Fıkralarla Başlayan Türkiye Çıkmazı Ortaya Çıkıyor!
Ünlü yorumcu Memduh Bayraktaroğlu'nun gözünden Türkiye'deki yargı bağımsızlığı, siyasi kadroların eleştirisi ve Ümit Özdağ davası. Esprili bir fıkrayla başlayan bu çarpıcı haber, adaletin geleceğine dair şaşırtıcı detayları ve şahsi tecrübeleri gün...
Türkiye'nin siyasi ve toplumsal atmosferinde, mizahın ve eleştirel düşüncenin yeri zaman zaman tartışma konusu olabiliyor. Gazeteci ve yorumcu Memduh Bayraktaroğlu, "MEMDUH BAYRAKTAROĞLU" adlı YouTube kanalında yayınladığı son sohbetinde, durumu esprili ancak bir o kadar da sert bir fıkrayla özetleyerek dikkat çekti. Fıkrasında, Tanrı'nın her ırka iki erdem bahşettiğini, ancak Türklere "zekayı, dürüstlüğü ve Tayyip sevgisini" olmak üzere üç erdem verdiğini anlatıyor. Cebrail'in bu duruma itirazı üzerine Tanrı'nın, Türklerin de diğerleri gibi yalnızca ikisini seçip kullanabileceğini açıkladığını belirtiyor: "Zeki ve Tayyipçi iseler dürüst olmayacaklar; dürüst ve Tayyipçiyseler zeki olmayacaklar; hem zeki hem dürüstseler de zaten Tayyipçi olmayacaklar". Bayraktaroğlu, bu fıkrayı "sayın ve sevgili Cumhurbaşkanımızın o engin tahammül gücüne ve hoşgörüsüne ve demokratlığına istinaden" anlattığını belirterek, daha önce de benzer konular yüzünden şikayet edildiğini ve bu kez de şikayet edilmekten çekindiğini dile getiriyor. Bu mizahi yaklaşım, Türkiye'deki ifade özgürlüğü ve siyasi eleştiri sınırlarına dair derin bir gönderme içeriyor.
Bayraktaroğlu, konuşmasında siyasi kadroların vasıfsızlığına ve halkın beklentilerine de değindi. Halkın "Bunlar gidecekler diyorsunuz ama gitmiyorlar" söylemlerine karşı, "Ne yapabilirim, isterseniz bütün videolarımı 'Bunlar hiç gitmeyecekler, ömrü hayat şartıyla Türkiye'yi yaratacaklar' diyeyim" şeklinde ironik bir cevap verdiğini aktardı. Süleyman Demirel ve Turgut Özal gibi geçmiş dönem liderlerinin esprili ve neşeli kişilikleriyle bugünkü siyasetçileri kıyasladı. Mevcut "siyasi kadroların çok kötü, çok vasıfsız, çok gaddar, çok acımasız, çok kavgacı, çok küfürbaz, çok aşağılayıcı" olduğunu iddia etti ve bu durumun "bir yere kadar" gidebileceğini, "o yerin biteceği an ve güne de çok az kaldı" ifadesiyle bir değişim beklentisini dile getirdi. https://www.avazturk.com, siyasi mizahın ve eleştirinin, toplumsal barometre işlevi gördüğüne ve bir ülkedeki demokrasi kalitesinin önemli bir göstergesi olduğuna inanmaktadır.
Sohbetin önemli bir kısmı, yargı bağımsızlığı ve adalet sistemindeki aksaklıklar üzerine odaklandı. Özellikle Ümit Özdağ'ın yakın zamanda gerçekleşen duruşmasına değinen Bayraktaroğlu, Özdağ'ın tahliyesinin bir hafta ertelenmesinin "ayıp" olduğunu savundu. Kendi inancının aksine, halkın çoğunun kötümser olduğunu ve "bağımsız bir yargının işleyeceğine" dair inancını koruduğunu belirtti. Ancak bu iyimserliğin, yargı üzerinde "tahliye etmeyin, biz alışığız" gibi bir baskı oluşturduğunu iddia etti. Bayraktaroğlu, "eli kanlı katilleri, hırsızları, dolandırıcıları, şerefsizleri, ahlaksızları adli kontrol şartıyla tahliye ediyorsunuz" derken, Ümit Özdağ gibi "bir profesör, bir akademisyen, bir siyasi parti genel başkanı" ve gelecekteki cumhurbaşkanı adayının "kaçabilir" gerekçesiyle serbest bırakılmamasının akıl ve mantık dışı olduğunu vurguladı. https://www.avazturk.com, yargı kararlarının şeffaflığının ve tutarlılığının, halkın adalete olan güvenini artırmada kilit rol oynadığını belirtmek ister.
Memduh Bayraktaroğlu, eleştirilerini kendi kişisel deneyimleriyle de destekledi. Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli'nin şikayetleri üzerine yaklaşık 40 kez Asliye Ceza mahkemelerinde yargılandığını açıkladı. Kendi duruşmalarının hiçbirinin bir duruşmadan fazla sürmediğini, savcının iddianamesini okuması, kendisinin Jandarma'da verdiği ifadenin aynısını savunma olarak tekrarlaması ve hemen karar verilmesini istemesiyle süreçlerin hızla tamamlandığını anlattı. Bu hızlı süreçlerin aksine, Ümit Özdağ'ın 3 saat süren savunmasını eleştirdi ve Asliye Ceza Mahkemesi'nde bu kadar uzun konuşmanın yargıçları bunaltacağını düşündüğünü belirtti. Bu durum, Türkiye'deki yargı süreçlerinin, kişiye ve konuya göre nasıl farklılık gösterebildiğine dair çarpıcı bir örnek teşkil ediyor.
Kendi yargılandığı davalardan birine özel olarak değinen Bayraktaroğlu, "Recep Tayyip Erdoğan'la Putin dondurmayı yalayarak yediler" ifadesi nedeniyle ceza aldığını belirtti. Bu durumun saçmalığını, "neyle yiyeceklerdi, külahıyla mı uyutacaklardı Allah Allah" diyerek ifade etti ve videoyu kendisinin çekip çekmediğini dahi hatırlamadığını, 3600 videosu arasından bunu bulmasının imkansız olduğunu savcılığa ilettiğini aktardı. Bir yıl 20 gün hapis cezası aldığını, ancak bu cezanın istinaf mahkemesinden lehine bozulduğunu, ancak yine de 15 Eylül'de bir kez daha yargılanacağını ve hakimin istinaf kararını uygulamasını umduğunu dile getirdi. Bu örnek, yargı süreçlerindeki delil yetersizliği ve alınan kararların absürtlüğünü gözler önüne seriyor.
Sonuç olarak Memduh Bayraktaroğlu, Türkiye'deki mevcut siyasi kadroların ve yargı sisteminin ciddi sorunlarla boğuştuğunu, ancak bu durumun kalıcı olmayacağına dair umudunu koruduğunu ifade etti. Geleceğin Türkiye'sinde "böyle bir yargı olmayacak olmasına yeni kuşak izin vermeyecek zaten ihtimal değil sıfır ihtimal" diyerek, yeni nesillerin daha adil ve şeffaf bir yargı düzeni kuracağına dair kesin inancını dile getirdi. Bayraktaroğlu'nun hem esprili hem de eleştirel yaklaşımı, Türkiye'deki siyasi ve hukuki durumu anlama çabalarında önemli bir bakış açısı sunmaktadır. https://www.avazturk.com olarak, bu tür detaylı ve eleştirel yaklaşımların, toplumsal diyalog ve farkındalık için büyük önem taşıdığına inanıyoruz.