Kaybeden siz olursunuz, Türkiye olur, Ümmet olur!

Tırmanan terör olayları ve PKK’nın meclis uzantısı HDP’lilerin devlete ve haliyle millete meydan okurcasına, canlı bombalar dahil, teröristlerin taziyelerinde boy gösterdiği bir dönemde, sayın Cumhurbaşkanı’nın, milletvekili dokunulmazlığı zırhı altında her türlü pervasızlığı sergileyenlere dair “meclisin derhal gereğini yapması” çağrısı, hepimizin yüreğine su serpmişti.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın duruşuna binaen, 14 yıldır kesintisiz desteklediğimiz siyasi iktidarın, onun Kurucu Genel Başkanı ve Devletin başının bu çağrısına “amasız fakatsız” kulak vereceğini beklerken, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun PKK’lılarla başlayan dokunulmazlık tartışmasını 506 dosyaya yayması sükut-u hayale uğratmıştı bizi. Çünkü öne sürülen teklif, süreci uzatabilecek, başta şehit ve gazi yakınları olmak üzere toplumun kahir ekseriyetinin yüreğinde yaralar açabilecek bir teklifti.

Bu minval üzerine, mesleki sorumluluk ve duygusal beklentilerimizin tesiriyle, bu çağrıyı eleştirdik. Nihayetinde kimse layüsel de değildi.

Başbakan’ın süreci uzatacağından endişe ettiğimiz teklifini, AK Parti içerisinde hem de etkili yetkili konumlarda olan kimi vekillerin, AK Parti’ye yakın medyada kalem oynatan gazeteciler ve her söylediği parti politikası gibi algılanan ekran yüzlerinin, dokunulmazlıklar konusundaki çekinceleri ve yeni bir süreç çabaları ile bir arada okuduğumuzda, gösterdiğimiz tepkinin dozu da yükseldi haliyle.

Haksız mıydık? Asla…

Bir kısmı geçmişteki sürecin Akil heyeti içinde bulunan kimi de o sürecin ana aktörlüğüne soyunanların, sayın Cumhurbaşkanı’nın “Çözüm Sürecini Kürt Sorunu parantezine hapsedenlerin niyeti başkaydı” ifadelerindeki niyetlerinin getirdiği nokta belliydi ülkeyi. Süreçteki rollerini, örgütün re-organizasyon ve şehirlerde silah ve mühimmatla patlayıcı stoklamasına adayan bu aklı evvellerin, tepki gösterilmeyen yeni bir süreç hevesleriyle dokunulmazlıklar konusundaki çekincelerinin nazar-ı itibara alındığını görmek, yaralayıcıydı.

Her gün gelen şehitler, bu şehadetlerin müsebbibi örgütü alkışlayan terör sevicilerin küstahlıkları karşısında dokunulmazlıklar konusunda bir dakika bile kaybedilmemesi gerektiğini düşünmek ve buna inanmak kadar doğal bir şey yoktu.

İşte ne olduysa bu inanç ve psikoloji içerisinde dile getirdiğimiz eleştirilerden sonra oldu.

Kimileri iyi niyetli olarak, bu eleştirilerimizi doğru bulmadıklarını ifade ettiler. Bizim eleştirirken kendimizde gördüğümüz hakkı onlardan esirgememiz enaniyet olurdu; bu bağlamda eleştirilere hoşgörüyle yaklaştık.

İTİBAR SUİKASTÇISI, NARGİLE MÜPTELASI FİNGİRDEKLER

Ama öyle bir grup türedi ki; aslında yeni de türemedi, zaten vardı: Bu eleştirilerimiz üzerine akıllara ziyan senaryolar uydurup bizleri itibarsızlaştırma operasyonu başlattılar.

Eleştiri getirenlerin kimine Paralelci yaftası yapıştırdılar. Bu yaftanın tutmayacağına inandıklarına kripto yakıştırmasını geciktirmediler.

Benim gibi Paralel veya kripto çamurunun hiç tutmayacağını bildiklerine ise, “terörle mücadelede zafiyet var gösterip, darbeye zemin hazırlama algısı oluşturma” ithamında bulundular.

Kurdukları cümle, müptelası oldukları nargile şişeleri kadar olmasa da epeyce süslüydü tabi…

Takıldıkları lüks kafelerde fingirdeştikleri kadar albenisi de vardı cümlenin, hakkını yemeyelim!

Alladı pulladılar bu algıyı…

3-5 yüz bin lira mukabilinde yürüttükleri Dava Adamlığı edasıyla, 3-5 kuruş nemalandırdıkları kurşun askerlerini de organize ettiler üzerimize salmak için.

Olur bu dedik… Nihayetinde, attığı twit başına para alan bir klavye şövalyesinin, 14 yıldır hiçbir maddi karşılık beklemeden, üstelik çoluğunun çocuğunun rızkını bu dava için harcamaktan zerre imtina etmeyenleri anlamasını beklemek mümkün de değildi.

Ama işi bizim dışımıza çıkardılar, olayın seyrini değiştirdiler pervasızca.

Bu rant akbabalarının, bizim şahsımızda rahatsız oldukları kitle, AK Parti’ye destek veren ve gerçek vatanseverlerden oluşan Ülkücülerdi. Hatta DM gruplarında, “bunlar Turancı tayfa, ciddi bir oranları var” denildiğini bile duyar olduk. Doğru, ciddi bir orandı bu tayfa. 1 Kasım seçimlerinde AK Parti’ye tek başına iktidar olacak çoğunluğu getirecek kadar ciddi bir orandı.

Sadece oy değildi elbette Ülkücülerin katkıları…

EN ZOR DÖNEMLERDE GELEN SALDIRILARA KARŞI CANLI KALKAN OLDULAR

Mesela bu klavye şövalyesi ve ağababalarının, günlerce karılarının etekleri altına saklandığı 17-25 Aralık Darbe girişiminde, İstanbul Emniyeti’nde sayın Cumhurbaşkanı’nın ailesine yönelen Darbeci Polislere karşı “Bizim cesedimizi çiğnemeden buradan çıkamazsınız” diye kendini siper edecek kadar büyük katkısı vardı.

Bir ölüm kalım savaşına dönüşen HSYK seçimlerinde, Fetullahçı tayfanın hayal kırıklığına uğramasında da onlar ön saftaydı.

Fetullahçıların bürokrasiden temizlenmesi yönünde en cesur adımları atan, AK Parti içerisinde örgüte yönelik en sert çıkışlara imza atanlar da o siyasi geleneğin mensuplarıydı.

Olası bir Başkanlık referandumunda ve olası bir Başkanlık seçiminde, sonucu doğrudan etkileyecek olan da bunlardı. Çünkü MHP’nin mensubu oldukları ideolojiyle uzaktan yakından ilgisinin olmadığının farkında, o ideolojinin vücut bulduğu tek siyasi kişiliğin Recep Tayyip Erdoğan olduğunun idrakindeydiler.

NEREYE KADAR BU PERVASIZLIK!

Yukarıda işaret ettiğim klavye şövalyesini besleyen sakat aklın, 17-25’te o kahraman duruşu sergileyenlere terfi bile ver(dir)mediğini, darmadağın ettiğini bilseler de, ideolojilerinin vücut bulduğu o siyasi kişiliğin arkasında dim dik durmaktan vazgeçmediler.

HSYK seçimlerinde sonucu belirleyecek en kritik kitle olmalarına karşın, sonradan giydikleri okuyucu, yazıcı, Hakyolcu gibi gömleklerle itibar gören Fetullahçılar kadar bile itibar görmediklerinde de vazgeçmediler desteklemekten.

Ne kadar İslamcı kamuflajına bürünmüş Kürtçü ve Pensilvanya müdavimi gazeteci varsa hepsinin ekranları parsellediği bir dönemde, “biz neden yokuz” diye hayıflanma gereği bile duymadan desteklemeye devam ettiler.

Peki nereye kadar?

Nereye kadar sabredilecek bu ötekileştirme, başkalaştırma ve üç-beş zibidi eliyle yürütülen itibar suikastlerine?

Elinde silahla devlete meydan okuyanları kazanma adına verilen tavizler ve pozitif ayrımcılık bir kenarda dururken, en zor günlerinde silahları olmaktan zerre kadar imtina etmemiş bu kitleye tahammülsüzlüğe ne kadar tahammül edilebilir?

Dost acı söyler! Dost acı söyler ama doğru söyler. Ve buradan açık ve alenen söylüyorum ki; bu gidiş gidiş değil; tek başına kalmanız yakındır beyler.

Hiçbir menfaat beklemeden vatan için Devlet için bugün Erdoğan hareketinin dinamizmi, saldırılar karşısındaki canlı kalkanı olmayı göze alanları, yarın bir başkasının beş kuruş fazla vermesi durumunda satmaya müsait nargile müptelası hafif meşrep klavye şövalyeleri ve onların kurşun askerlerinin mengenesine teslim etmeyin.

O mengene o kitleyi öğütemez, o kitle bir tek kişi de kalsa o mengeneyi çevirenlerin başına geçirir; ama kaybeden siz yani AK Parti olur, AK Parti kaybedince de Türkiye kaybeder, Ümmet kaybeder…

Kalın sağlıcakla…

Önceki ve Sonraki Yazılar