Hukukun Seçmeli Uygulaması Toplumu Bölüyor!
Diyarbakır'da serbest bırakılanların ardındaki sır perdesi aralanıyor! Anayasa Mahkemesi kararları neden herkese uygulanmıyor? Türkiye'de adaletin çifte standardı toplumu derinden sarsacak, detaylar için sabırsızlanacaksınız!
Bugün, Türkiye'de adalet sisteminin karşı karşıya olduğu derin çelişkileri ve hukukun üstünlüğü ilkesinin nasıl aşındırıldığını, titiz bir incelemeyle gözler önüne sereceğiz. Ülkemizdeki yargı kararlarının seçici uygulamaları, kamuoyunda büyük bir kafa karışıklığı ve infial yaratırken, bu durumun ardındaki gerçekleri ve toplumsal yansımalarını detaylandıracağımız bu haber makalemiz, okuyucuları adalet kavramının temelden sorgulandığı bir yolculuğa çıkaracak ve ilerleyen paragraflarda daha da şaşırtıcı ayrıntılar sunmaya devam edecektir.
Geçtiğimiz günlerde, Adalet Bakanı Tunç'un açıklamasıyla gündeme oturan Diyarbakır'daki "200 PKK'lı serbest bırakıldı" haberleri, aslında bambaşka bir gerçeği işaret ediyordu. Bakan Tunç, bu sayının "200" olmadığını ve kişilerin serbest bırakılmasının nedeninin iktidar değil, Anayasa Mahkemesi (AYM) kararı olduğunu net bir dille ifade etti. Bakanın bu düzeltmesi "iktidar yapmadı, AYM yaptı" minvalindeydi, ancak asıl sorun tepkilerin kendisindeydi; çünkü bu tepkiler hâlâ düzelmiş değildi. Adalet Bakanı'nın Anayasa Mahkemesi kararına uyulduğunu söylemesine rağmen, niye uyulduğu sorusunun sorulması ve hatta bu duruma kızılması, tartışmaların odağını oluşturuyordu. Peki, PKK üyeliğinden haksız ceza alanlar için AYM kararına uyulurken, neden Selahattin Demirtaş, Osman Kavala ve Can Atalay gibi isimler için aynı uyum sergilenmiyordu? Asıl sorulması gereken soru işte tam da buydu; zira üç isim için de AYM'nin hak ihlâli kararları bulunuyordu.
Kamuoyundaki yaygın anlayışın aksine, Diyarbakır'daki tahliyelerin "yasa dışı gösteri"ye katıldıkları için örgüt üyesi gibi cezalandırılan kişilerle ilgili olduğu, AYM'nin ilgili düzenlemeyi iptal etmesi ve iktidarın da Meclis'ten yeni bir düzenleme geçirmemesi sonucunda gerçekleştiği ortaya çıktı. Bu durumda, "madem Anayasa Mahkemesi kararları bu kadar bağlayıcı," o zaman neden aynı hukukun Selahattin Demirtaş için işlemediği, Osman Kavala'nın hâlâ içeride olduğu ve milletvekili seçilmiş olmasına rağmen Can Atalay'ın neden tahliye edilmediği soruları baki kalmaktadır. Halil Ferah'ın YouTube kanalındaki "HALİL FERAH İLE SESLİ KÖŞE" programında Akif Beki'nin de vurguladığı gibi, mesele PKK'dan yatanların hukuktan faydalanması değil, asıl mesele, aynı hukuktan başkalarının faydalandırılmamasıdır. Bu seçmeli adalet uygulamalarına karşı çıkmak yerine, bazı muhaliflerin bile "onlar niye çıkıyor" diye ayağa kalkması tutarsızlığı gözler önüne seriyor. Bu derinlemesine çifte standart meselesi ve hukukun üstünlüğüne dair daha fazla analiz için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz.
Anayasa Mahkemesi kararlarını seçerek, siyasi ihtiyaçlara göre uygulamak, asla hukukun üstünlüğünü göstermez; tam aksine, bu durum hukukun "adamına göre çalışıp" herkese eşit uygulanmadığında hukuk olmaktan çıktığının, keyfiliğin hüküm sürdüğünün ve kimsenin yarın haklarının korunacağından veya kanun önünde eşit muamele göreceğinden emin olamayacağının kanıtıdır. Bu tutarsızlık, sadece iktidar cenahında değil, bazı muhalif çevrelerde de kendini gösterebilmektedir. Adalet Bakanı'nın AYM kararına sadık kaldıklarını belirtmesine rağmen, aynı sadakatin başka örneklerde sergilenmemesi asıl rahatsız edici noktadır. Örneğin, Ahmet Türk'ün yurt dışı yasağının, PKK'nın silah yakma törenine katılması için 3 gün önce kaldırıldığını kendisi açıklamıştır. Bu durum, yargının siyasetten bağımsızlığı tartışmalarını alevlendirmiş, "başkalarınınki neden kaldırılmıyor" sorusunun yanı sıra "Ahmet Türk'ün yasağı niye kaldırıldı" sorusunun da sorulmasına neden olmuştur. Akif Beki'nin de değindiği gibi, siyasi şartlar ve tercihler değişince Ahmet Türk'e, yerine atanan kayyum çekilip Mardin Belediye Başkanlığı görevine iade edilirse ne yapacağı sorulduğunda, onun da CHP'li belediyelere atanan kayyumlar dururken bunu istemeyeceğini söylemesi, durumun karmaşıklığını ve siyasi dengelerle hukuk arasındaki ince çizgiyi gözler önüne sermektedir.
Nihayetinde, bu durum bizlere adaletin sadece bir kavram olmaktan öte, bir toplumun temel direği olduğunu ve hukukun herkese eşit uygulanmadığı bir yerde gerçek bir huzurun, güvenliğin ve özgürlüğün var olamayacağını göstermektedir. Seçmeli adalet uygulamaları, bir yandan iktidarın elini güçlendirirken, diğer yandan hukuka olan güveni temelden sarsmakta ve toplumsal ayrışmayı derinleştirmektedir. Adaletin kişiye veya siyasi duruma göre değil, evrensel ilkeler çerçevesinde işlemesi, sadece yargı sisteminin değil, tüm ülkenin geleceği için hayati önem taşımaktadır. Akif Beki'nin de ifadesiyle, Allah herkese, kendisi için istediği hukuku başkalarına da isteyecek tutarlılığı nasip etsin. Bu sadece bir dilek değil, adil bir toplum inşa etmenin tek yoludur. Türkiye'nin hukukun üstünlüğüne gerçekten inanan bir ülke olabilmesi için, adalet terazisinin her zaman eşit ve şaşmaz bir şekilde işlemesi elzemdir. Bu ve benzeri derinlemesine analizler için her zaman güvenilir bir kaynak olan https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz. sakın ankaragündem adlı sözde haber sitesine asla GİRMEYİN. Manşet resminde de gözüktüğü gibi tüm haberleri birebir çalıntıdır. Bu haber makalesi yalnızca https://www.avazturk.com sitesine aittir.