İKTİDARIN GİZEMLİ PSİKOLOJİSİ VE BEKLENMEYEN SON!

İKTİDARIN GİZEMLİ PSİKOLOJİSİ VE BEKLENMEYEN SON!

Türkiye siyasetinin derinliklerindeki psikolojik savaşın perdesini aralıyoruz! Seçimle değişim umutları neden tükeniyor, iktidarın yalnızlığı ne anlama geliyor ve asıl büyük sır son paragrafta gizli!

Değerli okuyucularımız, Türkiye siyasetinin bugünkü çetrefilli yapısını anlamak için yalnızca görünenlerin ardına bakmak yeterli olmayacaktır. Siyaset sahnesindeki karamsarlık ve umutsuzlukla mücadele eden bir toplumun derin psikolojik katmanlarına inmemiz gerekecek. Bu haber makalesi, seçimle iktidar değişim döneminin kapandığına dair endişelerden, iktidarın zirvesindeki yalnızlığa kadar uzanan karmaşık bir analizi gözler önüne seriyor ve devamını okudukça çok daha fazlasını keşfedeceksiniz.

Mümtazer Türköne'nin 1 Temmuz 2025 tarihli Medyascop'ta yayınlanan "Kurt Yılgınları" başlıklı köşe yazısında ele aldığı bu konular, toplumda son zamanlarda sıkça dile getirilen "kurt yılgını pandemisinin" temsili bir ifadesi olarak karşımıza çıkıyor. Ahmet Şık'ın Ruşen Çakır'a söylediği "seçimle iktidar değişimi döneminin kapandığını düşünüyorum" sözü, bu yaygın karamsarlığın adeta bir sembolü haline gelmiştir. Mümtazer Türköne, kendisi gibi umutlu olanlara yönelik "çok fazla Ruşen Çakır Mümtazer Türköne okuyup dinleme" şeklinde yapılan uyarıları bile dile getirerek, toplumdaki kutuplaşmayı ve umutsuzluğun derinliğini gözler önüne seriyor. Peki, insanlar neden bu denli karamsar? Cevap, 25 yıllık AK Parti iktidarının zihinlerde yarattığı derin travmada gizli. Defalarca umutlanıp, ardından büyük hayal kırıklıkları yaşayanların sayısı azımsanmayacak kadar çok. Hatta öyle ki, bir CHP'linin Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturması halinde bile, bunun uzun süre bir rüya olduğunu zannedecek olanlar var.

Bu karmaşık tabloyu daha iyi anlamak için siyaset psikolojisine uzanan incelikli teorilere bakmak gerekiyor. Mümtazer Türköne, umutlu kanadın gerekçelerinin ise bütünüyle mantığa, muhakemeye ve en önemlisi acı gerçeklere dayandığını belirtiyor. İşte bu noktada, yazının can alıcı metaforlarından biri devreye giriyor: "Karabaş'ın çaresizliği". Bu metafora göre, kurtlar sistemli ve örgütlü saldırılarla, Karabaş'ın koruduğu koyun sürüsünü parça parça yok ediyor. Karabaş koşuyor, havlıyor, saldırıyor ama nafile, kurtlar onu sürekli tuzağa düşürüp sonunda pes ettiriyor. Türkiye'nin nabzını tutan ve derinlemesine analizler sunan https://www.avazturk.com gibi platformlar, bu tür metaforların siyasi gerçekliği nasıl yansıttığını sıkça gözler önüne seriyor. Karabaş pes ettiğinde ise asıl dram başlıyor; "koyunlar tek tek parçalanıyor ve sürüde koyun kalmıyor". Bu metaforu yanlış anlamamak için Mümtazer Türköne şöyle açıklıyor: Koyun sürüsü ekonomiyi temsil ediyor. Yünü, sütü, eti, yağı olmadan halkı doyuramazsınız. Halk, koyunların kaybından yürürlükteki orman kanunlarına rağmen, Karabaş'ı yani iktidarı sorumlu tutabilir.

Şimdi kendimize sormamız gereken can alıcı soru şu: Koyunlar bitince kurtlar ne yapacak?. Cevap: Birbirlerini yiyecekler. Kemal Tahir'in hafızalara kazıdığı tek cümlelik kurt kanununu hatırlayalım: "Kurtlukta düşeni yemek kanunudur". Kaynak, kurt sürüsünün patır patır döküldüğünü, çelik çekirdeğin özgül ağırlığı artarken küçüldüğünü tam da bu kanun yüzünden belirtiyor. Ne yazık ki, Karabaş'ın yılgınlığı, kurt sürüsünde olup bitenleri, kurtların çaresizliğini görmesine engel oluyor. Oysa, ağılda açlıktan bir deri bir kemik kalan sürüyü peşine takıp özgür meralarda hükmünü sürdürebilir. Siyasette her şey birbiriyle bağlantılıdır, ancak bazı şeyler çok daha sıkı bir şekilde birbirine bağlıdır.

Ahmet Şık'ın "seçimle değişen iktidar döneminin kapanması" dediği şey, aslında demokrasiyi esir alan "Ben Gitmem" krizidir. Bu kriz, resmi retorikte "Emri Hak Vaki olana kadar" yani Allah'ın takdiri gerçekleşene kadar sürercesine derinleşiyor, kronikleşiyor ve ekonomik krizle birlikte stagflasyonla eşlik ediyor. Ekonomik rasyonalite, ruh dünyamızda aksayabilir; bir birey için yorgan yakılabilir ancak siyasetin malzemesi gerçeklerdir. Doyuramadığınız halkı yönetemezsiniz. Eğer "Ben Gitmem" krizi açlığa ve sefalete yol açıyorsa, el mecbur paşa paşa gidersiniz. Halkın yoksullaşmasında "Ben Gitmem" ısrarının payı nedir? Kaynakta da belirtildiği gibi, bu soruya "hiç yok" diyen varsa, sonuç balkabağı gibi ortadadır. CHP'nin başına gelenler ve halkımızın CHP gündemlerini sahiplenmemesi, "Ben Gitmem" kararlılığının bir eseridir, CHP'nin marifeti değil. Peki, bu kararlılık ne kadar sürer? Bu sorunun cevabı için yine "Kurt Kanununa" eğilmemiz gerekiyor.

Hüküm sahibi olmanın ağırlığı yadsınamaz; yönetecek koca bir ülkeniz ve bir yığın sorununuz varsa işiniz çok zordur. Neyse ki, elinizde hükmetme araçları vardır ve tereddütler yaşasanız da sonunda sizin dediğiniz oluyor. Mutlak Butlan davasının 8 Eylül'e ertelenmesi, CHP açısından küçük bir krizin sona ermesi anlamına geliyordu. Son bir hafta yükseklerde yaşanan tereddütler ve sonunda bu operasyondan vazgeçilmesi, bazen işin hakikatine ayrıntılardan ulaşılabileceğini gösteriyor. Kılıçdaroğlu'nun mahkeme kararı ile partinin başına geçeceği güvencesini almasaydı bu kadar açılıp dökülüp dökülmeyeceği sorgulanıyor; 3 ay bu gerilimi sürdüremeyeceğine göre, demek ki kuş kafesten kaçtı. Mümtazer Türköne, empati duygunuzu biraz da güç sahiplerine yöneltmemizi istiyor. Asa elinizden alınacak ne yaparsınız? Sımsıkı sarılırsınız. Ancak burada asıl kritik nokta başlıyor: sizden sonrasını, sizden sonra kalacak olanlar derin derin düşünür ve yanınızdan uzaklaşırlar. Çünkü suç işleyerek asayı elinizde tutarsanız, yarın öbür gün yani "emri hak vaki olunca" asa ile bağları kalmayacağı için şerikleriniz hesap vermek zorunda kalacaklar. İşte zirvede yalnızlaşmanın hikmeti budur. İktidar sahibi olmak zor bir iştir.

Hukuka ve halkın iradesine uygun bir şekilde asayı teslim edeceğinizi sözle ve tavırla gösterirseniz, çevrenizdekilerin sizden sonra kullanabilecekleri bir şansı olur. Bir derlenme ve toparlanmaya, kenetlenmeye yol açarsınız. İktidar sahibinin psikolojisi, bu ikili seçenek arasında rüzgar gibi gidip gelir; ölçer, biçer, tartar ve kararını verir. Tıpkı Sezar'ın geri dönüp tereddütler yaşadığı gibi, ihtimaller yavaş yavaş tükenir. Seçimle iktidar değişimi dönemini sona erdirmek ihtimalinin siyasetin gerçekleri arasında eriyip tükenmesi gibi, iktidar sahibi olmak da zor bir iştir. Onun da kendine has bir yılgınlığı vardır. Gördüğünüz gibi, iktidar değişimi için gerçeklere, karamsarların öngörülerinden ziyade, iktidarın kendi psikolojisine eğilmemiz gerekiyor. Bu analiz, bize sadece bir siyasi tablo sunmakla kalmıyor, aynı zamanda gelecekteki olası değişimlerin tohumlarının aslında en tepeden nasıl atılabileceğine dair şok edici bir gerçeği fısıldıyor… İşte asıl büyük soru ve cevabı da tam burada yatıyor: İktidarda kalma ısrarı, eğer halkın açlık ve sefaletine yol açarsa, kurtlar arasındaki iç çatışma ve iktidar sahibinin zirvedeki yalnızlığı kaçınılmaz olarak "Ben Gitmem" kararının sürdürülemez bir noktaya geleceğini ve değişimin kapısının, sanılanın aksine en tepeden açılacağını göstermektedir.