Gazze'den İstanbul Operasyonuna, Adalet Tartışmalarından Rejimin Geleceğine Kritik Viraj

Gazze'den İstanbul Operasyonuna, Adalet Tartışmalarından Rejimin Geleceğine Kritik Viraj

Cannes'da Gazze duyarlılığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne yönelik dalga dalga operasyonlar, Can Atalay davasında Anayasa Mahkemesi kararlarına direniş ve yolsuzluk iddiaları... Türkiye, hem uluslararası alanda hem de iç siyasette sarsıcı gündemlerle

Türkiye, 2025 yılının ortalarına yaklaşırken, uluslararası sahneden yerel siyasete, adalet sisteminden ekonomik iddialara kadar uzanan bir dizi karmaşık ve sarsıcı gündemle nefes nefese bir dönemeçten geçiyor. Kaynaklarda yer alan analizlere göre, bu gelişmeler sadece mevcut siyasi dengeleri değil, aynı zamanda ülkenin geleceğine dair önemli işaretler barındırıyor. Öne çıkan başlıklar, Gazze'deki insani krizin uluslararası yankıları, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne yönelik devam eden operasyonlar, adalet sistemindeki çarpıcı ihlaller ve iktidara yakın isimler etrafındaki yolsuzluk iddiaları olarak sıralanıyor. Bu manzara, "zamanın dolduğu" ve "son kum tanesinin düşmesinin an meselesi" olduğu yorumlarını beraberinde getiriyor.

Uluslararası Sahne: Gazze İçin Sanat ve Siyaset Bir Arada

Dünyanın gözü hala Gazze Şeridi'nde yaşanan trajedi üzerinde. Son olarak Cannes Film Festivali, bu insani krize dikkat çekmek için önemli bir platform oluşturdu. Ünlü Fransız aktris Juliette Binoche, İsrail hava saldırısında hayatını kaybeden 25 yaşındaki foto muhabiri Fatima Hasuna için saygı duruşunda bulundu. 16 Nisan sabahı evine isabet eden bir füze sonucu 10 yakınıyla birlikte yaşamını yitiren Hasuna, bir gün önce filminin Cannes'a seçildiğini öğrenmişti. Binoche, Hasuna'nın festivalde olması gerektiğini belirterek, "Dünyanın her yerinde sanatçılar her gün mücadele ediyor, direnişi sanata dönüştürüyor" dedi. Bu olay, festivallerin toplumsal ve siyasal sorunlara, savaşlarda yitip giden canlara dikkat çekme rolünü bir kez daha gözler önüne serdi.

Festival öncesinde aralarında Ray Fiennes ve Richard Gere gibi tanınmış isimlerin de bulunduğu 380'den fazla sinema insanının Gazze'deki durumu "soykırım" olarak niteleyen bir açık mektuba imza atması, uluslararası alanda artan duyarlılığın bir başka göstergesi oldu. Kaynaklara göre, 7 Ekim 2023 saldırılarından bu yana geçen 1.5 yılı aşkın sürede İsrail, Gazze Şeridi'ni bütünüyle ilhak etme planını sürdürüyor ve bu niyet o günden beri değişmedi. Fransa, Almanya, Birleşik Krallık, Kanada, Japonya ve Avustralya'nın da dahil olduğu 22 ülke, İsrail'e insani yardımların derhal ve tamamen yeniden başlatılması çağrısı yaptı. Kaynakta bu durum, "batının da sabrının tükendiği" şeklinde yorumlanıyor; geçmişteki işbirlikleri veya müttefiklik ilişkileri nedeniyle aylarca sessiz kalan ya da ses edenleri susturan bu ülkelerin artık bir noktaya geldiği ifade ediliyor. İsrail'in tutumunu eleştirenlerin "Yahudi karşıtlığıyla" veya "antisemitizmle" suçlanması ise bu süreçte sıkça karşılaşılan bir durum olarak belirtiliyor.

İç Siyaset ve Yargı Krizleri: İstanbul'dan Ankara'ya Dalga Dalga Operasyonlar

Türkiye'nin iç gündemi de Gazze kadar hareketli. İstanbul, güne yeni bir operasyonla uyandı; İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Basın Yayın Halkla İlişkiler Daire Başkanı Taner Çetin'in de aralarında bulunduğu 22 kişi hakkında gözaltı kararı verildi. Başsavcılık açıklamasına göre suçlamalar arasında, İBB'ye bağlı Medya AŞ gibi şirketlerin ihalelerini yöneterek kendine yakın firmalara verdirmek, rüşvet ve maddi menfaat sağlamak yer alıyor. MASAK raporlarına göre bazı satın almalarda ödemelerin ihale alan firmalar tarafından yapıldığı iddiası da "haksız kazanç" soruşturmasını destekliyor. Bu soruşturma, 19 Mart'tan itibaren başlayan ve onlarca kişinin tutuklandığı sürecin bir devamı niteliğinde ve "dalga dalga her hafta yeni bir dalgayla yeni bir boyut kazandığı" ifade ediliyor.

Bu gelişmeler yaşanırken, ana muhalefet lideri CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İzmir'den yaptığı bir konuşmada Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hitaben "Sen küresel bir lider değil, yerel bir diktatörsün" dedi. Kaynak, bu sözün önemli bir çıkış olduğunu ancak gereğinin sahada da gösterilmesi gerektiğini vurguluyor. Özel'in rakiplerin hapishaneleri "kuyu" olarak gördüğünü, ancak "Yusuflar gibi o kuyulardan çıkacaklarını" ifade etmesi, daha önceki dönemlerde siyasi tutuklular için kullanılan benzer bir benzetmeyi akıllara getiriyor. Ancak bu durumu değiştirecek iradenin siyasal alanda ve iktidarı rahatsız edecek şekilde gösterilmesi gerektiği belirtiliyor.

Adalet sistemindeki sorunlar özellikle vekil seçilmesine rağmen hapiste tutulan Can Atalay davasında somutlaşıyor. Hatay'dan milletvekili seçilen Atalay'ın, hakkındaki hüküm kesinleşmemişken yargı süreçleri hızlandırılarak milletvekilliğinin düşürüldüğü ve cezaevinde tutulduğu hatırlatılıyor. Anayasa Mahkemesi'nin bu konudaki iki ayrı "hak ihlali" kararı iktidar tarafından yok sayıldı ve uygulanmadı. Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu, sorgulanamayacağı ve uygulanması gerektiği hatırlatılmasına rağmen, iktidarın bu kararlara "saygı duymadığı gibi uygulamadığı" belirtiliyor. Hatta, CHP'li TBMM Başkanvekili Gülizar Biçer Karaca'nın Aralık'ta çıkan ikinci ihlal kararını Meclis'te okutması 4 ay sürdü ve Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş'un Karaca'ya haftalardır oturum yönetme yetkisi vermeyerek onu cezalandırdığı, bunun da yetki aşımı ve tarafsızlık ihlali olduğu kaydediliyor. Kaynak, CHP'nin bu duruma karşı da somut bir adım atması, sadece eleştirmekle kalmaması gerektiğini savunuyor; örneğin bir ay boyunca Meclis oturumlarından ve komisyonlardan çekilmek gibi radikal bir eylem öneriliyor.

Yolsuzluk İddiaları ve Yargıdaki Çifte Standartlar

Gündeme bomba gibi düşen bir diğer konu ise Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in bir fotoğrafı etrafında dönen yolsuzluk iddiaları. Sözcü gazetesinin manşetine taşıdığı haberde, kamudan 11 milyar liralık ihale alan bir müteahhidin, suç örgütü lideri Ali İhsan Aktaş'ın ortağı Gürkan Dölekli ile birlikte Mehmet Şimşek ile Londra'da çekilmiş bir fotoğrafı yer aldı. Fotoğrafta Selman Reşitoğlu, Mehmet Şimşek, Abdurrahman Reşitoğlu ve Gürkan Dölekli görülüyor. Mehmet Şimşek yaptığı açıklamada, fotoğrafın bakan olmadığı döneme ait olduğunu, hayatında ilk kez gördüğü kişilerin geçmişlerini bilemeyeceğini ve kendileriyle irtibatlı olduğu iddiasının akıl dışı olduğunu söyledi. Ancak kaynak, fotoğrafın varlığını reddetmeyen bu açıklamanın, yargının yıllardır HTS (telefon sinyali) kayıtları gibi dolaylı yollarla insanlar arasında ilişki kurup soruşturmalar başlattığı bir ortamda çifte standart içerdiğini ima ediyor.

Bu durum, adalet sistemine yöneltilen eleştirileri güçlendiriyor. Kaynak, yargıya "musallat olmuş çetelerin" ve MHP içindeki uzantılarının, adalet ilkelerini çok iyi bildiklerini ancak uygulamadıklarını öne sürüyor. MHP Genel Başkan Yardımcısı Fethi Yıldız'ın, HSK üyeleri seçimi sürecinde yaptığı "kimsenin kendini suçlamaya zorlamadığı, bağımsız ve tarafsız mahkemelerde, doğal hakimlerin görev aldığı, insan haklarına saygı duyan hukuk devleti" gibi temennileri sıralaması, bu kişilerin teoride doğruyu bildiğini ancak pratikte farklı davrandığını gösterdiği belirtiliyor.

Medya camiası da benzer baskılarla karşı karşıya kaldı; "Medya Mahallesi" olarak adlandırılan bir grup insanın da HTS kayıtları üzerinden İBB ile ilişkilendirilerek "maaşlı eleman" gibi gösterildiği ve suç duyurusunda bulunarak karşı atağa geçtiği ifade ediliyor.

Rejimin Geleceği: "Sönen Bir Yıldız" ve "Sonun Başlangıcı"

Tüm bu gelişmelerin ışığında, ülkenin genel siyasi durumuna dair çarpıcı bir değerlendirme yapılıyor. BirGün yazarı Yaşar Aydın'ın "Rejim artık sönen bir yıldız" başlıklı yazısına atıfta bulunularak, Özgür Özel'in "yerel bir diktatör" tespitine paralel bir yorum getiriliyor. Kaynak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yerelde demokrat değilse küresel bir lider olmasının zaten mümkün olmadığını belirtiyor. "Erdoğan liderliğindeki saray rejiminin ne kadar parlatılırsa parlatılsın, hangi güç atfedilirse atfedilsin halkın ve tarihin gözünden çoktan düştüğü, dünyanın çoktan puanını verdiği" iddia ediliyor.

Propagandaya rağmen, AKP tabanının dahi rahatsız olduğu, İBB'ye yönelik operasyonların siyasi olduğunu düşünenlerin oranının yüksek olduğu ve hatta tabanın önemli bir kısmının yapılanları "yanlış" veya "partiye zarar veriyor" olarak gördüğü belirtiliyor. avazturk.com gibi platformlarda da bu konulara ilişkin tartışmaların ve analizlerin yer bulduğu görülüyor.

Kaynak, tüm bu tabloyu değerlendirerek, Ekrem İmamoğlu ve ekibini "suç örgütü lideri" gibi gösterme çabalarına rağmen "zamanın dolduğu" ve "son kum tanesinin düşmesinin an meselesi" olduğu konusunda "%100 emin" olduğunu yineliyor. Özellikle 19 Mart'taki İmamoğlu operasyonundan bu yana, bu sürecin "sezon finali" ve "sonun başlangıcı" olduğunu ısrarla söylediğini hatırlatıyor. Geçmişte yaşanan umutsuzluklara ve hayal kırıklıklarına rağmen, takip ettiği güncel veriler, bilgiler ve duyumların, 2025'in ikinci yarısında bu durumun artarak devam edeceğini ve 2026'dan itibaren geleceğe dair umut beslemek gerektiğini gösterdiğini ifade ediyor. Türkiye'nin içinde bulunduğu bu çok katmanlı kriz, kaynaklara göre bir dönüm noktasına işaret ediyor.