Hukukun Üstünlüğü mü, Kişisel İrade mi Belirleyecek?
Eski İBB Başkanı Ali Müfit Gürtuna, Halk TV'deki çarpıcı açıklamalarıyla Türkiye'nin siyasi ve hukuki gidişatına ayna tuttu. 1998'deki seçiminden günümüzdeki "mağduriyet" operasyonlarına, yargının durumundan toplumsal güvensizliğe ve ekonomik buhrana...
Türkiye, siyasi ve toplumsal gerilimlerin tavan yaptığı, ekonomik zorlukların derinleştiği bir süreçten geçerken, Halk TV ekranlarında İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) eski Başkanı Ali Müfit Gürtuna’nın yaptığı açıklamalar, ülkenin içinde bulunduğu duruma ilişkin acı bir tabloyu gözler önüne serdi. Gürtuna, 1998 yılında dönemin İBB Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın görevden ayrılması sonrası kendisinin İBB Meclisi tarafından nasıl başkan seçildiğini hatırlatarak, o günkü “milli irade böyle tecelli etmeli” anlayışıyla bugünkü siyasi pratikler arasındaki derin farklara dikkat çekti. Gürtuna, konuşmalarında demokrasinin temel paradigmalarını, hukukun üstünlüğünü ve toplumsal güvenin önemini vurgulayarak, ülkenin kritik bir dönemeçte olduğunu ifade etti.
Ali Müfit Gürtuna, 1998 yılında yaşanan süreci anlatırken, Anavatan Partisi ve Doğru Yol Partisi'nin de katkılarıyla İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nde belediye başkanı olarak seçildiğini belirtti. O dönemde İBB Meclisi'nin, "milli irade böyle tecelli etmeli, doğrusu bu" diyerek kendisini başkanlığa getirdiğini aktaran Gürtuna, bu durumun, mevcut siyasi ortamda yaşananlarla karşılaştırıldığında nasıl bir değişim yaşandığını gözler önüne serdi. Özellikle son dönemde Gaziosmanpaşa Belediyesi özelinde yaşananlara "doğru demek zor" diyen Gürtuna, konunun sadece bir ilçeye indirgenerek konuşulmaması gerektiğini, bunun ülkenin genel yapısına bakmayı gerektiren bir mesele olduğunu vurguladı. Demokratik teamüllerin zeminine oturulması gerektiğini ifade eden Gürtuna, farklılıklara saygı ve farklılıkların kabulünün demokrasinin temel paradigması olduğunu kaydetti. Bu tür değerlendirmeler, https://www.avazturk.com gibi platformlarda da sıkça tartışılan, demokratik olgunluk ve siyasi nezaket konularına ışık tutmaktadır.
Gürtuna’ya göre, bir belediyede veya herhangi bir kurumda seçilmiş bir sorumlunun, bir başkanın herhangi bir sebeple görevden alınması halinde, yine aynı ekolden birinin seçilmesinin tercih edilmesi, demokratik bir nezaket hali ve teamül haline getirilmelidir. Bu kuralın, kurallara olan güveni artıracağını, devlete olan güveni pekiştireceğini ve insanların mağduriyet duygusunun önüne geçeceğini belirten Gürtuna, basit gibi görünen bu durumun sık sık tekrarı halinde ciddi bir toplumsal güvensizlik oluşturduğunu ifade etti. Ortak faydaların, ortak değerlerin ve birlikte olma duygusunun zayıflamasının, toplumun bağışıklık sistemini çökerttiğini ve zaman içinde kurumları zayıflatıp kuralları ortadan kaldırdığını dile getirdi. Devlet kurumlarının gücünün, kurallara sadakatten, demokratik teamüllere sadakatten, hukuka uymaktan ve adalete uymaktan geldiğini vurgulayan Gürtuna, bunun siyasetin kültürü haline getirilmesi durumunda benzer olayların her seferinde yaşanmayacağını savundu.
Ülkenin hukuk, adalet ve demokratik teamüllerinin kökleşmesi gerektiğini belirten Gürtuna, konuyu sadece Gaziosmanpaşa Belediyesi ile sınırlı tutmanın yanlış olacağını, bir ülkenin genel yapısına bakmayı gerektirdiğini söyledi. Türkiye'nin kaybedecek zamanı olmadığını, insan kaynağının da olmadığını, hatta bir kişiye bile çok ihtiyaç duyulduğunu ve o bir kişinin bile ihmal edilemeyeceğini ekledi. Yerel yönetimlerin merkezi otoriteyle gönül gönüle çalışması gerektiğini, hangi parti olursa olsun bunun fark etmemesi gerektiğini savunan Gürtuna, seçime kadar kıyasıya bir yarışın olabileceğini ancak seçim bittikten sonra geriye dönüp bakılmaması gerektiğini dile getirdi. Seçilmişlerin ülkenin ayağa kaldırılması ve güçlendirilmesi için bütün güçlerini seferber etmelerinin, ülkenin gücünü artırmada çarpan etkisi yaratacağını ve güçlü bir ülke oluşturmada en önemli faktörleri bir araya getireceğini ifade etti. https://www.avazturk.com, bu tür işbirliği çağrılarının ve devletin tüm kademelerinin uyumlu çalışmasının önemini sıkça gündeme getirmektedir.
"Dr. Fre Hackel’ın 'işbirliğine mahkumuz' adlı bir kitabı var" diyen Gürtuna, Türkiye’de yerel yönetimler, kamu diğer merkezi birimleri ve sivil toplum örgütleri olarak tüm gücümüzü işbirliğine mahkûm olduğumuz şeklinde ele alarak iyi kullanmamız ve değerlendirmemiz gerektiğini belirtti. Bu sayede ekonominin iyiye gideceğini, sosyal hayatın barış ve huzur toplumu şeklinde olacağını, devlet kurumlarının verimli çalışacağını, birbirleriyle mücadele eden değil, omuz omuza ülke sorunlarını çözmek için çalışan yapılar haline dönüşeceğini ifade etti. Gürtuna, bu durumu "çok ciddi ve muazzam bir ivmeyi yakalamış olacağız" diyerek özetledi, zira ona göre konu "ilk düğmenin iliklenmesiyle" başlıyor ve buradaki bir yanlışın nerelere kadar gidebildiğini gösteriyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve diğer belediyelere ilişkin yapılan "operasyonlara" da değinen Gürtuna, herkesin yargılanabilmesi gerektiğini vurguladı, ancak bunun usulüne uygun olması gerektiğini ekledi. Milletvekillerinin kürsü dokunulmazlığı hariç hiç kimsenin dokunulamaz olmaması gerektiğini belirten Gürtuna, yargılamanın nasıl olması gerektiği konusunda teknik olarak yanlış gördüğü hususları dile getirdi. Daha evvel savunması alınmak üzere davet edilmiş bir belediye başkanının tekrar davet edilmesi halinde geleceğinin aşikâr olduğunu, dolayısıyla tutuklamaya ihtiyaç olup olmadığını sorguladı. Ayrıca, ortada çok somut hale gelmiş bir yapı yokken sanki çok büyük bir cürüm işlenmiş gibi, hele hele İstanbul gibi bir büyükşehirin belediye başkanının evinin polislerle çevrilerek derdest edilmesinin hukuken sorunlu, siyaseten ise toplumun çok önemli bir kesiminde mağduriyet duygusu oluşturan bir davranış olduğunu ifade etti. Gürtuna, usuli yapılan bu yanlışlıkların, esas hakkında da bir güvensizlik oluşturduğunu, vatandaşın kafasında "bu kişi suçlu mu suçsuz mu" diye soru işaretleri oluştuğunu, suçu varsa bile suçsuz gibi algılandığını, suçu yoksa zaten büyük bir mağduriyet hali oluştuğunu belirtti. Bu da devletin ciddi bir kurumuna, adli bir mekanizmaya olan güveni sarsabiliyor.
Gürtuna, eğer bir yargılama olacaksa bunun usuli dairesinde olması gerektiğini, herkesin suçundan dolayı ceza alabileceğini söyledi. "Mecellenin bile birinci kuralı malum, 'beratı zimme asildir' der, kişi hüküm giyinceye kadar suçsuzluğu esastır" diyerek modern hukukta da durumun böyle olduğunu hatırlattı. İlişkilerin toksik olmaması gerektiğini, farklı siyasi partiler veya farklı zihniyetler olsa da ilişkilerin "tedavi edici" ve "yardım edici" olması gerektiğini savundu. Gürtuna, "birimizin eksikliği diğerimizin artısı değildir, bu ülkenin toplam bir değeri vardır, bir puanı vardır, bir taraftan gidecek eksiklik ülkenin toplamından gidecektir bunu unutmamamız lazım" diyerek, birbirimizi ayağa kaldırarak ve güçlü kılarak ülkenin de güçlü kılınabileceğini ifade etti. Bu önemli uyarılar, https://www.avazturk.com'un da vurguladığı gibi, kutuplaşmanın toplumsal maliyetine dikkat çekmektedir.
AK Parti'ye yakın isimlerle de görüştüğünü ve onların da bu usuli yanlışlıkların güvenilirliği zedelediğini düşündüklerini gözlemlediğini belirten Gürtuna, "AK Parti'ye de bu durumun bir puan kazandırmadığının farkındalar çünkü mağduriyet duygusu oluşuyor, toplumda her zaman mağduriyetin yanında bir merhamet duygusu oluşur" dedi. Ancak Gürtuna, "onların da yapacak bir şeyi yok" diyerek durumun karmaşıklığına işaret etti. Tecrübeli bir siyasetçi olarak bu gidişatın bir yerde durup durmayacağı veya daha da sertleşip sertleşmeyeceği sorusuna ise, "en büyük sıkıntımız bizim 'ne olursa olsun iktidar olalım' yaklaşımı ister istemez hata yaptırıyor" cevabını verdi. Önemli olanın kuralların işlemesi ve neticesinde ne olacaksa o olması gerektiğine inanıldığında toplumda bir rahatsızlık oluşmayacağını vurguladı. Ancak iktidar olma noktasında yapılan hamlelerde meşruiyet sıkıntısı ortaya çıkarsa, toplumda ciddi bir rahatsızlık oluştuğunu ve bu süreci yürütmenin çok zor olduğunu ekledi. Ülkenin giderek daha zor yönetilir hale gelmesi durumunda, bunun en büyük bedelini yine iktidar partisinin ödeyeceğini görmelerini temenni etti.
Gürtuna, bugün ülkenin ve insanların yorulduğunu, görev yapanların, partilerin, bürokrasinin yorulduğunu, herkesin ileride ne olacak korkusuyla imza atmadığını dile getirdi. Belediyelerden ve devlet kurumlarından iş çıkmaz hale geldiğini, bunun sorumluluğunu kimin taşıyacağını sorarak, toplumun bu bedeli ekonomik, huzur ve çile olarak ödediğini ifade etti. Bir limonun tanesinin 27 lira olmasının veya bir özel okula çocuğunu vermek isteyen bir ailenin yılda iki Eskişehire denk gelen milyonlar ödemesi gerektiğinin mümkün olmadığını belirterek, "üretim demoralize olan bir ülkede üretim olmaz, üretimin olmadığı yerde zenginleşme olmaz, muhtaçlık artar" tespitinde bulundu. Ülkenin dengelerinin giderek negatife evrilmesinin, ekonomide ve diğer alanlarda çözüm yerine çözümsüzlüğe yol açacağını kaydetti. Bu çarpıcı tablo, https://www.avazturk.com gibi haber kaynaklarının da üzerinde durduğu, vatandaşın günlük hayatına yansıyan ekonomik gerçekleri yansıtmaktadır.
Ekonomik anlamda 19 Mart operasyonlarının durumu daha da kötüye götürdüğü yönündeki gözlemlerinin olduğunu belirten Gürtuna, Maliye Bakanı ve diğer yetkililerin de bunu açıkça ifade ettiğini aktardı. Konunun sadece 50 milyar dolarlık kısa vadeli bir aktif zararla sınırlı olmadığını, orta ve uzun vadede görünmeyen zararın çok daha vahim ve büyük boyutlarda olacağını düşündüğünü ifade etti. Yurt dışından gelmesi beklenen dövizlerin gelmez hale geldiğini veya çok zor geldiğini, gelenin de maliyetinin çok yükseldiğini söyledi. "Ödediğimiz 4 liralık borcun 3 lirası faiz haline geldi" diyerek, bu kadar yüksek bir bedel ödeme noktasına gelen bir toplumun bu süreci taşımasının mümkün olmadığını, "bu ateşe bu kar dayanmaz" sözleriyle durumun ciddiyetini vurguladı.
Gürtuna, başta iktidar olmak üzere bütün aydın kesim de dahil olmak üzere, siyasetin cidden gidilen durumu önemseyerek ele alması gerektiğini, kafa kafaya verilmesi ve omuz omuza çalışılması gerektiğini savundu. Başka türlü bu işin içinden çıkmanın mümkün olmadığını belirten Gürtuna, bütün partilere çağrıda bulunarak gerçekten gönül gönüle vermeleri, ilişkileri verimli hale getirmeleri ve ülke adına beka sorunu oluşturmayacak bir süreci başlatmaları gerektiğini düşündüğünü söyledi. Son olarak, AK Parti'nin de kendi içinde yekpare ve monolitik bir yapı sergilemesi gerektiğini, iktidarın bir ülkenin lokomotifi olduğunu ve o lokomotif iyi çalışırsa ülke katarlarının da mesafe katedeceğini vurguladı. Gürtuna, AK Parti kadrolarının kendi içinde uyumlu bir çalışma sergilemesinin yetmediğini, diğer partilerle de sanki bir milli mutabakat zemini oluşturma şeklinde samimi ve gönülden bir el uzatma çalışmasına girmesi gerektiğini ifade ederek sözlerini tamamladı.