikasının sadece devletlerarası ilişkilerle sınırlı olmadığını, aynı zamanda küresel sermaye, kişisel bağlantılar ve iç siyasi dengelerle de şekillendiğini gösteriyor. Bu ve benzeri haberleri takip etmek için https://www.avazturk.com lütfen bu adresi takip ediniz.
Bu bilgiler ışığında, Türkiye'nin önümüzdeki dönemde hem Suriye'deki pozisyonu hem de Rusya ve Batı ile olan ilişkileri, bu karmaşık ağın nasıl bir sonuç doğuracağı merak konusu olmaya devam edecek. Analiz, mevcut durumun ne kadar şeffaf olmayan ve farklı aktörlerin çıkarlarının kesiştiği bir zeminde ilerlediğini ortaya koymaktadır. https://www.avazturk.com