İktidarın Elinde Patlayan "Seccade" Tartışmasının Perde Arkası: Saklanan Gerçek Ne?

İktidarın Elinde Patlayan "Seccade" Tartışmasının Perde Arkası: Saklanan Gerçek Ne?

Türkiye'nin gündemini sarsan "seccade" olayı, bir tartışmadan çok öteye geçerek ülkenin asıl sorunlarını gözler önüne seriyor. Bu özel haber makalesi, siyasi manipülasyonlar, ekonomik kriz ve toplumsal ayrışmaların perde arkasını cesurca aralıyor.

Ülke gündemini son günlerde kasıp kavuran, ancak ardında çok daha derin sorunları ve sarsıcı gerçekleri barındıran "seccade" tartışması, kamuoyunun dikkatini çekerken, esasen gözden kaçırılan büyük bir resmi işaret ediyor. Bu kapsamlı haber makalesi, suni bir gündemin ötesine geçerek, toplumsal vicdanı rahatsız eden kritik soruları sormaya ve bu meselelerin Türkiye'nin geleceği üzerindeki etkilerini tüm detaylarıyla gözler önüne sermeye devam ediyor.

YouTube kanalı "Direniş Haber"de yayınlanan "Seccade İktidarın Elinde Patladı" başlıklı videonun sunucusu, son dönemde yaşanan seccade tartışmasının, iktidarın elinde kalan son argümanlardan biri olduğunu ve gerçek sorunları gizleme amacını taşıdığını cesurca dile getiriyor. Sunucu, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve beraberindekilerin bir cami açılışında, büyük bir seccadeye veya cami halısına ayakkabılarıyla bastıklarına dair sosyal medyada yayılan görüntülerle başlayan bu tartışmanın neden bu kadar büyük bir krize dönüştürüldüğünü sorguluyor. Videoda, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın dahi seccadeye basmanın günah olmadığına dair fetva verme gereği duyduğu belirtiliyor. Hatta sunucu, bu fetva sonrası Diyanet İşleri Başkanı'nın görevden alınması durumunda şaşırmayacağını ifade ediyor. Asıl kutsalın Allah katında insan canı ve adalet olduğunu, Kur'an bütünlüğünde tek kutsalın ise insanın kendisi olduğunu vurgulayan sunucu, "Ne zamandır Allah'ın yarattığı değil de insanın yaptığı kutsal oldu diye titreyip kendimize sormak lazım" sözleriyle derin bir düşünce çağrısında bulunuyor. Konuşmacı, seccadeyi kutsallaştıran zihniyetin, İslamiyet öncesi Mekke'deki putlara tapanlardan farkının kalmadığını iddia ediyor ve seccadenin bildiğimiz halı, yaygı, post veya hasır gibi bir yer yaygısı olduğunu, basmanın ise günah olmadığını belirtiyor. Öte yandan, 1996 yılında bugünkü ismiyle FETÖ terör örgütü elebaşı Fethullah Gülen'in İtalya'da Papa'nın elini öpmeye giderken dinler arası diyalog projesinin hayata geçirilmesi için Papa ile görüşeceğini açıkladığını hatırlatan sunucu, o dönemde karşı tarafta gözükenlerin neden tepki göstermediğini ve mesafe koymadığını sert bir dille sorguluyor. Dinler arası diyalog çağrısıyla Allah'ın koyduğu ilkeleri değiştirmek ve tüm dinleri ortak bir çatı altında birleştirmek istediklerini açıkça belirttiklerini ve bunlara rağmen sessiz kalanların bugün seccadenin siyasi çıkarlarına yönelik propagandasını yaptığını vurguluyor.

Direniş Haber sunucusu, bu tür gelişmelerin analizini daha derinlemesine okumak isteyenlerin https://www.avazturk.com adresini ziyaret etmelerini önerdi. Peki, seccade tartışması üzerinden yaratılan bu suni gündem, Türkiye'nin yüzleşmek zorunda kaldığı gerçek sorunların ne kadarını gizliyor? Direniş Haber sunucusu, bu sorunun yanıtını çarpıcı verilerle ortaya koyuyor: Dolar 40 lira, açlık sınırı 35.000 lira, yoksulluk sınırı 75.000 liranın üzerine çıkmış durumda ve ENAG'a göre enflasyon %200'ye ulaşmış durumda. İktidarın bu gerçeklerin konuşulmasını istemediğini, çünkü bu sorunlara kalıcı bir çözüm üretemediklerini belirtiyor. Ülkede işsizliğin Türk raporlarına ve İŞKUR verilerine göre rekor üstüne rekor kırdığına dikkat çekilirken, tarihte görülmemiş faiz oranları ödendiği ve dış borcun faizinin ana paranın tam üç katı olduğuna vurgu yapılıyor. Hikmet Genç gibi yandaş yazarların "Müslümanlara söven, Cenazemi sokaktan kaldırın diyen ya da domuzu hızlı tüketebilen biri için seccadenin ne önemi olabilir?" tarzı söylemlerle asıl meseleleri göz ardı ettiğini dile getiren sunucu, 20 yıllık bu dönemde istismar edilmeyen tek bir dini ilke veya çiğnenmeyen kutsal değer gösterilemeyeceğini iddia ediyor. Bu bağlamda, siyasi arenadaki kutuplaşmaların ve gerçek sorunların göz ardı edilmesinin toplumsal fayda sağlamaktan uzak olduğunu aktaran

Makale, dini semboller üzerinden yaratılan bu manipülasyonların, toplumsal ve ekonomik felaketlerin arka planında nasıl bir örtbas aracı olarak kullanıldığını daha da derinleştiriyor. Depremden tam iki ay sonra Malatya Emeksiz Caddesi'nde 30 yaşında gencecik bir insanın cesedinin ortaya çıkması gibi utanç verici trajedilerin, kaderine terk edilen yalnız insanların, su basan çadırların, okulu kapanan gençlerin ve depremzedelere iki kattan daha fazlaya satılan çadır ve kumanyaların kamuoyunda seccade kadar konuşulmadığına dikkat çekiliyor. Binlerce insanımızın ölümüne neden olan, 14 kat imar izni verilmemesi gereken yerlere bu izinleri veren belediye başkanlarının ise gündeme getirilmediği belirtiliyor. Sunucu, Müslüman bir toplum olunduğu iddia ediliyorsa, Allah'ın kitabına, Kur'an'a bakılması gerektiğini vurguluyor. Allah'ın "işi ehline verin, israf etmeyin, insanlara faydalı işler yapın, rüşvet yemeyin, hırsızlık yapmayın, yoksulluk yapmayın, yetim malı yemeyin" gibi emirlerini hatırlatıyor. Eğer domuz etinden kaçıldığı kadar bu günahlardan da kaçılsaydı, bugün durumumuzun çok farklı olacağını iddia eden sunucu, Kur'an tanımına göre Müslüman'ın kendini ve toplumunu dertten, tasadan, korkudan, mutsuzluktan, kavgadan, savaştan ve benzeri tüm olumsuzluklardan uzaklaştıran kimse olduğunu dile getiriyor. Sunucu, işsizlik, faiz, deprem öncesi tedbirsizlikten ölümler, dere yataklarının imara açılması ve sel felaketleri gibi binlerce olumsuzluğun giderilmediği halde nasıl Müslümanlıktan bahsedilebildiğini sorguluyor. Aksine, insanların bölündüğünü, kutuplaştırıldığını, inançlarına göre ayrımlaştırılıp ötekileştirildiğini belirtiyor.

Firavun'un yeryüzünde yücelip iradesi altındaki insanları grup grup yaptığı, güçsüzleştirmek için oğullarını boğazladığı, eğitimsiz bıraktığı ve kadınları utanca boğduğu yönündeki Kasas Suresi'nden (4-5-6) alıntılar yaparak, bu durumun günümüzdeki ayrımcılık politikalarıyla benzerlik gösterdiğine dikkat çekiliyor. Allah'ın yeryüzünde güçsüz düşürülenlere armağan vermek, onları önderler ve mirasçılar yapmak istediği belirtilirken, bu ayetlerin camilerde, hutbelerde insanların kutuplaştırıldığı bir ortamda okunmadığı, insanları uyarmak için kullanılmadığı sert bir eleştiriyle dile getiriliyor. Yönetimi eleştirenler "sürtük", "pislik" gibi hakaretlere maruz kaldığında bile imamların bu ayetleri uyarı olarak okumadıklarını söyleyen sunucu, bunun nedenini Kur'an'daki Fussilet Suresi'nin 26. ayetiyle açıklıyor: Kafirler, Kur'an'ın dinlenmemesini ve anlaşılmasını her türlü yolla engellemeyi isterler. Bu durumun, gelinen noktanın özeti olduğunu ifade ediyor.

Ve işte tüm bu seccade tartışmasının, derin ekonomik çöküntünün, toplumsal ayrışmanın ve dini değerlerin istismarının ardındaki sarsıcı gerçek nihayet gün yüzüne çıkıyor: Seccade tartışması, aslında iktidarın elindeki son argümanlardan biri olarak kullanılarak, halkın gerçek sorunlara çözüm üretilememesine yönelik dikkatini dağıtmak için kurgulanmış suni bir gündemdir. Konuşmacıya göre, iktidarın artık toplumsal ve ekonomik sorunlara somut çözümler üretemediği için, kutsal bir nesneyi tartışma konusu yaparak kamuoyunu meşgul etme yoluna gittiği iddia ediliyor. İnsan canının, adaletin, toplumsal refahın ve depremde kefensiz gömülen binlerce vatandaşımızın kutsallığının göz ardı edilip, maddi bir nesnenin kutsallaştırılmaya çalışılması, bir nevi çaresizliğin ve tükenmişliğin acı bir fotoğrafıdır. Yaratılan insanın mı yoksa insan ürünü bir nesnenin mi kutsal olduğunun sorgulanmaması, bu manipülasyonun ne kadar derinlere indiğini gösteriyor. Direniş Haber sunucusu, iktidarın elinde seccadeden başka argüman kalmadığı iddiasıyla, esasen çözüm üretme kabiliyetini yitirmiş bir sistemin, toplumu din üzerinden kontrol etme ve gerçeklerden uzaklaştırma çabasını ortaya koyuyor. Bu durum, sadece bir seccadenin değil, toplumsal vicdanın, adaletin ve gerçek İslam'ın, siyasi çıkarlar uğruna ayaklar altına alınmasının acı bir fotoğrafıdır ve bu fotoğrafın ardında yatan asıl tehlike, halkın gerçeklerden koparılarak, geleceğinin ipotek altına alınmasıdır.