Gerçeğe ulaşmak için yetmez ama evetçilik yeterli mi?

Gerçeğe ulaşmak için yetmez ama evetçilik yeterli mi?

Yeni Türkiye'nin perde arkası, akılalmaz gerçekler ve siyasi entrikalarla dolu! Bu makale, bildiğiniz her şeyi sorgulamanıza neden olacak. Sakın okumadan geçmeyin!

Haberci refleksiyle konuyu derinlemesine incelediğimizde, her satırın ve her cümlenin aslında sandığımızdan çok daha fazlasını anlattığını fark ediyoruz. Bu satırların devamında okuyacağınız makale, sadece bir yazı değil, bir gazetecinin kaleminden dökülen bir gerçeğin ta kendisidir.

Yıllarca süren bir "Yetmez ama evet" dönemi, bu ülkenin kaderini belirleyen önemli bir milat oldu. Kadın cinayetlerinin sessizce geçiştirilmesi, Diyanet'in hutbelerinde etek boylarını tartışırken asıl meseleyi göz ardı etmesi, birer tesadüf müydü yoksa planlı bir sürecin parçası mıydı? Bu sorunun cevabı, Ahmet Hakan gibi isimlerin, İslamcı bir düzenin aparatları olarak nasıl konumlandıklarını ve "Yeni Türkiye" denilen yapının aslında neyi amaçladığını ortaya koyuyor. Özellikle Ahmet Hakan'ın kadın cinayetlerini önemsemeyen ifadeleri, "Yetmez ama evetçiler"in 2010'lu yıllarda savunduğu politikaların bir devamı niteliğindeydi. Bu durum, eski kuşağın yaşadıklarının yeni kuşağa aktarılmasıyla, toplumsal hafızanın nasıl canlı tutulduğunu gösteriyor. Özellikle de bir zamanlar sosyalist olan Muhsin Kızılkaya'nın AKP'ye geçişi ve Birikim Dergisi yazarlarının (Laçiner, İnsel, Belge) bu süreçteki rolü, bu dönüşümün ne kadar derin ve karmaşık olduğunu kanıtlıyor. Makale devam ediyor...

Kürt meselesi ise, rejimin dönüşüm arzusunun bir anahtarı haline geldi. Bu dönüşüm, ABD Büyükelçisi'nin açıklamalarıyla örtüşen bir yol haritasıyla ilerliyor ve "Yeni Osmanlı" hayallerinin fitilini ateşliyor. Erdoğan'ın "ÜMMETİN REİSİ" olarak lanse edilmesi, Suriye politikaları ve Arap dünyasındaki gelişmeler, bu planın birer parçası. Bu gelişmeler, Kürt hareketinin İslamcı bir bakış açısıyla birleştirilmesi çabasını da beraberinde getiriyor. Bu çaba, 2014'teki Kürdistan Demokratik İslam Kongresi ve Öcalan'ın mektubunda net bir şekilde görülebilir. Makale devam ediyor...

Tüm bu gelişmelerin ışığında, bir grup aydın tarafından yayınlanan deklarasyon, Lozan'ın hükümsüz sayılacağı, yeni-Osmanlı hayallerinin kurulacağı bir rejime karşı duranların son isyanı oldu. Ancak en ilginç tepki, Muhsin Kızılkaya'dan geldi. Kızılkaya, inisiyatifin Kandil'den İmralı'ya geçmesiyle paniklediğini iddia ederek, bu deklarasyona karşı çıktı. Bu tutarsız tepki, aslında tüm sürecin düğüm noktasını oluşturuyor. Bu durum, "Beyaz Toroslar anahtarı üzerinde bekliyor olmasın!" gibi ironik bir ifadeyle sorgulanırken, asıl gerçeğin ne olduğunu anlamak için daha da derine inmemiz gerekiyor.

Peki, tüm bu olanların ardındaki gerçek ne? Asıl sır, aslında bu olayların tesadüfî değil, çok daha büyük ve karanlık bir planın parçası olduğunu gösteriyor. Ülkemizin yakın geleceğini derinden etkileyecek olan bu planın detayları, tüm bu siyasi dönüşümlerin, "Yetmez ama evet" diyenlerin ve "Yeni Osmanlı" hayallerinin birleştiği o noktada saklı...