İmamoğlu'na Yönelik Gizemli Hamleler
Ekrem İmamoğlu'na karşı ardı ardına gelen hamleler herkesi şaşkına çevirdi! İptal edilen diploma, tartışmalı davalar ve gözaltı iddiaları... Türkiye siyasetinde neler oluyor? Tüm bu olayların perde arkasını öğrenmek için hemen okuyun!
Türkiye siyaset sahnesindeki sarsıntılı günler, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nu hedef alan peş peşe gelişmelerle daha da hareketlendi. Bu özel haber makalesi, siyasi çevrelerde büyük yankı uyandıran ve milyonlarca vatandaşı endişelendiren son olayları, detaylı analizlerle masaya yatırıyor. Herkesin yakından takip ettiği bu sürecin arka planında nelerin yattığı, gelecekteki siyasi dengeleri nasıl etkileyeceği ve kamuoyunun bu duruma nasıl tepki verdiği gibi kritik sorulara yanıt ararken, makalenin devamında, İmamoğlu'nun siyasi kariyerini derinden etkileyen adımlar ve bunların yaratacağı olası sonuçlar ele alınacak.
Ekrem İmamoğlu'nun siyasi yükselişi, 2019 yerel seçimlerinde yaşanan sıra dışı gelişmelerle doruk noktasına ulaştı. Seçim gecesi, oyların sisteme girişinin durdurulduğu iddiaları gündeme bomba gibi düşerken, İmamoğlu "kazandığımızı biliyorum ama benim devlet adamlığından anladığım şey bana bunu açıklamama müsaade etmiyor" ifadelerini kullanmıştı. Yüksek Seçim Kurulu'na "tarihi görev" çağrısı yapılırken, başlangıçta AK Parti ve Binali Yıldırım'ın kazandığı ilan edilse de, İmamoğlu'nun açıkladığı sayıların YSK Başkanı tarafından da teyit edildiği belirtildi. Seçimlerin iptal edilerek 23 Haziran'da yenilenmesine karar verilmesiyle, "çaldılar" söylemleri yoğunlaştı. Ekrem İmamoğlu'nun "sağdan sola saysalar da öndeyim, yukarıdan aşağı saysalar da öndeyim" ve "her şey çok güzel olacak" sözleri, yeniden yapılan seçimde büyük bir coşku yaratmış, hatta dindar ve muhafazakar gençlerin dahi CHP'ye oy verdiği dile getirilmişti. Bu durum, AK Parti için bir hezimet olarak değerlendirildi ve partinin "şapkasını önüne alıp düşünmesi" gerektiği vurgulandı.
Ancak bu zafer, İmamoğlu'nun önündeki engelleri kaldırmadı; aksine, süreç içinde "topal ördek haline getirilmeye" çalışıldığı iddiaları güçlendi. Cumhurbaşkanlığı'ndan tek bir imza alamadıklarından dış finansman kullanımının engellendiği, Avrupa Yatırım Kalkınma Bankası başkanının bile "niçin imzalamıyorlar" diye şaşkınlıkla sorduğu dile getirildi. Kamu bankalarının İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bir kuruş kredi vermediği belirtilirken, bazı hizmetlerin (kreşler gibi) durdurulması durumunda halkın "bizi haktan mahrum bırakan kim: Erdoğan ve iktidar" diyeceği vurgulandı. İmamoğlu'nun Yüksek Seçim Kurulu üyelerine hakaret ettiği iddiasıyla açılan davada 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası alması ve bu cezanın 2 yılı aşması nedeniyle siyasi yasak uygulanacağı kararı büyük tepki topladı. Meral Akşener, bu kararın arkasında "büyük bir korku" olduğunu belirtirken, İmamoğlu'nun kamuoyuna mal olmuş "vız gelir tırıs gider" ifadesinden dolayı özür dilemesi de dikkat çekiciydi. Bu süreçte yaşanan tüm gelişmeler ve siyasetteki yankıları için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz.
Yaşanan hukuki süreçlerin yanı sıra, Ekrem İmamoğlu'nun siyasi figürü üzerinde yaratılmaya çalışılan algı da dikkat çekiciydi. Özellikle tatil tercihleri üzerinden yoğun eleştirilere maruz kalması ve hatta "Avrupa Parlamentosu'na gidip Türkiye'yi şikayet eden ahmak" olarak nitelendirilmesi, "bu milletin bedelini ödeteceği" tehdidini beraberinde getirmişti. En dikkat çeken adımlardan biri ise İmamoğlu'nun diplomasının İstanbul Üniversitesi tarafından iptal edildiği iddiasıydı. Bu durumun, kendisinin cumhurbaşkanlığı adayı olabilmesi için gerekli bir engelleme olduğu yorumları yapılırken, bu tür adımların "ülkede kazanılmış tüm hakların tehlike altında" olduğunu gösterdiği dile getirildi. Son olarak, İmamoğlu hakkında konuşmaları nedeniyle yeni soruşturmalar başlatıldığı ve "jet hızıyla" hareket edildiği belirtilirken, "Türkiye'yi bir açık hava cezaevine çevirmek istiyorlar" ifadeleriyle durumun ciddiyeti vurgulandı. Hatta Silivri'de tutuklu bulunduğu sırada X (Twitter) hesabına erişim engeli getirildiği dahi iddia edildi.
Bu gelişmeler, altılı masanın cumhurbaşkanı adaylığı sürecinde yaşanan krizi de tetiklemişti. Altılı masanın bir yıl boyunca cumhurbaşkanı adayı konusunda uzlaşamaması, Meral Akşener'in masadan resmen kalktığını açıklamasına ve İyi Parti'nin "ölüm ve sıtma arasında bir tercihe zorlandığına" yönelik beyanlarına yol açmıştı. Akşener'in Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu'na "ateşten bir gömlek giymeyi vazife kıldığı" ve bu vazifenin reddedilemez olduğu yönündeki çağrısı, İmamoğlu ve Yavaş'ın Akşener'i ziyaret etmeleriyle sonuçlanmış, kendilerine cumhurbaşkanı yardımcısı olmaları konusunda öneriler iletilmişti. Bu süreçte Kemal Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanı adaylığı ve seçim sonrası yaşanan tartışmalar da gündeme geldi. Kılıçdaroğlu'nun seçim kaybından sonra eleştirilmesi ve partide değişim rüzgarları eserken Özgür Özel'in genel başkanlığı kazanması, CHP içindeki dinamikleri de kökten değiştirdi.
Muhaliflere yönelik bu baskılar, ülkedeki siyasal rejimin 2016'dan bu yana değiştiği ve bunun bir "sivil darbe" olduğu iddialarını güçlendirdi. Yolsuzluk iddialarının muhalefete yönelik bir algı oluşturma aracı olarak kullanıldığı ancak işe yaramadığı belirtilirken, iktidara yakın isimlerle ilgili ciddi yolsuzluk iddialarının (Melih Gökçek, dezenfektan satan bakan, Yunus Emre Vakfı) soruşturulmadığı da vurgulandı. Genel olarak, "partizanlığın bittiği" ve halkın artık sandıkta oy kullanma hakkını çok iyi kullandığı dile getirilirken, "tek adam rejimi"nin insanlara sadece bu hakkı bıraktığı yorumları yapıldı.
Tüm bu gelişmelerin altında yatan asıl sebep, Ekrem İmamoğlu'nun siyasi bir rakip olarak algılanması ve Erdoğan'ın "onu bir şekilde saf dışı bırakmak istemesi" olarak yorumlanıyor. Kamuoyunda dile getirilenlere göre, alınan kararların arkasında "büyük bir korku" yatmakta, hatta bazıları "Allah'tan korkmuyorlar, İmamoğlu'ndan korktukları kadar" ifadelerini kullanmaktadır. İmamoğlu'na ve diğer muhalif isimlere karşı açılan davaların, bu kişileri susturma ve siyaset sahnesinden uzaklaştırma amacı taşıdığı düşünülüyor. Tüm bu süreç, Türkiye'deki demokrasi için "kara bir sayfa" olarak nitelendirilirken, "milletin iradesinin bir yargı darbesiyle elinden alınmak istendiği" belirtiliyor. Ancak tüm bu baskılara rağmen, İmamoğlu'nun "cesaretimiz tamdır, hakkımız yemedik, hakkımızı yedirmeyeceğiz, ben milletim adına mücadeleye devam edeceğim" sözleri, mücadelesinden vazgeçmeyeceğinin bir göstergesi olarak kabul ediliyor. Türkiye siyasetinin bu kritik dönemeçteki tüm detaylarını ve güncel gelişmeleri takip etmek için mutlaka https://www.avazturk.com adresini ziyaret edin. "Korkuyu tükettik, korku kalmadı bizde" diyerek meydan okuyan Ekrem İmamoğlu'nun kaderi ve bu sürecin Türkiye siyasetine yansımaları, önümüzdeki günlerde çok daha net bir şekilde ortaya çıkacak gibi görünüyor.