İstanbul'daki LeMan Saldırısı, "İç Cepheyi Güçlendirme" Provası Mıydı?
İstanbul'daki LeMan dergisi saldırısı ve sonrasında yaşananlar, bir dergi baskınından öte, iktidarın "iç cepheyi güçlendirme" stratejisinin ürkütücü bir provası olarak yorumlanıyor. Polis seyirci kalırken, Bakan'ın tartışmalı hamleleri ve karikatür etrafı
Değerli okuyucularımız, bugün sizlere aktaracağımız haber, sıradan bir dergi baskınından çok daha fazlasını barındırıyor; kamuoyunu derinden sarsan LeMan dergisi saldırısı ve sonrasında yaşananlar, Türkiye'nin siyasi geleceğine dair çarpıcı ipuçları sunarken, bazı kesimlerce "iç cepheyi güçlendirme" adı altında atılan adımların tehlikeli bir provası olarak değerlendiriliyor. Bu gelişmelerin tüm detaylarını sizler için masaya yatırıyoruz ve yaşananların ardındaki gerçekleri ortaya çıkarmak için konuya derinlemesine dalmaya devam edeceğiz.
İstanbul'un göbeğinde, Pazartesi gecesi yaşanan LeMan dergisi binasına yönelik saldırı, sivil toplum ve ifade özgürlüğü çevrelerinde büyük yankı uyandırdı. Mehmet Yılmaz'ın ifadelerine göre, bu saldırının Madımak Oteli katliamına benzer bir faciaya dönüşmemesi, polisin başarısından değil, yalnızca şanstan kaynaklanmış olabilir. Zira, İstanbul'da vatandaşın güvenliğini sağlamakla yükümlü olan polis güçleri, tıpkı 32 yıl önceki Sivas olaylarında olduğu gibi "seyirci" pozisyonunda kalmıştır. Bu durum, daha üç ay önce sakince dağılan bir miting alanından dönenleri dahi coplayıp döven, gözaltına alan, yine üç gün önce Kadıköy'de TİP toplantısını basıp 40 küsur kişiyi ters kelepçeyle gözaltına alan aynı polis gücünün, saldırganlar karşısındaki bu şaşırtıcı "pasifliğini" daha da dikkat çekici hale getirmektedir. Saldırgan grup, İçişleri Bakanı'nın "lütfen dağılın" şeklindeki kibar uyarısına rağmen, çevredeki kimsenin malına ve canına kastetmeden gösteri yapmak isteyen LGBTİQ+ bireyler söz konusu olduğunda polisin sergilediği "nezaketten" eser kalmadığını düşündürürcesine, "dergiyi bastım, camını kırdım; can da veririz, can da alırız" diyerek böbürlenen birinin elini kolunu sallayarak oradan ayrılmasına göz yumulduğunu göstermektedir. Mehmet Yılmaz, polisin bu olayda saldırganın yanında yer aldığını saklamaya bile gerek duymadığını belirtiyor.
Saldırının ardından ortaya çıkan bir diğer şok edici detay ise İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın LeMan çalışanlarının gözaltına alındığı anların videolarını sosyal medyadan paylaşması oldu. Mehmet Yılmaz'a göre, bu eylem zanlıların kişilik haklarına tecavüzden başka bir şey değildir. Yılmaz, derginin grafikeri, çizeri ve sorumlu müdürünün yere yatırılıp, sırtına basılarak ters kelepçeyle gözaltına alınmasının, kendilerini gözaltına almaya gelen polise direnmeyen kişiler için "açık bir kötü muamele görüntüsü" olduğunu vurguluyor. Üstelik bu "kötü muameleyi" denetlemesi gereken Bakan'ın, bu görüntüleri "yakalandılar" vurgusuyla sosyal medyadan yayması, Yılmaz tarafından şiddetle eleştirilmektedir. Zira bu videoların amacı zanlıların direnip direnmediğini ve polisin sınır aşıp aşmadığını savcı ve hâkimin görmesidir, haber bültenlerinde veya sosyal medyada yayınlanması değil. Bakan'ın aynı zamanda LeMan'ın "Peygamber tasviri içermediğini, dini değerleri aşağılamak bir yana İsrail katliamlarına işaret ederek mazlum Müslümanların haklılığını vurguladığını" duyurduğu karikatürü "alçaklık" olarak tanımlaması, kendisinin bakanlıktan çıkıp adeta hem savcı hem de hâkim konumuna geçtiği algısını güçlendirmektedir. Mehmet Yılmaz, hakkında mahkûmiyet kararı bulunmayan kişileri suçluymuş gibi teşhir etmenin ülkede bir cezası olmadığını ve bunu İçişleri Bakanı gibi bir makamın yapmasının yanına kâr kalacağını bildiğini belirtiyor. Bu tutumun rejimin karakterini de açıkça ortaya koyduğunu vurgulayan Yılmaz, böylesi bir durumun medeni memleketler için iftihar edilecek bir durum olmadığını dile getiriyor. Bu ve benzeri haberleri daha geniş bir perspektiften okumak için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz.
Peki, tüm bu gerilimin fitilini ateşleyen karikatür neydi? LeMan dergisi, yaptığı açıklamada, çizimin Hazreti Muhammed'i eleştiren veya kötüleyen bir tasvir içermediğini, dini değerleri aşağılamaktan ziyade İsrail katliamlarına işaret ederek mazlum Müslümanların haklılığını vurguladığını duyurmuştu. Mehmet Yılmaz da karikatürün iddia edildiği gibi peygamber eleştirisi içermediğini ve "sıradan bir çizim" olduğunu belirtiyor. Ancak, sosyal medyada birileri insanları kışkırtmak adına, karikatürün peygamber tasviri içerdiği yönünde bir karar almış ve yetkili yetkisiz birçok ağız, karikatüre yönelik kınama mesajları yayınlamıştır. Mehmet Yılmaz, "cahil insanların dini duygularının tahrik edilmesinin son derece kolay, ancak sonuçlarının kestirilmesinin o kadar kolay olmadığını" ifade ediyor. Hatta Charlie Hebdo katliamını protesto yürüyüşüne katılmış Davutoğlu ve hapisteki İmamoğlu gibi isimlerin dahi karikatürü görmeden kınama mesajı yayınlaması, yaşanan kutuplaşmanın ve "dinci provokatörlerin kışkırttığı kitlelere şirin görünme çabası"nın boyutlarını gözler önüne seriyor. Bu durum, liderliğin, tahrik edilmiş kitlelerin kuyruğuna takılmamakla ortaya çıktığı gerçeğini bir kez daha hatırlatmaktadır.
Mehmet Yılmaz'ın analizine göre, tüm bu olaylar, MHP Genel Başkanı'nın "iç cepheyi güçlendirmekten" söz etmesinden bu yana farklı bir anlam kazanan bir çağrının provası niteliğindedir. Başlangıçta "demokratik uzlaşma zeminini geliştirmek" olarak algılanan bu çağrı, aslında çok daha derin bir anlama sahiptir. Yılmaz, birisi bir "cepheden" söz ediyorsa, kaçınılmaz olarak bir "düşmandan" da bahsediyor olması gerektiğini, düşman yoksa cepheye de gerek kalmayacağını belirtiyor. Nitekim, İstanbul'un seçilmiş belediye başkanlarından Ümit Özdağ'a, Ayşe Barım'dan Can Atalay'a, Osman Kavala'dan Fatih Altaylı'ya kadar birçok isme uygulanan "düşman hukuku"nun nedeni de tam olarak budur.
İşte tam da bu noktada, Mehmet Yılmaz, memleketimizi yönetmekle sorumlu koalisyonun siyaset tarzının temelini ifşa ediyor: Vatandaşları kamplara bölüp, birbirine düşman ederek, kendileri için güvenli bir "cephe" yaratma çabası. Yılmaz'a göre, bu "cephede" onlarla birlikte olabilmenin tek koşulu ise oldukça net: Muhalefet etmeyeceksiniz! Demokrasi talebinde bulunmayacaksınız. Size gösterilen sınırın içinde kalacak, dışına çıkmaya teşebbüs etmeyeceksiniz. Hele de iktidara alternatif oluşturmaya hiç kalkışmayacaksınız. "İç cepheyi güçlendirelim" derken kastedilen şey tam olarak budur. Ve Mehmet Yılmaz, Pazartesi gecesi İstanbul'da yaşanan LeMan saldırısının, bu tehlikeli "iç cepheyi güçlendirme" stratejisinin bir provası olduğunu açıkça ifade ediyor. Bu olay, yalnızca bir dergi baskını değil, aynı zamanda iktidarın gelecekteki hamlelerine dair ürkütücü bir sinyal ve toplumdaki kutuplaşmanın yeni, daha şiddetli aşamalarına geçişin bir habercisi olabilir.