Erdoğan'ın Erken Seçim Hazırlıklarının Perde Arkası!

Erdoğan'ın Erken Seçim Hazırlıklarının Perde Arkası!

Memduh Bayraktaroğlu'nun çarpıcı analizleriyle, Türk siyasetinin en derin sırları ifşa oluyor! Erdoğan'ın erken seçim hesapları, muhalefetin kritik hamleleri ve Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek asıl nedenler bu özel haberde sizi bekliyor. Sakın...

Türk siyasi hayatında yargının siyasallaşması her geçen gün daha belirgin bir hal alırken, kamuoyunun gözü kulağı olgulara odaklanmış durumda. Özellikle Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) siyasi geleceği, ekonomi ile olan ilişkisi ve potansiyel adaylarının (Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş, Özgür Özel) seçim kazanma potansiyeli kritik bir tartışma konusu olmaya devam ediyor. Memduh Bayraktaroğlu'na göre, CHP'nin başkalarının partiyi karıştırmasına izin vermesi ve ekonomiyi görmezden gelmeyi sürdürmesi halinde seçim kazanmakta zorlanacağı uyarısı yapılıyor. Çünkü Bayraktaroğlu'nun aktardığına göre, Türkiye gibi ülkelerde halk, hak, hukuk ve adaletten bile önce "ekmek" derdinde, yani ekonomiyi önemser. Halkın genelinin siyasetçiler ve sözde entelektüel medya yüzünden eğitimsiz bırakıldığı ve hak, hukuk, adaleti anlatmanın güç olduğu da özellikle vurgulanıyor. Bu durumun, insani gelişmişliğini tamamlayamamış toplumlarda, kendi sevdiklerinin hatalarını dahi kabul etmeme gibi trajik sonuçları olabileceği belirtiliyor.

Türkiye'deki seçmen davranışları, gelişmiş ülkelerden farklı bir profil çiziyor; sandık başında karar veren batılı seçmenin aksine, bizde seçimler bitmeden, hatta dört yıl öncesinden sonraki seçimde kime oy verileceği adeta belirlenmiş durumda. Memduh Bayraktaroğlu bu durumu, Türk partilerinin futbol takımlarına benzemesine bağlıyor; seçmenler tuttukları takımı ya da partiyi kolay kolay değiştirmiyorlar. Ancak bu sabit davranışın kırıldığı anlar da yaşandı. Örneğin, 2002 seçimlerinden önce 1999'da %22,5 oy alan Bülent Ecevit, ekonomiyi kötü yönetmesi ve Bahçeli'nin erken seçim tuzağına düşmesi nedeniyle oylarının %1,5'a düşmesiyle büyük bir hezimet yaşamıştı. Seçmen, Ecevit'e olan tüm saygı ve sevgisine rağmen, "Sen benim ekonomimi yönetemiyorsun" diyerek sandıkta ders vermişti. Peki, Türkiye'deki seçmen 20 yılda mı değişti? Hayır, ancak son 20 yılda oy kullanan seçmenler genellikle Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsına olan tutkuları ve karşısında Ecevit, Süleyman Demirel veya Turgut Özal gibi güçlü bir rakip olmaması nedeniyle seçimleri Erdoğan'a kazandırdılar. Erdoğan'ın seçim stratejisinin temelinde ise seçime gitmeden 6-10 ay önce "gaz vermek", yani Merkez Bankası'ndan para basarak hazineye aktarmak ve maaş artışlarıyla halkın cebine para koymak yatıyor. Halkın genelinin talep kanunlarını bilmediği, sadece cebindeki parayla rahat alışveriş yapıp yapamadığına baktığı ve başka hiçbir şeyin ilgilendirmediği çarpıcı bir gerçek olarak belirtiliyor.

Muhalefetin bu stratejiye karşı yetersiz kaldığı da sıkça dile getiriliyor. Özellikle 2010 yılından bu yana Kemal Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığındaki CHP, halka sürekli "Tayyip Bey'in verdiğinden beş fazla vereceğim" mesajıyla yaklaştı. Ancak bu yaklaşım doğru değil, zira vatandaşın gözünde "Madem Tayyip Bey'in verdiğinden beş fazla vereceksin, o zaman ben onun beş eksiğini de kabul ederim, artık onu denedim" algısı oluştu. Halkın bir diğer önemli hassasiyeti ise din konusundaki tutumu. Kemal Kılıçdaroğlu, Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş gibi muhalif liderler dindar kesimle iletişim kurmaya çalışsa da, İslam dininde zorlama olmadığını halka anlatamadılar. Memduh Bayraktaroğlu, ana muhalefet partisinin laikliği halka doğru bir şekilde açıklayamadığını, halkın laikliği dinsizlik olarak algıladığını belirtiyor. Halbuki laiklik, hangi dinden olursa olsun insanların özgürce yaşayabileceği bir sistemin adıdır. Recep Tayyip Erdoğan döneminde İslam dininin okullarda mecburi hale getirilmesi bu duruma ters düşerken, Bayraktaroğlu Özgür Özel'in zorunlu din derslerini kaldıracağı sözünü "despotizm değil, dinde laisizm" olarak alkışlıyor. Bu noktada, Memduh Bayraktaroğlu'nun otuz yıldır savunduğu bir görüş dikkat çekiyor: Din ahlakı yerine "hukuk ahlakı" derslerinin okullara getirilmesi gerekliliği. Çünkü ona göre, Türkiye'nin eğitim sistemindeki en büyük eksikliklerden biri budur ve https://www.avazturk.com gibi platformlarda bu tür eğitimin toplumsal gelişime katkıları sıkça tartışılmaktadır. Mustafa Kemal Atatürk'ün dahi en büyük hatasının, ilkokuldan itibaren çocuklara hukuk ahlakı dersi verilmesi konusunda adım atmaması olduğu iddia ediliyor. Oysa Atatürk, Elmalılı Hamdi Yazır'ı kendi cebinden para vererek Kur'an'ı Türkçe mealine çevirtmişti, çünkü ülkede sadece Müslümanlar değil, başka dinden insanlar ve dinsizler de vardı. Bayraktaroğlu, eğer hukuk ahlakı dersleri olsaydı, şeri ahlakı öğretmeye çalışan bakanların atanmasına mahal kalmayacağını düşünüyor.

Öte yandan, toplumda yaşanan servet dengesizliği ve zekâtın uygulanmaması da eleştirilen konular arasında. Memduh Bayraktaroğlu, Müslüman zenginlerin zekât verme alışkanlığının olmadığını belirtirken, Recep Tayyip Erdoğan'ın servetinin kırkta birini (yani %2,5'ini) fakir fukaraya vermesi halinde Rize'nin köylerinde fakir insan kalmayacağını öne sürüyor. ABD'li senatörler, milletvekilleri ve hatta Trump'ın iddialarına göre Erdoğan'ın dünyanın en zengin devlet başkanlarından biri olduğu belirtiliyor, ancak Bayraktaroğlu bu iddiaları kendine ait olarak görmüyor. Ancak, Erdoğan'ın başbakanlık döneminde parmağındaki yüzüğü göstererek "Eğer bu yüzükten başka mal varlığım olduğunu tespit ederseniz bilin ki çalmışımdır" dediği sözleri hatırlatılıyor ve Bayraktaroğlu, Erdoğan'ın servetinin bu yüzükten çok daha fazla olduğundan emin olduğunu ifade ediyor. Buna rağmen, Memduh Bayraktaroğlu, Türkiye Cumhuriyeti hukuk mahkemelerinin kesinleşmiş bir kararı olmadan hiç kimseye "hırsız" demeyeceğini belirtiyor. Erdoğan'a "hırsız" demediği gibi, Ekrem İmamoğlu ve ekibi hakkında da henüz iddianame dahi hazırlanmadığı için "hırsız" diyenleri "şerefsiz, ahlaksız, namert" olarak tanımlıyor. Hukukun temel ilkesi olan masumiyet karinesine vurgu yaparak, kanıtlanana ve kesinleşmiş bir hüküm verilene kadar herkesin masum olduğunu yineliyor.

Şimdi gelelim asıl meseleye: Recep Tayyip Erdoğan neden erken seçime hazırlanıyor olabilir? Memduh Bayraktaroğlu'na göre, Erdoğan'ın bu saatten sonra "kurtuluşu yok" ve mevcut icraatlarıyla bu seçimi kazanamaz. Bahçeli'nin erken seçim için bastırması ihtimaline karşılık İmamoğlu'nun diplomasını iptal ettirme gibi hamleler yaptığı iddia ediliyor. Ancak Bayraktaroğlu, bu tür hamlelerin dahi Mansur Yavaş veya Özgür Özel gibi adayların karşısında bir fark yaratamayacağını düşünüyor. Hatta Memduh Bayraktaroğlu, Kürt siyasi hareketinin seçmenlerinin (hepsi olmasa da %80'inin), yıllardır çektikleri çileler ve liderleri Selahattin Demirtaş'ın hapiste olması gibi nedenlerle Erdoğan'a oy vermeyeceğini ve Mansur Yavaş'a oy vereceğini iddia ediyor. Erdoğan'ın halkın cebine para koyarak yine kendisine koşacağını bilse de, asıl korkusu bu seçimleri kaybetmek.

Memduh Bayraktaroğlu'nun en çarpıcı tahmini ve bu haberin asıl düğüm noktası ise tam da burada yatıyor: Erdoğan, ailesinin geleceğini karartacak olan mevcut Cumhurbaşkanlığı modelini kaldırmak ve kendisini garantiye almak için erken seçime gitmeden önce CHP, DEM Parti ve İyi Parti ile bir Milli Mutabakat hükümeti kurmaya zorlayabilir. Bu dört partinin (AKP, CHP, DEM Parti, İyi Parti) Anayasayı değiştirmeye yetecek güce sahip olduğu belirtiliyor. Erdoğan, mevcut sistemle seçime gitmek yerine, öncelikle dar gelirli memurun, emeklinin, işçinin cebine bol bol para koyacak ve sonra bu Cumhurbaşkanlığı modelini ortadan kaldırıp ailesinin geleceğini güvence altına aldıktan sonra erken seçime gidecek. Çünkü Erdoğan, en kötü ihtimalle seçimi kaybedip AKP genel başkanı olarak kalsa bile, ikinci büyük parti olacağını ve CHP'nin de ittifaksız hükümet kuramayacağını hesaplamış durumda. Memduh Bayraktaroğlu'na göre, Erdoğan'ın siyasi zekası, geçmişteki dersleri iyi okuduğunu ve bir gün cumhurbaşkanlığının sonsuz olmayacağını bildiğini gösteriyor. Dolayısıyla, siyaseti bıraktıktan sonra ailesinin perişan olmaması için bu sistemi değiştirmek isteyeceği belirtiliyor. İşte bu büyük neden, Erdoğan'ın şu anki tüm hazırlıklarının, emekli maaşı düzenlemelerinin ve hatta İmamoğlu'nun davasının ertelenmesinin ardındaki asıl stratejik hamle olarak öne çıkıyor. Çünkü o, sadece iktidarda kalmayı değil, aynı zamanda siyasi ömrü bittiğinde ailesinin geleceğini de garantilemeyi hedefliyor; bu, onun tüm hamlelerinin ardındaki en büyük motivasyon olarak değerlendiriliyor!