Hitler'in Dünya Fethi Treni Ortaya Çıktı!

Hitler'in Dünya Fethi Treni Ortaya Çıktı!

Hitler'in akıl almaz dünya fethi planının kalbinde dev bir proje vardı! Ortaya çıkan sırlar, savaşın en karanlık sır perdesini aralıyor. Bu gizemli trenin ardındaki gerçekleri öğrenmeye cesaretiniz var mı?

İkinci Dünya Savaşı'nın en karanlık dönemlerinden birinde, tarihin sayfalarında gizli kalmış, akıl almaz bir projenin detayları nihayet gün yüzüne çıkıyor; bu haberin derinliklerine inmeye devam ederken, karşımızda Bığaşuupan adlı devasa bir trenin, Adolf Hitler'in dünya egemenliği hayalinin raylar üzerindeki somutlaşmış hali olarak tasarlandığına dair ürpertici bilgilerle karşılaşacaksınız. Xverse Revolution kanalından alınan bilgilere göre, tam 6 metre genişliğinde ve 7 metre yüksekliğinde tasarlanan bu "hareket eden kale," sıradan bir ulaşım aracından çok daha fazlasıydı, zira içerisi lüksle donatılmış olmasına rağmen ağzına kadar silahla yüklüydü ve hatta kubbenin altına gizlenmiş bir uçaksavar sistemi bile düşünülmüştü. Bu çılgın fikrin arkasında bizzat Adolf Hitler'in kendisi vardı ve bu proje onun için sadece bir araç değil, tam anlamıyla bir "oyuncaktı". Savaşın sonlarına doğru Nazi Almanya'sının birçok dev projesi iptal edilirken, Bığaşuupan'ın planları inatla sürdürüldü çünkü bu proje, Hitler'in kafasındaki dünyayı ele geçirme hayalinin tam merkezindeydi. Bu trenin sadece büyüklüğüyle değil, aynı zamanda taşıdığı anlamla da bir gösteriş aracı olduğunu belirten Xverse Revolution anlatıcısı, savaşın ortasında bile böyle devasa bir projeye kaynak ayrılmasının normal bir akıl için mantıksız göründüğünü, ancak Hitler için bunun tam tersi olduğunu ifade etti. Hitler'in dev projelere olan meşhur takıntısı, Nürnberg'de 400.000 kişilik bir stadyum ya da Hamburg'da Golden Gate'i gölgede bırakacak Elpho Hawk köprüsü gibi diğer birçok projesinde de kendini gösteriyordu. Ancak savaşın gidişatı tersine dönmeye başlayınca bu devasa projeler de rafa kaldırılırken, Bığaşuupan bunlardan biri değildi, zira o, Hitler'in göz bebeğiydi. 1941'de bu projeye en yüksek öncelik verildi ve o dönemlerde çeliğin kıt olduğu, hatta cephedeki tanklara ve uçaklara bile yetmediği bir zamanda, Hitler'in bizzat 84.000 ton çelik ayrılmasını emrettiği aktarılıyor. Xverse Revolution kanalından edinilen bilgilere göre, günümüzde bu canavar trenin orijinal planlarının hala mevcut olduğu ve bu belgelerin, Nazi rejiminin savaşın ortasında bile ülkenin en büyük şirketlerini seferber ettiğini, lokomotifler ve vagonlar için yüzden fazla tasarım hazırlandığını gösterdiği belirtiliyor. Bu olağanüstü mühendislik harikasının derinliklerine inmek için okumaya devam edin.

Xverse Revolution anlatıcısının detaylandırdığı bilgilere göre, dünya genelinde genellikle 1.435 metre olan ray açıklığının aksine, Hitler bu projede başlangıçta 4 metre genişliğinde raylar düşünmüş, ancak uzun tartışmalar ve hesaplamalar sonucunda 3 metreye ikna edilmişti; bu dahi standart bir ray açıklığının tam iki katıydı. Trenin kendisi de, 6 metre genişliğinde ve 7 metre yüksekliğinde tam anlamıyla dev gibiydi; yolcu versiyonu 420 metre uzunluğundayken, yük taşımacılığı için tasarlanan versiyonu 1 kilometreyi bile aşıyordu. Hitler'in özel isteğiyle tren çift katlı olarak tasarlanmış olup, iç kısmı lüksün tanımı gibiydi. Birinci sınıf yolcuların üst katta, manzaralı, geniş pencereli, vestiyerli, kolçaklı ve yemyeşil döşemeli salonlarda seyahat edeceği planlanmıştı. Alt katta ise ikinci sınıf yolcular için gayet rahat, ancak biraz daha sade bölümler bulunuyordu. Üçüncü sınıf ise biraz daha sıkışıktı ama yine de günümüzdeki bazı trenlerden daha iyi görünüyordu. Bununla da kalmayan Xverse Revolution anlatıcısı, trende şarap içilebilecek, sigara tüttürülebilecek ve geniş kanepelerde uzanılabilecek bir barın yanı sıra, okuma ve sosyalleşme için ayrılmış benzeri bir alanın da düşünüldüğünü belirtti. Kısacası, bu trenin Hitler'in hayalindeki imparatorluğun raylar üzerindeki simgesi olacağı vurgulanıyor. Yemek vagonunun, doğal ahşap kaplı duvarlar, altın süslemeler ve tavandan sarkan kristal avizelerle donatılacağı, o kadar yüksek tavanlı olacağı ki içeride bir trenin içinde olduğunuzu unutabileceğiniz şekilde tasarlanacağı planlanmıştı. Ana yemek salonunun yanında ekstra restoranlar ve kahvaltı alanları da düşünülmüştü. Ancak olay sadece yemekle sınırlı değildi; trende yaklaşık 200 kişilik bir sinema salonu ve daha küçük bir sahne de konferanslar ve canlı performanslar için kullanılacaktı. Tren, adeta raylar üzerinde gezinen bir şehir gibi tasarlanmıştı. Uzun menzilli olduğu için yataklı vagonlar da elbette mevcuttu; birinci sınıf yolcular için lüksün sınırları zorlanmıştı; geniş bir karşılama alanının ardından büyük pencereli, koltuklu, kanepeli, makyaj masalı ferah uyku bölmeleri ve her birinde özel tuvalet, lavabo ve duş planlanmıştı. İkinci sınıf biraz daha sadeydi, bu odalarda sadece bir lavabo vardı, ancak trenin ortak banyosuna herkes erişebiliyordu; bu banyo vagonunda 4 küvet ve tam 20 duş yer alacaktı. Hijyenin yanı sıra konfor da düşünülmüş; yol boyunca saç sakal düzeltmek isteyenler için hem kadın hem de erkek kuaför salonları planlanmıştı. Trenin çeşitli yerlerinde personel odaları, depolar ve yolculara taze kekler, atıştırmalıklar ve her türlü içeceği sunacak bir pastane de yer alacaktı. Son olarak, trenin en arkasında, manzarayı izlemek için tasarlanmış, tamamen camla kaplı özel bir izleme platformu bulunacaktı; sanki zamanın içinden süzülerek gidiyormuş hissi veren bu cam kapsülden trenin ardında kalan manzara izlenebilecekti. Bu görkemli projenin insanlık dışı yönlerini keşfetmek için ilerlemeye devam edin.

Xverse Revolution anlatıcısının detaylandırdığı gibi, trenin 3. sınıf vagonları, özellikle "doğulu işçi vagonları" olarak tasarlanmış olup, konfor yerine sadece taşıma ve iş gücünü hedeflemekteydi; burada her kompartmanda 8 kişi tahta banklarda oturup uyumak zorundaydı ve lüks alanlara erişimleri tamamen yasaktı. Xverse Revolution kanalından alınan bilgilere göre, bu şekilde yaklaşık 480 işçi taşınacak ve lüks restoranlar, sinemalar, cam izleme platformu onlar için mevcut olmayacaktı; yemekleri yandaki büyük mutfakta hazırlanıp kovalarla bu vagona taşınacak ve kantin benzeri bir yerde dağıtılacaktı, yani amaç konfor, keyif veya manzara değil, sadece taşıma ve iş gücüydü. 24 Mart 1942'de Münih'te yapılan bir öğle yemeğinde, Hitler'in Nazi partisinin önde gelen isimlerinden Herman Eser ve mimar Herman Gisler'le bu konuyu masaya yatırdığı belirtiliyor. Xverse Revolution anlatıcısının aktardığı üzere, Hitler bu toplantıda şunları söyledi: "Nasıl ki Konstantinopolis'e hızlı bir bağlantıya ihtiyacımız varsa, Yukarı Silezya ve Donets havzası arasında da aynı şekilde hızlı bir hat kurulmalı. Saatte 200 km hıza ulaşabilen trenler inşa etmeliyiz. En başından itibaren geniş ve mümkünse çift katlı vagonlar yapılmalı, üst katta manzara iyi olur. Bu hatlar çift raylı olmalı ki yük taşımacılığı da yapılabilsin. Sadece bu şekilde doğu topraklarını planladığımız gibi özellikle ekonomik anlamda kalkındırabiliriz. Elbette bu demiryolu işi pek çok zorluk çıkaracak ama bu zorluklar bizi yıldırmamalı". Yani bu tren sadece bir mühendislik harikası ya da Hitler'in çılgınlığı değildi, aynı zamanda Nazilerin doğuyu sömürgeleştirme planlarının tam merkezindeydi; ulaşım, lojistik ve kontrol, hepsi bu devasa raylı sistemin üstüne inşa edilecekti. Bu devasa projenin ardındaki küresel planları öğrenmek için okumaya devam edin.

Xverse Revolution anlatıcısının belirttiği gibi, Bığaşuupan, Nazi Almanyası'nın Avrasya'nın dört bir yanından hammadde ve doğal kaynak taşımak, doğudan gelen işçileri Alman fabrikalarına ve tarım arazilerine sevk etmek, ve Almanya'dan yeni topraklara koloni kurmaya giden Almanları taşımak amacıyla tasarlanmış, gerçek anlamda bir kolonizasyon aracı olarak hayata geçirilecekti. Hitler'in dünyayı fethetme planlarında tam anlamıyla bir omurga gibi olan bu proje, deniz taşımacılığını devre dışı bırakıp tüm ağırlığı bu dev tren sistemine vermeyi hedefliyordu. Xverse Revolution kanalından alınan bilgilere göre, geniş raylı bu demiryolu ağı sadece Avrupa'yla sınırlı kalmayacak, kıtanın çok ötesine uzanabilecekti. Örneğin, Akdeniz kıyısındaki Jalonlardan başlayıp İspanya'yı, Marsilya'yı, Rhone Vadisi'ni geçip Münih'e kadar ulaşacak bir hat planlanıyordu ve Münih, bu dev ağın kalbi olacaktı; buraya devasa bir kavşak istasyonu inşa edilmesi planlanmıştı. Bu istasyondan bir hat Roma'ya doğru güneye inerken, bir diğeri doğuya uzanıp Viyana, Budapeşte, Belgrad, Bükreş ve İstanbul'a kadar varacaktı. Başka bir rota ise batıdan doğuya uzanıyor, Brest'ten Paris'e, oradan Ruhr bölgesi üzerinden Berlin'e kadar bu hatlar Avrupa'nın neredeyse bütün büyük şehirlerini birbirine bağlayacaktı. Ancak planlar bununla da sınırlı değildi; Berlin'den kalkacak bir Bığaşuupan, Polonya ve Belarus üzerinden doğruca Moskova'ya gidecek, yani Sovyetler Birliği'nin kalbine kadar uzanan bir demiryolu ağı kurulacaktı. Hatta burada da durulmayıp, İran üzerinden Irak'a uzanacak başka bir hatla bölgedeki zengin petrol rezervleri hedefleniyor, Japon denizine kadar Vladivostok'a uzanacak tren yolları bile düşünülüyordu. Xverse Revolution anlatıcısının aktardığı belki de en iddialı plan ise, İngiliz işgali altındaki topraklara, yani Hindistan'a kadar ulaşacak başka bir hatın hayal edilmesiydi. Kısacası, bu tren Hitler'in dünyayı ray ray ele geçirme planının ta kendisiydi. Son olarak, Xverse Revolution anlatıcısı, bu trenin ne kadar ciddi bir amaçla inşa edildiğini ortaya koyan bir detayı daha paylaştı: Bığaşuupan, olası direnişlere karşı ağır silahlarla donatılacaktı, asker taşıyacak, savaş çıktığında kullanılacak mühimmatlarla dolu olacaktı ve hatta gerektiğinde tankları ya da küçük gemileri bile taşıyabilecek kapasitedeydi; adeta rayların üstünde ilerleyen dev bir savaş makinesi gibiydi. Bu projenin nihai kaderini ve Hitler'in son anlardaki çılgınlığını öğrenmek için son bölüme doğru ilerlemeye devam edin.

Ancak, Xverse Revolution kanalından aktarılan bilgilere göre, bu dev tren, yani Bığaşuupan, gerçek hayatta hiçbir zaman raylara çıkamadı; savaş bittiğinde planlarının bir kısmı Sovyetlere götürülürken, bazı güzergah belgeleri ise Paris'teki arşivlere kaldırıldı ve bu konuda daha fazla detaya ulaşmak için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz, zira bu proje, Hitler'in sınırsız hırsının, kontrol takıntısının ve deliliğe varan megalomanisinin en açık göstergelerinden biri olarak tarihe geçti. İlginçtir ki, bu planlar ne yayınlandı ne de ciddi şekilde araştırıldı ve kimse bu konuyu pek irdelemedi. Aslında bu durum çok da şaşırtıcı değil; zira daha savaş sürerken bile Alman demiryolu uzmanlarının çoğu, bu kadar abartılı bir projeye gerek olmadığını ve standart hatlı trenlerin de pek çok işi halledebileceğini düşünüyordu. Ancak Xverse Revolution anlatıcısının belirttiği gibi, kimse çıkıp da Hitler'e "Bu kadarı da fazla be kardeşim" diyemiyordu, zira onun en sevdiği oyuncağı olan bu projeye karşı çıkmak tam anlamıyla delilikti. Bığaşuupan da diğer pek çok Nazi projesi gibi, Hitler'in sınırsız hırsının bir yansımasıydı: devasa, gösterişli ama içi boş bir güç gösterisi. Nazi mimarı Albert Speer'ın sonradan dediği gibi, bir proje ne kadar anıtsal ve büyük ölçekliyse Hitler o kadar heyecanlanırdı ve Bığaşuupan da tam olarak bunu gösteriyordu. Gerçekleşmemiş olsa da, hayal edilen haliyle bile Hitler'in fetih arzularının, kontrol takıntısının ve deliliğe varan megalomanisinin boyutunu açık açık ortaya koyuyordu. Savaşın son günlerine kadar bu projeye tutunması ise her şeyi özetliyordu; o, bu treni yalnızca savaşta değil, barışta da kullanmayı planlıyordu, ancak elbette kendi tanımına göre bir barıştı bu: tüm Avrupa'nın Nazi düzeni altında birleştiği, farklı seslerin susturulduğu, sadece tek bir ideolojinin raylar boyunca ilerlediği bir barış. Bığaşuupan, demir bir ütopyanın hayalini taşıyan bir hayalet gibi, hiçbir zaman var olmadı, ancak ardında insan aklının sınır tanımayan yaratıcılığıyla o yaratıcılığın nasıl birer araç haline getirilebileceğini hatırlatan soğuk bir iz bıraktı.