İBB Meclisi'nde Skandal İtiraflar Kavgası: Milyonluk İddialar Ortada! Kim Yalan Söylüyor, Kim Suçlanıyor?
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nde tansiyon zirve yaptı! Tele1'in canlı yayınladığı oturumda, AKP'li bir üye, İBB'deki yolsuzluk soruşturmalarına ilişkin "itirafçı" ifadelerini kürsüden okudu, iddiaların merkezinde Kültür AŞ Genel Müdürü Murat Abbas
Türkiye'nin siyaset sahnesinde, özellikle yerel yönetimler bazında gerilim ve iddiaların odağı olmaya devam eden İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), son meclis toplantısında nefes kesen anlara sahne oldu. Tele1 ekranlarından canlı olarak yayınlanan kritik oturumda, AKP grubundan bir üye, İBB'deki yolsuzluk, rüşvet ve irtikap iddialarına ilişkin "itirafçı" olduğu öne sürülen bazı kişilerin ifadelerini okumaya başlayınca, İstanbul'un en büyük ikinci meclisi adeta savaş alanına döndü. Kürsüden yükselen sözler, salonu kaplayan protestolar ve karşılıklı sert ithamlar, sıradan bir meclis tartışmasının ötesine geçerek, milletin emanetine yönelik "sistematik bir saldırının ifşası" olarak nitelendirilen bir "ahlak krizine" dönüştü. AKP'li üye, grup olarak bugüne kadar soğukkanlılıkla yaklaştıklarını, ancak CHP kanadının bu iddiaları "iftira, dedikodu ve siyasi kumpas" olarak bastırma çabası karşısında konuşma haklarını kullanmak zorunda kaldıklarını ifade etti. Konuşmacı, "suskunluk duvarının itirafçıların öne çıkmasıyla yıkıldığını" vurgularken, bu yıkılışın en somut örneği olarak Kültür AŞ Genel Müdürü Murat Abbas'ın ifadelerini gösterdi.
AKP'li üyenin kürsüden aktardığı "itirafçı" ifadeleri, sarsıcı iddialarla doluydu. Murat Abbas'ın genel müdür olarak göreve başladıktan sonra "açıktan, dosya dışında" çeşitli kaynaklardan 10 milyon, 2 milyon, 1 milyon ve 1 milyon 250 bin lira gibi yüklü miktarlarda para verdiğini itiraf ettiği öne sürüldü. Aynı genel müdürün, Tuce adlı bir firmaya 43 milyon lira gibi devasa bir başka ödeme yaptırdığını da itiraf ettiği iddia edildi. İddiaların odağında, görevden uzaklaştırılan eski İBB Başkanı Sayın İmamoğlu'nun "çok meşhur bir danışmanına" 43 milyon lira para verildiği de yer aldı. AKP'li üye, bu durumun münferit bir olay olmadığını, Kültür AŞ Genel Müdürü Murat Abbas'ın "yalnız olmadığını" ve soruşturma derinleştikçe "etkin pişmanlıktan" yararlanmak isteyenlerin sayısının 25'i bulduğunu iddia etti. Hatta "eski bir sıvacının, Adem'in de itirafçı olduğunu" müjde (!) gibi duyurdu. Bu tabloyu "çürümüş bir elma" değil, adeta "zehirlenmiş bir sepet" olarak tanımlayan konuşmacı, meselenin bir kişinin hatası değil, "bir sistemin iflası" olduğunu ve bu durumun "batmakta olan bir gemiden can havliyle atlayanların gerçeğin ışığına sığınma çabası" olduğunu dile getirdi. İddialara göre, İBB'den milyonlarca liralık şaibeli ihale alan bir iş adamının yakın koruması ve şoförü dahi, önceki ifadesini patronunun avukatlarının baskısıyla verdiğini, bu nedenle yeni ifadesini avukatsız vermek istediğini beyan etmiş.
Mecliste gerilimin tırmandığı bu anlarda, CHP sıralarından da sert müdahaleler ve itirazlar yükseldi. Özellikle CHP'li Meclis Üyesi Gencay Özcan (konuşmanın akışından anlaşıldığı üzere), AKP'li konuşmacının ifadelerini "imzasız" ve "sosyal medyadan alınmış" belgeler olarak nitelendirerek iddiaları topyekün reddetti. Özcan, "bahsi geçen ifadelerin bir tanesi imzalı değildir arkadaşlar," diyerek, bu tür "imzasız evraklar üzerinden" insanlara "iftira atmanın siyaset yapmak olmadığını" vurguladı. Tartışmanın en hararetli anlarından biri de, AKP'li üyenin daha önce basına da yansıyan "para kuleleri" iddiasını yeniden gündeme getirmesiyle yaşandı. Bu iddianın "hikaye" hatta "masal" olduğunu belirten Gencay Özcan, söz konusu paranın, CHP il başkanlığının alınması konusunda dönemin tüm büyükşehir belediye meclis üyeleri ve ilçe başkanlıklarından üyeler de dahil olmak üzere halk arasında toplanan "bağış" olduğunu savundu. Özcan, bu durumun yerel gazetelere dahi konu olduğunu, insanların bankaların önünde bağış yapmak için kuyruğa girdiğini ve tüm delillerin "dekontlarla ortada" olduğunu belirtti. Halkın bu iftiraları gördüğünü ve "sandıkta kötü cezalandıracağını" söyleyerek AKP'li üyeyi uyardı. Tüm bu gelişmelerle ilgili daha fazla bilgi ve analiz için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz. Tartışmanın şiddeti öylesine arttı ki, kürsüdeki AKP'li üyenin sesinin yükselmesi, elini masalara vurması ve "konuşturulmuyorum" çığlıkları salonda büyük yankı uyandırırken, Gencay Özcan bu durumu "tutmayın küçükenişleyi" benzetmesiyle alaya aldı.
AKP'li üye, iddialarına devam ederken, Özgür Özel'in Ekrem İmamoğlu için sarf ettiği "göğün yedi kat üstünde" sözlerine atıfta bulunarak, "böyle iddialar karşısında insanın bence yerin 7 kat dibine girmesi gerekir" şeklinde sert bir gönderme yaptı. Yine aynı sistemin parçası olan bir itirafçının, "reklam sürecini başkanın en büyük danışmanıyla beraber organize ettiğini" öne sürdüğünü ve bu süreçte "kaçak" bir isim olan Emrah Bağdatlı ile başdanışmanın "Crispi" isimli ortak bir atlarının olduğunu, ortağını cezaevinde bırakıp yurt dışına kaçtığını iddia etti. En çarpıcı iddialardan biri de, yaklaşık iki ay önce bu mecliste bulunan Ertan Yıldız isimli bir kişinin, İmamoğlu'nun belediyede "organize biçimde yolsuzluk yaptığını" bizzat kendisinin söylediğini aktarması ve hatta "dava açın Ertan Yıldız'a" çağrısı yapmasıydı. AKP'li üye, göreve gelmeden önce tüm ihaleleri canlı yayınlayacağını söyleyenlerin, ihaleyi alacak firmaları otel odalarında belirlediklerinin ortaya çıkmasının "trajik" bir durum olduğunu belirtti. Geçmişte "128 milyar nerede" diye soranların, şimdi "560 milyarı yalan torbalarına sığdıramadıklarını" iddia ederek bir başka suçlamada bulundu.
AKP'li üye, konuşmasının sonunda, geçmişte "eşkiya çete" diyerek algı çalışması yürütenlerin İBB'de "çetevari yapılar kurulmasına göz yummalarını" ve hatta aralarındaki menfaat çatışmasına aracılık etmelerini "yaman bir çelişki" olarak tanımladı. Hatta İmamoğlu'nu Fatih'e benzeterek makam odasında kendisine sarılan ve dürüstlüğüne kefil olup seçilmesine vesile oldukları kişilerin "kocaman birer hırsız olduğunu anladıklarında çektikleri acıyı anlatamadığını" dile getirdi. Ancak konuşmanın en kritik noktası, AK Parti'nin bu davanın "sonuna kadar takipçisi olacağı" ve İstanbul'un tek bir kuruşunun dahi heba edilmesine, milletin emanetine ihanet edilmesine izin vermeyeceği yönündeki net duruşu oldu. AK Parti'nin siyasetinin "eser ve hizmet siyaseti" olduğunu vurgulayarak, İstanbul'un bu "kayıp yıllarını telafi etmek" ve şehri yeniden "sadece hizmetle, yolsuzluk, rüşvet ve irtikapla değil, sadece hizmetle anılan bir döneme kavuşturmak için var güçleriyle çalışacaklarına" söz verdi.
Tüm bu sert iddialar, karşılıklı suçlamalar ve mecliste yaşanan kaos, aslında çok daha derin bir gerçeği gözler önüne seriyor: İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde yaşanan bu "yolsuzluk" tartışması, sadece bir hukuki süreç olmanın ötesinde, iki büyük siyasi güç arasındaki iktidar mücadelesinin ve anlatı savaşının tam ortasında yer alıyor. Bir tarafta "itirafçıların" ortaya çıkardığı somut, milyonluk yolsuzluk iddialarını kürsüden haykıranlar; diğer tarafta ise bu iddiaların "imzasız", "sosyal medya kaynaklı" ve tamamen "siyasi bir kumpas" olduğunu iddia ederek savunma hattı kuranlar... Bu çarpışma, "masumiyet karinesi" gibi temel hukuki ilkelerin bile siyasi çekişmelerin gölgesinde kaldığı, tarafların birbirine "iftira" ve "ahlaksızlık" ithamlarında bulunduğu bir noktaya evrildi. İstanbul'un geleceği ve 16 milyon İstanbullunun emaneti üzerinde dönen bu büyük kavgada, belgelerin geçerliliği, iddiaların gerçekliği ve hatta "para kuleleri" gibi sembolik olayların ardındaki sır perdesi, meclis salonunun duvarlarını aşarak tüm kamuoyunun vicdanına bırakılıyor. Bu soruşturmanın, sadece İstanbul'un değil, Türkiye siyasetinin de kaderini belirleyecek önemli dönüm noktalarından biri olup olmayacağı ise, önümüzdeki günlerde yaşanacak gelişmelerle netleşecek en büyük bilinmez olarak karşımızda duruyor!