İmamoğlu Erdoğan'ın Dengelerini Bozdu, İş Dünyası ve Siyasette Beklenmedik Hamleler Geliyor İddiaları
Kaynaklara göre Ekrem İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasi ve ekonomik dengesini ciddi şekilde sarstı. İş dünyasının İmamoğlu'na yöneldiği, erken seçim senaryoları ve hukuki süreçlerdeki dikkat çekici gelişmeler, uzmanlar tarafından masaya yatırılıyo
Son dönemde Türk siyasetindeki hareketlilik, pek çok uzmanın gündeminde yer alıyor. Zanka TV'de yayınlanan bir programda yapılan değerlendirmeler, özellikle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan üzerindeki etkisine ve siyasi dengelerdeki değişimlere odaklanıyor. Kaynakta yer alan bilgilere göre, net bir şekilde İmamoğlu'nun Erdoğan'ın dengesini bozduğu ifade ediliyor. Bu durumun, siyasi, ekonomik, faiz politikaları, erken seçim senaryoları ve hatta Erdoğan'ın gelecekteki cumhurbaşkanlığı adaylığı gibi pek çok alanda etkili olduğu belirtiliyor. Konuşmacılardan biri olan Ferit, Mehdi Abi'nin de daha önce belirttiği gibi, Erdoğan'ın şu anda siyasi tarihinin en korkulu günlerini geçiriyor olabileceğini dile getiriyor. Bu dengenin bozulmasındaki ana etkenin İmamoğlu olduğu vurgulanıyor.
Kaynakta, Erdoğan'ın İmamoğlu'ndan korkmasının nedenleri arasında, İmamoğlu'nun bazı açılardan kendisine benzemesini görmesi olduğu öne sürülüyor. İmamoğlu'nun iletişim tarzı, halkla ilişkisi, medyayı kullanması, gazetecilerle diyaloğu, kendisini sevdirmesi, futbolla ilgisi ve hatta Karadenizli olması gibi özelliklerin Erdoğan'a çok benzediği ve bu durumun Erdoğan'da bir panik yarattığı iddia ediliyor. Faiz kararları ve diğer siyasi hamlelerin bu panik sonucunda alındığı düşünülüyor. Özellikle İmamoğlu'nun tutuklanması veya içeri atılmasının dengeleri daha da bozduğu belirtiliyor. Aksi takdirde, Mehmet Şimşek'in faizleri yavaş yavaş indirdiği ve hükümet için işlerin aslında o kadar da fena gitmediği, kendi ekonomi politikaları çerçevesinde 2026 sonuna kadar belirli bir yere gelinebileceği savunuluyor. Ancak, "19 Mart operasyonu" olarak adlandırılan gelişmenin bu süreci yıktığı ve herkesi mahvettiği ileri sürülüyor. Ülkenin ekonomik durumu da ele alınıyor; 86 milyonluk nüfusun 68 milyonunun yoksulluk sınırının altında yaşadığı ve orta direği olmayan bir ülke olduğu belirtiliyor. Orta direğin olmamasının, ülkenin demokrasiyle yönetilememesinin temel sebebi olduğu vurgulanıyor. Orta direk olmadan hiçbir demokrasinin ayakta kalamayacağı ifade ediliyor.
Ekrem İmamoğlu hakkındaki kulis bilgilerine de yer verilen kaynakta, İmamoğlu'nun neden diğer siyasi rakiplerinden farklı olarak Erdoğan'ı endişelendirdiği tartışılıyor. İmamoğlu'nun AK Parti'ye yakın olduğu ve hatta "beşli çete" olarak adlandırılan grubun içinde olduğu bazı iş adamlarını bile "tavladığı" iddia ediliyor. İş dünyasının yavaş yavaş ülkedeki sorunları görmesi ve Erdoğan'ın düşüşe geçtiğini düşünmesiyle birlikte, kendi çıkarları için yeni gelecek kişiye doğru yanaşabileceği belirtiliyor. Bazı iş adamlarının şimdiden paralarını yurt dışına kaçırdığı, hatta Erdoğan'a yakın isimlerin bile paralarının yurt dışında olduğunun bilindiği dile getiriliyor. Erdoğan'ın daha önce kürsüde "devlet olarak takipteyiz, paraların nereye gittiğini ben biliyorum" dediği hatırlatılıyor. Bazılarının yavaş yavaş İmamoğlu'na doğru kaymaya başlamasıyla Erdoğan'ın dengesinin tamamen bozulduğu ve şu anki operasyonların, hamlelerin bu yüzden yapıldığı düşünülüyor. Kaynakta yer alan görüşe göre, aslında İmamoğlu seçimi çoktan kazanmış, ancak Erdoğan şimdi duruma müdahale etmiş durumda. Tüm bu gelişmeler https://www.avazturk.com'da yakından takip ediliyor.
Tarihi paralellikler de kurulan değerlendirmelerde, Roma İmparatoru Jüstinyanus'un ve Kaligula'nın yönetim tarzlarına değiniliyor. Prokopis'in Roma tarihi eserine atıfta bulunularak, Jüstinyanus'un devleti kendisine sadık iş insanlarını zengin etmek için kullandığı (ihaleler, inşaatlar, saraylar vb.) ve sonra da onların mallarına el koyduğu, hatta onları sürgüne gönderdiği ya da idam ettirdiği anlatılıyor. Bunun sebebinin ise devletten doğrudan kendisine çalması durumunda gelecekte başının belaya gireceği düşüncesi olduğu, bu yüzden önce adamlarını zengin edip sonra mallarını aldığı ifade ediliyor. İş dünyasının, özellikle de servetlerini devlet üzerinden ya da yasa dışı yollarla elde etmiş olanların, tarihi iyi okudukları ve "acaba Jüstinyanus'un yaptıklarını bize de yaparlar mı?" diye endişe duydukları belirtiliyor. Türkiye'den ilk sermaye çıkışının başladığı zamanlarda da bu endişelerin dile getirildiği hatırlatılıyor. Kaynakta, bu durumun iş insanlarının geçmişteki olaylara bakarak servetleri "ayıplı" ise normal düşünceleri olduğu ve bu yüzden onlara kızılmaması gerektiği vurgulanıyor. Canın yongası olan malın tehlikeye girmesi endişesiyle, Türkiye'nin gelecekteki cumhurbaşkanı adayı olarak görülen İmamoğlu'na yanaşmış olabilecekleri düşüncesinin Erdoğan'da da yer bulmuş olabileceği, ancak niyet okumanın mümkün olmadığı belirtiliyor. Bu tür iddialar ve analizler https://www.avazturk.com'da da zaman zaman yer bulmaktadır.
Tüm bu analizlere rağmen, Cumhuriyet Halk Partisi'nin Ekrem İmamoğlu'nun cumhurbaşkanlığı adaylığını açıklama konusunda çok acele ettiği görüşü dile getiriliyor. Yaklaşık 10 hafta kadar önce yapılan bir programda, İmamoğlu henüz özgürken, eğer gidişat böyle devam ederse İmamoğlu'nun hapse attırılacağı, Mansur Yavaş'ın partiye küstürüleceği ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanı adayı olarak ortaya çıkacağı tahmini yapıldığı hatırlatılıyor. Kaynakta, şimdi de CHP'nin yine bir hata yaptığı ve erken seçime (bu senenin Ekim ayında olası) gidilmesi durumunda Ekrem İmamoğlu'nu aday yapamayacağı belirtiliyor. Mansur Yavaş'ın DEM Parti ile kavga etmeye devam etmesi ve Erdoğan'ın DEM Parti'ye halen "mavi boncuk" vermeyi sürdürmesi durumları da değerlendiriliyor. Olası bir erken seçim için "infaz kanununun" neden çıkarılmadığı, neden ertelendiği sorusu gündeme getiriliyor. Bu durum, dolap beygirinin önüne konulan otu yiyebileceğini zannederek yürümesi ve çarkın dönmesi, suyun çıkması benzetmesiyle açıklanıyor; hayvanın otu yiyemeyeceğini bilmediği gibi, burada da bir oyalamanın olduğu ima ediliyor. Bu siyasi "mühendislik" oyunu, 3-4 yıllık, hatta 2027'ye kadar uzanabilecek uzun vadeli bir plan olarak görülüyor.
Erdoğan'ın bir "siyaset mühendisi" olduğu ve toplumu iyi tanıdığı belirtiliyor. Kurduğu oyunun kısa vadeli olmadığı, uzun süreli bir oyun olduğu ifade ediliyor. 2018 seçimlerinin meclis kararıyla yenilenmesi ve Erdoğan'ın bu sayede ikinci kez aday olabilme hakkını kullanması hatırlatılıyor. Ancak Anayasaya göre artık Erdoğan'ın böyle bir hakkının kalmadığı, fakat Türkiye'de Anayasayı dinleyenin olup olmadığı sorusu soruluyor. Ekonomik sorunlar bağlamında, asıl kriterin bu sefer halkın bu taktiği "yiyip yemeyeceği" olduğu vurgulanıyor. Metriks filmindeki mavi hap/kırmızı hap örneği verilerek, halkın hangi hapı seçeceğinin görüleceği belirtiliyor. Erdoğan'ın taktiğinin genellikle aynı olduğu, ancak bu sefer köşeye sıkıştığı için çok sert müdahale ettiği düşünülüyor. Kaynakta, tıpkı iş dünyasında olduğu gibi cemaatleri de kendisine çekmeyi bir şekilde başardığı, özellikle Süleymanlılar cemaati örneği üzerinden anlatılıyor. Erdoğan'ın bu konularda bilgili olduğu ve bu yüzden İmamoğlu'ndan korktuğu, İmamoğlu'nun ise cemaatleri, iş dünyasını ve hatta AK Partilileri bile ikna etmeye başladığı, halkla iletişiminin iyi olduğu, dokunuşları, hitabı, diksiyonu, Karadenizliliği ve Anadoluluğu ile öne çıktığı ifade ediliyor. Bu derinlemesine analizler için https://www.avazturk.com'u ziyaret edebilirsiniz.
Ekrem İmamoğlu'nun siyasi potansiyeli değerlendirilirken, 1990'ların önemli liderlerinden Süleyman Demirel'e benzetiliyor. Kaynakta, 2019 seçimleri öncesinde, seçimler olmadan İmamoğlu için "Süleyman Demirel" denildiği ve Erdoğan'ın da İmamoğlu'nun "ikinci Süleyman Demirel" olduğunun farkında olduğu iddiası ciddiye alınması gereken bir nokta olarak sunuluyor. İmamoğlu'nun hem dindar kesime hem de seküler kesime hitap edebildiği ("dinse din, halk diliyse halk dili, namazsa namaz, niyazsa niyaz" ancak "içki içki de içiyor") ve eşinin Süleyman Demirel'in modern eşi Nazmiye Hanım gibi modern olduğu belirtiliyor. Hatta rahmetli Nazmiye Hanım'ın araba kullandığı, Süleyman Bey'in ise bilmediği örneği veriliyor. Halkın çoban/sürü denilerek aşağılanmaya çalışılan Demirel'i daha çok sevdiği gibi, İmamoğlu'na yapılanların da onu daha sevilir hale getirebileceği yorumu yapılıyor.
Ekrem İmamoğlu'nun diploma konusu da gündeme geliyor. Kaynakta, Danıştay'ın kesinlikle diplomayı iade edeceği konusunda hiçbir endişe veya şüphe olmadığı, bunun kesin olduğu belirtiliyor. Ancak, bu iadenin bir an önce yapılmasının önemli olduğu vurgulanıyor. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel'in bu konuda çok acele ettiği, eğer diploma iadesi gecikir ve bu arada Ekim veya Kasım'a erken seçim kararı alınırsa, cumhurbaşkanı adayının Özgür Özel olabileceği öne sürülüyor. Özgür Özel'in bu süreçte "kritik bir karakter" olduğu ve şartların onu adaylığa doğru götürdüğü düşünülüyor, kendisi "aday olmayacağım" dese bile. Ancak, bu durumla ilgili çok ilginç ve inanılmaz bir ikinci ihtimal de dile getiriliyor: Kemal Kılıçdaroğlu'nun geri dönmesi. Kaynakta konuşmacı, Kılıçdaroğlu'nun mevcut pozisyonu ve adaletsizlik karşısındaki sessizliği nedeniyle büyük bir hayal kırıklığı yaşadığını belirtiyor. Adalet için yüzlerce kilometre yürüyen bir liderin, adaletsizliğin en kötüsü yaşanırken sesinin çıkmamasını, hatta adaletsizliğin bir an önce gerçekleşmesini bekler gibi durmasını eleştiriyor. Bu ve benzeri siyasi yorumları https://www.avazturk.com adresinde bulabilirsiniz.
Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili eleştiriler, partiye olası kayyum atanması meselesi üzerinden de devam ediyor. 30 Haziran'da kayyum atanacağı iddiaları karşısında, Kılıçdaroğlu'na atfedilen "partiyi boş mu bırakalım" şeklindeki bir cevabın inanılmaz derecede ilginç olduğu ve böyle bir cevap olamayacağı ifade ediliyor. Kaynakta, Kılıçdaroğlu'nun 30 Haziran'da mahkemeye gidip, kendisinin genel başkan olduğu kurultayın iptal edilmeye çalışılmasının "ayıp" olduğunu söylemesi gerektiği savunuluyor. Kendisinin 256 oy farkla kazandığı kurultay sonucunun bu şekilde tartışılmasının yanlışlığı vurgulanıyor. Kılıçdaroğlu'nun adının "pavyoncuya" çıkarılması gibi olayların da CHP içinden kaynaklandığı ima ediliyor. Konuşmacı, eğer Kılıçdaroğlu'na vicdansızlık veya haksızlık yapıldıysa ve "sırtımdan hançerlendim" dediyse, eski CHP yönetiminden belgeleriyle bu durumu ortaya koymasını rica ediyor. Gazeteciler olarak bu belgeleri kamuoyuyla paylaşmaya hazır olduklarını, haksızlığa uğradıysa hakkını araması gerektiğini belirtiyor.
Ekrem İmamoğlu ve mesai arkadaşlarının yargılanması konusu da ele alınıyor. Kaynakta net bir şekilde, İmamoğlu ve arkadaşlarının yargılanmalarına karşı olunmadığı, itirazın "tutuklu yargılanmalarına" ve "görevden alınmalarına" olduğu vurgulanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da geçmişte yargılandığı, ancak tutuksuz yargılandığı ve görevinin başında kaldığı hatırlatılıyor. Hatta Erdoğan'a atılan suçun, İmamoğlu'na atılan suçtan daha ağır olduğu iddia ediliyor. Bu adaletsizliği gören Erdoğan'ın sessiz kalmasının yanı sıra, ortada henüz bir iddianame bile yokken İmamoğlu ve mesai arkadaşlarına "hırsız" demesinin çok üzücü olduğu belirtiliyor. Kaynakta konuşmacı, İmamoğlu'nu kişisel olarak savunmadığını, bir kişinin hakkını savunduğunu, İmamoğlu'nu avukatlarının savunması gerektiğini dile getiriyor. Yargılanmasının normal olduğunu, birileri şikayet etmişse savcının bunu ciddiye almak zorunda olduğunu, ancak savcının belge ve kanıt istemesi gerektiğini, kanıt yoksa takipsizlik kararı vermesi gerektiğini ifade ediyor. Savcıların da iyi niyetli olduğu not ediliyor. Herkesin yargılanması gerektiği, ancak tutuksuz yargılanmaları gerektiği tezi tekrarlanıyor.
Geleceğe yönelik dikkat çekici bir tahmin de kaynakta yer alıyor. Seçimlerden sonra, Recep Tayyip Erdoğan'ın dokunulmazlığının kaldırılmasının zor olması nedeniyle belki kendisinin yargılanmayacağı, ancak çocuklarının ve ailesinin ağır ceza mahkemelerinde çok ağır şekilde yargılanacağı öne sürülüyor. Bu durumun not edilmesi gerektiği vurgulanıyor. Yargılanıp yargılanmamasının yargının işi olduğu, ancak tutuksuz yargılanmaları gerektiği düşüncesi bir kez daha dile getiriliyor. Son olarak, İmamoğlu'na bile siyaset yasağı koymaya yönelik girişimlerin olduğu belirtilerek, bunun "ayıp" olduğu yorumu yapılıyor. Tüm bu gelişmeler ve analizler, Türk siyasetinin ne denli çalkantılı ve öngörülmesi zor bir dönemden geçtiğini ortaya koyuyor. Bu tür analizler https://www.avazturk.com gibi platformlarda kamuoyu ile paylaşılmaktadır.