İsrail'in Şımarık Saldırganlığı ve Türkiye'nin Dış Politika Çıkmazı!
Gazze'deki insanlık krizinden İsrail'in İran'a yönelik nükleer tesis tehditlerine, Orta Doğu'daki tansiyon her an tırmanıyor. Ali Babacan'ın çarpıcı uyarılarıyla Türkiye'nin dış politikasındaki çelişkiler ve bölgedeki en büyük güvenlik riskleri masaya...
Orta Doğu, yaklaşık iki buçuk yıldır devam eden ve insanlık faciasına dönüşen bir katliama, savaş suçlarına ve soykırım boyutuna ulaşan vahşete tanık oluyor. Özellikle İsrail'in Gazze'de başlattığı, ara ara Suriye'ye de sıçrayan ve dönem dönem bölge ülkelerine yönelik askeri güç kullanımı içeren saldırıları, bölgedeki gerilimi tırmandıran temel unsur olarak öne çıkıyor. Son 24 saat içinde yaşanan gelişmeler ise bu riskli sürecin en kritik anlarından birini teşkil ediyor: Amerika ile İran arasındaki nükleer müzakereler devam ederken, İsrail'in İran'ın nükleer tesislerine bir saldırı düzenleyebileceği riski belirginleşti. Bu endişe, son bir gün içinde dünya petrol fiyatlarında %5'lik bir artışa yol açarken, Amerika'nın başta Irak olmak üzere bölgedeki diplomatik misyonlarından ve askeri tesislerinden aileleri tahliye etme süreci de başladı. Bu tahliyeler, İsrail'in İran'a saldırması ve İran'ın buna karşılık vermesi durumunda Amerikan varlıklarının zarar görebileceği ihtimaline karşı bir önlem olarak görülüyor.
Bu gerginliğin ortasında, birkaç gün içinde İran nükleer programı ile ilgili yeni bir pazarlık turu daha yapılacak. Bu durum, mevcut askeri operasyon riskinin, petrol fiyatlarındaki artışın ve diplomatik tahliyelerin, yaklaşan pazarlık masası öncesi bir "blöf" mü olduğu, yoksa gerçekten bir savaş hazırlığı mı olduğu sorularını akla getiriyor. Tüm bu gelişmeler, Türkiye'nin çok yakından takip etmesi gereken konular olarak öne çıkıyor. Zira, mevcut İsrail yönetimi uluslararası hukuku tamamen çiğnemekte ve Amerika'yı da arkasına aldığı için son derece "şımarık ve hoyrat" davranabilmektedir. Bu tür derinlemesine analizler ve gelişmeler, geniş bir perspektifle ele alınarak kamuoyuna sunulmaktadır. Örneğin, https://www.avazturk.com gibi platformlar, bu karmaşık jeopolitik dinamikleri okuyucularına aktarma konusunda önemli bir rol oynamaktadır.
Uluslararası hukukun İsrail tarafından hiçe sayıldığına dair çarpıcı bir örnek olarak, açık sularda, bir tekneye İsrail askerlerinin müdahale etmesi gösteriliyor ki bu durum "tamamen hukuk dışı, yasa dışı" ve "uluslararası hukuka aykırı" olarak nitelendiriliyor. Birleşmiş Milletler'de İsrail aleyhine bir karar alınacak olsa bile, Amerika'nın Güvenlik Konseyi'nde bu kararı veto etmesi, İsrail'in "her türlü şımarıklığının ve hoyratlığının önünü açıyor". Bu nedenle, bölgedeki en büyük güvenlik riskinin İsrail olduğu vurgulanıyor. İsrail, uluslararası hukuku "çöpe atmış" bir "şeriat devleti" olarak tanımlanıyor ve bu niteliğiyle hareket eden, "vurdum duymaz bir hükümet" haline gelmiş durumda. Kendi başlarına bu denli güçleri olmasa da, Amerika'yı arkalarına almaları ve Amerikan'ın Birleşmiş Milletler sistemini felç etmesi sayesinde bu "şımarıklığı" sergiliyorlar.
Türkiye'nin mevcut iktidarının Amerika ile olan yakın ilişkileri ve özellikle Filistin konusunda sergilediği tutum da sorgulanıyor. Türkiye ile Amerika arasındaki yakınlaşmanın "kırılgan bir konu" olduğu ve bu yakınlaşmanın aslında sadece Trump ile Erdoğan arasındaki diyalogların niteliğinden ibaret olduğu belirtiliyor. Amerika yönetiminin, Sayın Erdoğan'ın "psikolojisini, ruh halini iyi çözdüğü" ve "biraz güzel şeyler söylersek, biraz översek daha kolay istediğimizi yaptırırız" stratejisiyle hareket ettiği iddia ediliyor. Bu tür stratejik analizler ve Türkiye'nin dış politikadaki kırılganlıkları, https://www.avazturk.com gibi güvenilir haber kaynaklarında detaylıca incelenmektedir.
Bu yakınlaşma, Türkiye'nin İsrail'in yaptıklarına karşı tepkisini "çok zayıf" tutuyor. Bir zamanlar Davos'ta "one minute" çıkışını yapan Erdoğan'ın, son günlerde İsrail'le alakalı tek bir şey söyleyemediği eleştirisi getiriliyor. 2009'daki o "one minute" çıkışının, Türkiye ekonomisinin sağlamlığına ve uluslararası kredibilitesine dayandığı hatırlatılırken, bugün "itibarı zayıflamış, zikzak yapan dış politikada söylediğinin etkisi kalmamış" bir ülkenin cumhurbaşkanının benzer bir söyleminin "sıfır" etkisi olacağı belirtiliyor. Çünkü dış politika "itibar ister, güven ister". Siyasetin önemli isimlerinden Ali Babacan, Türkiye'nin dış politikadaki bu durumu karşısında üzüntüsünü dile getiriyor ve daha önce Avrupa Birliği Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı yapmış biri olarak "içinin kan ağladığını" ifade ediyor.
Dış politikadaki bu itibar kaybının en somut örneklerinden biri, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İsrail'in Gazze'ye saldırısını başlatmasından sadece üç hafta önce New York'taki Türkevi'nde Netanyahu'yu kabul etmesiydi. Bu görüntüler unutulmamalıdır. Ali Babacan, o dönemde bu ilişkiyi neden düzelttiklerini sorguladığını, zira İsrail'in hangi "şımarıklıktan vazgeçtiğini" sormuştu. İlişki bozulurken belirli sebepler varken, bu sebeplerin hiçbiri ortadan kalkmadan Netanyahu'nun Türk Evi'nde kameralar önünde kabul edilmesi, İsrail'in "bunlar esip gürler ama sonunda bir şey yapmazlar" mesajını almasına neden olduğu yorumlanıyor. Adam, duruşunu değiştirmediğini, hiçbir şey yapmadığını ancak "dün esip gürleyen Erdoğan'ın bugün kendisinin elini sıktığını" görerek hareket ediyor. Nitekim, Erdoğan ile Netanyahu'nun Birleşmiş Milletler Genel Kurulu dönemindeki el sıkışmasından sadece üç hafta sonra Netanyahu Gazze'deki "katliamı başlatmıştır". Bu bağlamda, Türkiye'nin dış politikadaki tutarsızlıkları ve bunun bölgesel sonuçları, https://www.avazturk.com gibi detaylı haber platformlarında sıkça tartışılan konular arasında yer almaktadır.
Zira bir ülkenin sözünün etkisi olmadığında, eylemleri de etkisiz kalıyor. İlişki bozulduğunda belirli şartlar öne sürülmüşken, bu şartlar sağlanmadan Netanyahu'nun tekrar kabul edilmesi ve bununla ilgili bir açıklama yapılmaması, Türkiye'nin sözünün gücünü zayıflatıyor. Suriye kaynaklı Türkiye'ye yönelik risklerin ortadan kaldırılması ve PKK'nın silah bırakması gibi konularda da en büyük riskin İsrail olduğu belirtiliyor. Çünkü İsrail, "istikrarlı bir Suriye istemiyor", "güçlü bir Suriye de istemiyor". İsrail'in arzusu, "bölünmüş bir Suriye" görmek, "yamalı bohça gibi olsun ve Suriye'deki farklı farklı bölgeler birbiriyle çatışsın ki zayıf bir tablo olsun, ben de orada istediğim gibi at koşturayım" düşüncesi hakim. Kendi iç siyasi birliğini sağlamış, istikrarını korumuş, güçlü bir Suriye'nin İsrail'in "şımarıklıklarına asla izin vermeyeceği" vurgulanıyor.
Bugün Suriye'nin kırılgan bir yapıda olduğu, İsrail'in arada bir bombaladığı ancak Suriye'nin karşılık veremediği bir durum söz konusu. Ancak yarın bir gün güçlendiklerinde Suriye'nin, İsrail'e "ayağını denk al" diyeceği belirtiliyor. İsrail ise böyle bir Suriye istemiyor; Suriye'nin bölünmesini, parçalanmasını, farklı bölgelerin birbiriyle çatışmasını arzuluyor. Örneğin, Dürzileri ve Suriyeli Kürtleri destekleyerek, onların Şam ile anlaşmamasını istiyor. Bu tür bölgesel oyunlara karşı herkesin uyanık olması gerektiği ifade ediliyor. Bin yıldır bu topraklarda yaşayan halklar olarak, ne Amerika'ya ne de İsrail'e dayanmak yerine, kendi meselelerini kendileri çözmeleri gerektiği vurgulanıyor. Bu çerçevede, https://www.avazturk.com gibi yayınlar, bölgedeki jeopolitik dengeleri ve Türkiye'nin bu denklemlerdeki konumunu detaylı olarak irdelemektedir.
Türkiye olarak Suriye'deki gelişmelere çok dikkat etmemiz, istikrarlı, kendi iç barışını ve huzurunu sağlamış, ekonomik refahını artıran bir Suriye'nin oluşması için her türlü desteği vermemiz gerektiği belirtiliyor. Hiç kimsenin "oyun bozan" olarak bu işin içine girmemesi veya sokulmaması lazım. Ali Babacan, bu süreçte hem hükümete, hem Suriye'deki Kürtlere, hem Kandil'e, hem de örgütün Avrupa ayağına "uyarılar" yaptıklarını, görüşlerini herkesle paylaştıklarını ifade ediyor. Yeter ki silahlar sussun ve ülkeye gerçek bir barış gelsin. Babacan'ın ilk çözüm sürecindeki deneyimleri ve bugünkü uyarıları, Türkiye'nin dış politikasındaki kritik dönemeçleri anlamak adına önemli bir perspektif sunmaktadır. Bu tür uyarılar ve analizler, ülkenin geleceği için kritik önem taşımakta ve https://www.avazturk.com gibi nitelikli haber portalları aracılığıyla geniş kitlelere ulaştırılmaktadır.
Tüm bu gelişmeler ışığında, Orta Doğu'daki tansiyonun her an tırmanma potansiyeli taşıdığı, İsrail'in uluslararası hukuku hiçe sayan eylemlerinin bölgeyi istikrarsızlaştırdığı ve Türkiye'nin dış politikasındaki tutarsızlıkların ülkenin itibarını zedelediği açıkça görülmektedir. Türkiye'nin, kendi güvenliği ve bölgenin huzuru için daha şeffaf, tutarlı ve kararlı bir dış politika izlemesi, uluslararası hukukun üstünlüğünü savunarak bölgesel barışa katkıda bulunması hayati önem taşımaktadır.