Milyonların Bağışladığı Kanlar Üzerinden 'Kan Pazarlığı' Yapıldığı İddiası!

Milyonların Bağışladığı Kanlar Üzerinden 'Kan Pazarlığı' Yapıldığı İddiası!

Depremde çadır satmasıyla gündeme gelen Kızılay'da şimdi de 'kan pazarlığı' skandalı patladı! Milyonların hayat kurtarmak için verdiği kanların parayla satıldığı iddiası ortalığı karıştırdı.

Türk halkının hafızasında en zor zamanların yardım eli, en çaresiz anların umut ışığı olarak yer etmiş olan Kızılay, ne yazık ki son yıllarda adını taşıdığı o ulvi misyonla değil, birbiri ardına patlak veren skandallarla anılıyor. Hafızalardan silinmeyen deprem sabahı çadır satmasıyla kamuoyu vicdanında derin bir yara açan kurum, şimdi de en temel ve en kutsal varlık sebebi olan "kan" üzerinden yürütüldüğü iddia edilen şok edici bir "pazarlıkla" gündemin merkezinde. Bu, bir idari usulsüzlüğün çok ötesinde, vatandaşın karşılıksız ve hayat kurtarma umuduyla damarlarından verdiği kanın, bir ticari meta gibi alınıp satıldığına dair, vicdanları kanatan bir iddiadır.

Bu haberin ilerleyen satırlarında, bu şok edici 'kan pazarlığı' iddiasının ardındaki sistemi, Kızılay'ın bu ticareti hangi yasal kılıf altında yürüttüğünü ve bir ünite kanın hastaya ulaşana kadar nasıl binlerce liralık bir faturaya dönüştüğünü tüm detaylarıyla okuyacaksınız. Bu, sadece bir kurumun itibarını değil, aynı zamanda bir toplumun en temel güven dinamiklerini sarsan bir skandalın anatomisidir. Okumaya devam ettikçe, gönüllülük esasıyla bağışlanan kanın, soğuk ve acımasız bir pazarın nesnesi haline nasıl geldiğine tanıklık edeceksiniz.

İddiaların merkezinde, Kızılay'ın vatandaşlardan "ücretsiz" ve "gönüllülük esasıyla" topladığı kanı, özel hastanelere fahiş fiyatlarla satması yatıyor. Ancak bu satış, doğrudan "kan satışı" olarak değil, "hizmet bedeli" adı altında yasal bir kılıfa büründürülüyor. Araştırmacı gazetecilerin ve muhalefet milletvekillerinin ortaya çıkardığı belgelere göre, Kızılay, bağış olarak aldığı bir ünite kan için özel hastanelere binlerce lirayı bulan faturalar kesiyor. Bu bedel; kanın test edilmesi, işlenmesi, torbalanması ve lojistiği gibi gerekçelerle "maliyet" olarak gösteriliyor.

Ancak skandalı "pazarlık" boyutuna taşıyan asıl iddia, bu "hizmet bedeli"nin sabit bir tarife üzerinden değil, hastanenin büyüklüğüne ve pazarlık gücüne göre değişmesi. İddiaya göre Kızılay, büyük ve zincir özel hastanelerle masaya oturarak adeta bir "kan pazarlığı" yapıyor ve yıllık kan alım kotalarına göre özel iskontolar ve fiyatlandırmalar uyguluyor. Bu durum, "hizmet bedeli" adı altında alınan paranın bir maliyetten çok, bir kâr marjı içerdiğine dair şüpheleri güçlendiriyor.

Sonuçta olan ise yine vatandaşa oluyor. Özel hastaneler, Kızılay'a ödedikleri bu binlerce liralık "hizmet bedeli"ni, "kan temini ücreti" veya benzer kalemler altında katlayarak hasta faturalarına yansıtıyor. Böylece, bir vatandaşın hayat kurtarmak için ücretsiz olarak bağışladığı kan, bir başka vatandaşın önüne binlerce liralık bir borç olarak çıkıyor.

Kızılay yönetimi ise iddiaları reddederek, alınan ücretlerin Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu'nun (SGK) belirlediği yasal tarifeler olduğunu ve kanın güvenli bir şekilde hastaya ulaştırılması için gereken operasyonel maliyetleri karşıladığını savunuyor. Ancak bu savunma, "gönüllülük" ve "karşılıksız yardım" ilkeleri üzerine kurulu 156 yıllık bir kurumun, en temel varlık sebebi olan kan üzerinden ticari bir faaliyet yürütmesi ve bu süreçte "pazarlık" yaptığı iddiaları karşısında kamuoyu vicdanını tatmin etmekten çok uzak kalıyor. Bu skandal, Kızılay'ın sadece ticari bir şirket gibi mi, yoksa bir yardım kurumu gibi mi yönetilmesi gerektiği sorusunu bir kez daha acı bir şekilde gündeme getirdi.