Mangal Partisi'nden Türkiye'nin Yeni Kaderine!

Mangal Partisi'nden Türkiye'nin Yeni Kaderine!

Irak'ın Süleymaniye kentinde düzenlenen o esrarengiz silah yakma töreni, Türk siyasetinin en derin sır perdesini araladı. ABD'den iktidar partisine, terör örgütü liderlerinden muhalefet temsilcilerine uzanan bu şaşırtıcı gelişmeler zinciri, Türkiye'nin...

Geçtiğimiz cuma günü Irak’ın Süleymaniye kentindeki Jasena dağı eteklerinde tüm dünyanın nefesini tutarak izlediği o "müsamere", aslında çok daha büyük bir siyasi oyunun yalnızca başlangıcıydı. Gözlerimizin önünde sergilenen bu esrarengiz silah yakma töreninin perde arkasında Türkiye’nin yakın geleceğini şekillendirecek sarsıcı gelişmelerin sinyalleri vardı ve okumaya devam ettikçe tüm bu olaylar zincirinin ne kadar derin ve karmaşık olduğunu şaşkınlıkla fark edeceksiniz.

Olay, KCK eş başkanı ve başına 29 milyon TL ödül konulan Bese Hozat, kod adlı Hülya Oran’ın liderliğindeki 15’i kadın, 15’i erkek olmak üzere toplam 30 teröristin, silahları ve kemerleriyle birlikte tek sıra halinde, zılgıt ve alkış tufanı arasında alana inmesiyle başladı. Türkiye’den ve dünyanın çeşitli ülkelerinden yaklaşık 250 davetlinin huzurunda gerçekleşen bu olayda, teröristler meydanda kurulu içi odunla dolu madeni bir kazana teker teker silah ve kemerlerini bıraktılar. Ardından Bese Hozat kazanın içindeki odunları tutuşturdu ve silahlar cayır cayır yanarken, önce misafirler, birkaç saat sonra da biz Türk halkı bu manzarayı izledik. Yalnızca yarım saat süren bu tören öncesinde bir de "zafer manifestosu" okunduğu bilgisi geldi. Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ’ın bu müsamereye "Mangal partisi!" adını vermesiyle olay, hafızalara kazınan bir simgeye dönüştü.

Peki, bu görüntüler neden tüm ülkeyi şaşırttı? Çünkü o gün ve sonrasında iktidar medyası ve Cumhur İttifakı kadroları adeta bir bayram havasındaydı, pek keyifli ve coşkuluydu. Öyle ki, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, "PKK’nın kurucu önderi sözünü tuttu" açıklamasıyla Dem Partili Ahmet Türk ve Pervin Buldan’ı telefonla arayarak kutladığı duyuldu. Silahların neden yakıldığı, niçin balistik incelemelerinin bile yapılmadığı gibi sorular havada uçuşurken, bu durum Türkiye'nin siyasi gidişatını merak edenlerin yakından takip ettiği bir gelişme olarak https://www.avazturk.com gibi haber portallarında da geniş yankı buldu ve kafalardaki soru işaretlerini artırdı. Yaklaşık dört ay süreceği ve MİT ile Silahlı Kuvvetler gözetiminde devam edeceği bilgileri varken, böylesine hızlı bir "silah bırakma" görüntüsünün arkasındaki asıl niyet o an için anlaşılamamıştı.

Ancak bu bilinmezlik, yalnızca bir gün sürdü. Asıl büyük sır perdesi, ertesi gün aralandı. Müsamerenin ardından iktidar partisi sözcüsü Ömer Çelik’ten ve tabii iktidar kalemlerinden AKP’li Cumhurbaşkanı’nın cumartesi günü yapacağı "Tarihi konuşma" öne çıkarılmaya başlandı. Neydi acaba? Genel af mı geliyordu? Yoksa daha fazlası mı vardı? Cumartesi günü Kızılcahamam Kampının açılış konuşmasını yapan Cumhurbaşkanı gerçekten de tarihi bir konuşma yaptı ve aynen şöyle dedi: "AK Parti, MHP, DEM Parti biz en azından üçlü olarak bu yolda yürümeye karar verdik!". Bu açıklama, akıllara son genel seçimde CHP’ye montaj videolarla atılmaya çalışılan "PKK ile ittifak" iftiralarını ve DEM ile "kent uzlaşısı" suçlamasıyla aylardır içeride olan belediye başkanlarını getirdi. Eh, yeni ittifakın hayırlı olup olmayacağını elbette önümüzdeki süreç gösterecek. Cumhurbaşkanı’nın sözleri, perde arkasında neler konuşulduğuna, hangi konularda nasıl görüş birliğine varıldığına dair çarpıcı işaretler veriyor ve kendi deyişiyle "ardına kadar kapı açıyor".

Tüm bu manzarayı daha da karmaşık hale getiren bir diğer önemli gelişme ise ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın cuma günkü "müsamere" sonrası pek sevinçli açıklamalar yapmasıydı. Barrack’ın önceki gün New York’ta kurduğu şu cümle ise açıkçası kaygı uyandırıcı: "SDG’ye devlet kurma borcumuz yok!". SDG’nin PYD ve YPG’nin çatı kuruluşu işlevi gördüğünü, farklı bir ifadeyle PKK uzantılarını gözden ırak tutma cambazlığı olarak nitelendirilebileceğini düşünürsek, Barrack’ın bu sözleri rahatlatmaktan ziyade epey kaygı verici geldi.

Peki, bu "yeni ittifak" söylemine Dem Parti’nin yanıtı ne oldu? Açıkçası biraz "kaygan" bir yanıt geldi. DEM Parti İmralı heyeti üyesi TBMM Başkanvekili Pervin Buldan bakın ne yanıt verdi: "Yanlış bir yere çekilmesin. Bu ittifak süreç ittifakıdır. Başka bir ittifak olarak algılanmamalı kesinlikle. Herkesin çizgisi ve gittiği yol bellidir…". Cumhurbaşkanı’nın açıkça "AK Parti, MHP, Dem biz üçlü olarak bu yolda yürümeye karar verdik" demesine rağmen, Pervin Hanım "yanlış anlaşılmamalı" diye söze başlayıp sonrasında "Ben açıkça konuşmayı çok değerli ve kıymetli buluyorum, çok olumlu, kapsayıcı, sahiplenici" dedi mi, dedi.

Tüm bu gelişmeler zinciri, Türkiye’nin önümüzdeki süreçte çok zorlu engeller, tuzaklar ve kritik oyunlarla sınanacağının açık bir işareti olarak duruyor. Süleymaniye’de yakılan o silahlar, sıradan bir "müsamere" değil; Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni siyasi yol haritasının ilk işaret fişeğiydi. Silahların balistik incelemelerinin yapılmamasının gizemi, Devlet Bahçeli’nin kutlaması, ABD’nin sevinçli tutumu ve Cumhurbaşkanı’nın "üçlü ittifak" ilanıyla birleşince, asıl büyük sır perdesinin aralandığı ortaya çıktı: Türkiye, "terörsüz Türkiye" söylemleriyle birlikte, daha önce 'terör örgütü uzantısı' olarak lanse edilen bir partiyle açıkça ittifak kuruyor ve bu ittifakın, anayasayı değiştirmeyi bile içeren, kapsamlı bir siyasi yeniden yapılanmanın kapılarını ardına kadar açtığı sinyalleri veriliyor. Bu durum, bir yandan CHP’yi "gömme" tasarısı adım adım dayatılırken, diğer tarafta "terörsüz Türkiye" laflarının ayaklarının yere değip değmediği sorusunu gündeme getiriyor. Ülkenin kaderini belirleyecek bu yeni dönemin, ne gibi sürprizlere ve zorluklara gebe olduğunu ise zaman gösterecek.