İran'ın Kaderi Tartışılıyor: ABD'den Türkiye'ye Kritik Dersler!

İran'ın Kaderi Tartışılıyor: ABD'den Türkiye'ye Kritik Dersler!

ürmüz Boğazı'ndan nükleer silahlara, İran'ın geleceği ve ABD'nin stratejik tartışmaları SÖZCÜ Televizyonu'nda masaya yatırıldı. Uzmanlar, Türkiye'nin savunma ve laiklik konularında alması gereken tarihi dersleri açıkladı.

Orta Doğu'nun stratejik kalbi İran, Hürmüz Boğazı üzerindeki potansiyel tehditleriyle küresel gündemi meşgul etmeye devam ediyor. SÖZCÜ Televizyonu'nda yayınlanan "İran'dan Hürmüz Boğazı Tehdidi! Netanyahu & Trump Teyakkuza Geçti! Erol Mütercimler Anlattı!" başlıklı programda, bölgedeki jeopolitik gerilimler ve Türkiye için çıkarılması gereken hayati dersler detaylıca masaya yatırıldı. Programın yorumcularından Erol Mütercimler, İran'ın Hürmüz Boğazı'nı mayınlama veya kapatma yerine, bu tehdidi sürekli olarak dile getirmesinin stratejik açıdan en doğru adım olduğunu ve bu söylemin tüm dünyayı anında alarma geçirdiğini vurguladı.

ABD'nin İran'a yönelik stratejisi ise kendi içinde farklı senaryolarla tartışılıyor. İran asıllı Amerikalı gazeteci Christiane Amanpour'un aktardığına göre, dönemin ABD Başkanı Trump, İran lideri Ali Hamaney'in öldürülmesini veto etmesinin arkasındaki nedeni şöyle açıklamıştı: "İran rejiminin değişmesini en az Netanyahu kadar ben de istiyorum ama rejim değişmesini İran halkı yapmalıdır ki bu rejimin yerine gelecek olan barışçı rejim kalıcı olsun". Bu çarpıcı açıklama, ABD'nin İran'a yaklaşımındaki ince çizgileri ve uzun vadeli hedeflerini gözler önüne seriyor. Bu gelişmeler ışığında, bağımsız ve derinlemesine haberler için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz.

ABD'nin İran Senaryoları: Parçalanma mı, Rejim Değişikliği mi?

ABD'deki strateji merkezleri, 1990-91 Körfez Savaşı'ndan bu yana İran'ın parçalanması üzerine çeşitli senaryolar üzerinde çalışıyor olsa da, günümüzde bu konuda ikiye bölünmüş durumda. Bir grup İran'ın parçalanmasını savunurken, ikinci ve daha temkinli grup, İran'ın 11 ayrı etnik ve dini kimlikten oluştuğunu belirterek kısa vadede böyle bir parçalanmanın ciddi istikrarsızlıklara yol açabileceği uyarısında bulunuyor. Bu ikinci grup, İran'ın parçalanması konusunun "Genişletilmiş Ortadoğu Projesi" gündeminden neden çıkarılmadığını da sorguluyor. Ancak genel olarak tercih edilen ve ABD için en akılcı bulunan hususun, mevcut rejimin değiştirilmesi ve ortadan kaldırılması olduğu ifade ediliyor. Programda Nevzat'ın (Soyadı belirtilmemiş ancak programdaki diğer önemli katılımcılardan biri olduğu anlaşılıyor) çok doğru bir değerlendirme yaparak mevcut İran rejiminin gücünü, inanılırlığını, güvenilirliğini ve itibarını zaten yitirmiş bir yapı olduğunu belirttiği aktarıldı.

Ancak Erol Mütercimler, tüm bu iç sorunlara rağmen İran halkının vatanlarına olan bağlılığının, her sıkışık anda tahminlerin ötesinde olduğunu özellikle vurguladı. Ülke içinde 1979 devriminde olduğu gibi sokakların yeniden hareketlenip hareketlenemeyeceği ise kritik bir soru işareti. Zira Nevzat'ın sözünü ettiği "üçüncü grup" olarak nitelendirilen Devrim Muhafızları'nın sokakta çok ciddi biçimde şiddet uyguladığı ve ülkenin kendi içinde dahi insansız hava araçlarını (İHA) harekete geçiren gruplar olduğu belirtildi. Türkiye açısından ise, İran'da laik ve seküler bir rejimin oluşmasının büyük bir anlam ifade edeceği ve bölgedeki dengeyi rahatlatacağı düşünülüyor.

Türkiye İçin Kritik Dersler: Savunma Sanayii ve Laiklik İlkesinin Önemi

İran'daki bu gelişmeler ve bölgedeki genel durum, Türkiye için hem askeri hem de siyasal açıdan önemli dersler barındırıyor. Erol Mütercimler'in analizine göre, Orta Doğu'da en çok silah alan ülkeler sıralamasında Suudi Arabistan birinci, İsrail ikinci, Türkiye üçüncü ve İran dördüncü sırada yer alıyor. Türkiye, Kıbrıs Barış Harekatı sırasında yaşadığı dışa bağımlılık krizinden ders çıkararak kendi savunma sanayii gücünü geliştirme yolunda önemli adımlar atmıştı. Ancak Mütercimler, Ergenekon, Balyoz ve askeri casusluk gibi davaların TSK'nın "omurgasını kırmak" anlamına geldiğini ve MİLGEM gibi stratejik projelerin akamete uğratıldığını sert bir dille ifade etti. Bu tür davaların, kendi ülkesinin silahlı kuvvetlerini başka bir devletin silahlı kuvvetlerine tutsak etmek üzere yaptırıldığını ve bu durumun Ümit Hoca'nın da tabiriyle "düşman hukuku" uygulandığını belirtti. Mütercimler, bir devletin kendi savunma gücünü dışarıdaki birtakım ülkelere bağlaması durumunda kaçınılmaz olarak çökeceğinin tartışmasız bir gerçek olduğunu vurguladı. Daha fazla analiz ve haber için https://www.avazturk.com adresini ziyaret etmeyi unutmayın.

Siyasal açıdan ise Erol Mütercimler, İran örneğinin ve hatta Orta Çağ Avrupa'sındaki Katolik dünyasının dahi açıkça gösterdiği üzere, dini referanslı hiçbir rejim ve sistemin gerçek anlamda demokrasi olamayacağını dile getirdi. Mütercimler, bu tür sistemlerde dinin kutsallığının, kişisel veya siyasi çıkarlar doğrultusunda bir "aparat"a dönüştürüldüğünü belirtti. Türkiye'nin laik Cumhuriyet karakterinin son derece kıymetli ve değerli olduğunu vurgulayan Mütercimler, siyasal iktidar mensuplarının, geçmişteki ya da gelecekteki herhangi birinin, dini rejimlere özenmeleri durumunda bunun sonunun nereye varacağını herkesin görmesi gerektiğini söyledi. Bu deneyim, hem siyasetçiler hem diplomatlar hem de silahlı kuvvetler açısından son derece önemli bir uyarı niteliği taşıyor.

Nükleer Silahlanma Endişesi ve Tarihsel Paralellikler: Pehlevi Hanedanı Dersleri

Programda öne çıkan üçüncü önemli konu ise, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan devletlerin nükleer silaha sahip olmasının uluslararası arenada kesinlikle istenmediği gerçeğiydi. Erol Mütercimler, İran'ın bu konudaki geleceğinin ve atacağı adımların yakından takip edildiğini, sonucun ne olacağının ise büyük bir merak konusu olduğunu ifade etti.

Ayrıca, Nevzat'ın bahsettiği Pehlevi hanedanından bir torunun Paris'teki çok masraflı ve şaşaalı düğünü, Erol Mütercimler'e 1979 İran devrimi öncesindeki Şah Rıza Pehlevi ve sarayının önü alınamaz harcamaları ve lüks yaşantısının halkta yarattığı büyük tepkiyi hatırlattı. Mütercimler, o dönemde halkın en çok şikayet ettiği konulardan birinin bu olduğunu ve yeni düğünün de benzer bir algı yaratabileceğini düşündüğünü belirtti. Bu tarihsel paralellik, mevcut İran rejimi veya gelecekteki potansiyel liderler için önemli bir ders niteliği taşıyor: Halkın tepkisini çeken lüks ve şatafatın, rejimlerin sonunu getirebilecek ciddi bir faktör olduğu vurgulandı.

Sonuç: Bölgesel İstikrar ve Türkiye'nin Kritik Rolü

SÖZCÜ Televizyonu'nda yapılan bu kapsamlı analiz, İran'ın iç dinamikleri, ABD'nin stratejik hedefleri ve Orta Doğu'daki silahlanma yarışı hakkında çarpıcı bilgiler sunarken, Türkiye için hayati derslerin altını çizdi. Türkiye'nin bu gelişmelerden çıkaracağı askeri ve siyasi derslerin, ülkenin gelecekteki istikrarı ve bölgesel rolü açısından vazgeçilmez önem taşıdığı bir kez daha anlaşıldı. Özellikle kendi savunma sanayii ve laik Cumhuriyet ilkesinin korunması, Türkiye'nin ulusal güvenliği ve demokratik yapısı için vazgeçilmez unsurlar olarak öne çıkıyor. Bu ve benzeri derinlemesine analizler için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz.