İmamoğlu Cezaevinden Gelen Çağrısıyla Türk Siyasetini Sarsıyor
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'ndan cezaevinden çarpıcı "Terörsüz Türkiye" çağrısı! MHP ve DEM Parti'ye kritik mesajlar gönderen İmamoğlu, siyasi çıkarların ötesinde milletin geleceği için barışçıl bir süreç talep ediyor. Adalet ve demokrasi vurgusuyla...
Türk siyasetinin en kritik anlarından birine tanıklık ediyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu, 23 Mart 2025 tarihinde tutuklanarak cezaevine girmesinin ardından, sosyal medya hesabından yaptığı "Terörsüz Türkiye" açıklamasıyla gündeme bomba gibi düştü. Bu açıklama, sadece siyasi arenada değil, toplumun her kesiminde büyük yankı uyandırırken, Türkiye'nin terörle mücadelesine ve iç barış arayışına yeni bir boyut kazandırdı. Haberin ilerleyen detaylarında, İmamoğlu'nun çağrısının ardındaki derin anlamları ve bu cesur adımın siyasi denklemi nasıl değiştirebileceğini ayrıntılı bir şekilde incelemeye devam edeceğiz.
Ekrem İmamoğlu, mensubu olmaktan gurur duyduğu Cumhuriyet Halk Partisi'nin tarihsel tutarlılığını vurgulayarak sözlerine başladı. İmamoğlu, CHP'nin savaşların, terörün ve terörden beslenenlerin daima karşısında durduğunu, barışın yanında olduğunu ve olmaya devam edeceğini net bir dille ifade etti. "Yurtta barış dünyada barış" ilkesinin kendileri için vazgeçilmez ve ebedi bir prensip olduğunu belirten İmamoğlu, ülkeye büyük bedeller ödeten, binlerce vatandaşın canına mal olan, kahraman ordu, emniyet ve jandarma mensuplarının şehadetine sebep olan terörü reddederken, siyasi mücadelelerinin her anında sivil ve barışçıl siyaseti savunduklarının altını çizdi. İmamoğlu'nun mesajında, SHP'den CHP'ye uzanan yollarının, Türk-Kürt ayrımı yapmaksızın tüm vatandaşların demokratik, adil, müreffeh ve özgür bir hayat yaşaması için yürünmüş bir yol olduğuna vurgu yapıldı. Partinin tarihinin, terörün değil, sivil ve barışçıl siyasetin güçlenmesi yolunda atılan adımlarla dolu olduğu da özellikle belirtildi.
İmamoğlu, bu sebeple, Türkiye'de barış ve huzur ortamının güçlenmesine katkı sağlayacak her girişimin, kendilerinin en doğal şekilde bir aktörü ve koruyucusu olacağı girişimler olduğunu ifade etti. Bunu sadece ana muhalefet olarak değil, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran parti olmanın verdiği göreve sahip çıkarak gerçekleştirdiklerini ve gerçekleştirmeye devam edeceklerini kaydetti. Açıklamasında önemli bir hususun altını net bir biçimde çizdi: Terörün bitmesi adına başlatılan sürecin siyasetçilerden ve partilerden daha büyük olduğunu ve topyekûn milletin geleceği adına, milletle birlikte yapılması gerektiğini belirtti. "Terörsüz ve Demokratik Türkiye" sürecinin ülkenin demokrasi, adalet ve refaha kavuştuğu bir sürece dönüşmesi gerektiğini savunan İmamoğlu, ancak demokrasiyi ve adaleti temel alan bir sürecin geleceğin teminatı olabileceğini vurguladı. Bu sürecin kibirle, dışlayarak, kutuplaştırarak değil; şeffaf, kapsayıcı ve birleştirici bir tutum ve tavır ile yürütülmesi gerektiğini de sözlerine ekledi. Gelişmeleri yakından takip eden pek çok siyasi analist, tıpkı avazturk.com gibi kaynaklarda da belirtildiği üzere, İmamoğlu’nun bu çağrısının siyaset arenasında yeni bir tartışma ve uzlaşma zemini arayışına yol açabileceğini belirtiyor.
Açıklamasında iktidara yönelik de sert eleştiriler yönelten İmamoğlu, yıllardır Türkiye'ye kaos, kriz ve baskı siyaseti uygulayan, milleti ayrıştıran, nefret dilinden sakınmayan ve dönemsel çıkarlarına göre hareket eden iktidarın, ucuz bir siyasetle kendilerini bu sürecin dışında bırakamayacağını ya da milletin duygularını istismar edemeyeceğini dile getirdi. Türkiye'nin birinci partisini yok sayanları, milletin de yok sayacağını belirten İmamoğlu, CHP'yi dışarıda bırakmaya çalışsalar da, Türkiye'nin birinci partisi CHP'nin, devletin kurucu değerlerinin ve geleceğinin en büyük teminatı olarak her sürecin tam merkezinde olduğunu güçlü bir şekilde vurguladı. Bu sözler, iktidar ve muhalefet arasındaki gerilimin sadece şahsına yönelik operasyonlarla değil, ülkenin en temel sorunlarına yaklaşım farklılıklarıyla da derinleştiğini gösteriyor.
Belki de açıklamasının en dikkat çekici bölümü, İmamoğlu'nun "Terörsüz ve Demokratik Türkiye" yolunda DEM Parti'ye ve bu sürecin yolunu açan Milliyetçi Hareket Partisi'ne (MHP) özellikle seslenmesi oldu. İmamoğlu, her iki partiye de "Bu süreci kendi ikballeri ve siyasi çıkarları için bir fırsat olarak gören akıldan kendinizi ayrıştırmalısınız" çağrısında bulundu. Bu çağrı, siyasi partiler arasındaki normalleşme arayışında yeni bir dönüm noktası olabilir. Ana muhalefet partisini; cezaeviyle, operasyonlarla, iftiralarla ve davalarla susturmaya çalışan bir iradenin asla kazanamayacağını belirten İmamoğlu, milletin, tüm dünyaya nam olmuş sabrı, adaleti, vicdanı ve ahlakıyla bu tür müdahalelere cevabını önümüzdeki ilk seçimde sandıkta vereceğini net bir şekilde ifade etti. Bu, adeta cezaevinden yükselen bir meydan okuma ve milletin iradesine olan tam inancın bir göstergesiydi.
Ekrem İmamoğlu'nun vizyonunda, "Terörsüz ve Demokratik Türkiye" yolunda Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) çatısı altında kurulacak komisyonda atılacak adımların, hepimizin ortak iradesiyle gerçekleştiği müddetçe millet tarafından kabul göreceği yer alıyor. Söz konusu komisyonun bu önemli sürece katkı verebilmesinin temel şartının, çalışma usulünün TBMM'de temsil edilen tüm partilerin öneri ve taleplerinin dikkate alınarak çoğulcu bir bakış açısıyla belirlenmesi olduğunu ifade etti. Bu vurgu, çözümün tek bir partinin ya da zümrenin tekelinde olmadığını, aksine geniş bir uzlaşma zemini gerektirdiğini açıkça ortaya koyuyor. İmamoğlu, konuşmasını büyük şair Nazım Hikmet'in "Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim..." dizeleriyle bitirerek, bu topraklarda kardeşçe, özgürce ve onurluca bir yaşamı inşa etmenin zorlu olsa da inançlarının tam, iradelerinin sağlam olduğunu belirtti. Çünkü "bu memleket hepimizin" diyerek sözlerini noktaladı. İmamoğlu'nun cezaevinden yükselen bu tarihi çağrısı, siyasi kutuplaşmanın dorukta olduğu bir dönemde, terörle mücadele ve toplumsal barış konusunda MHP ve DEM Parti'ye eşi benzeri görülmemiş bir ortaklık eli uzatarak, Türkiye siyasetini derinden sarsma ve belki de yeni bir uzlaşma döneminin kapılarını aralama potansiyeli taşıyor!