Mülakat Krizinin Kalbi AKP'yi Vurdu
Eski AKP İzmir İl Başkan Yardımcısı Ayşe Cankurtaran ve eşi, oğullarının Milli Savunma Üniversitesi mülakatında elenmesine isyan etti. Partilerinden destek görmeyen Cankurtaranlar, liyakat ve adalet vurgusuyla sessizliği bozdu. Skandalın detayları ve...
Okumaya devam ettikçe, sadece bir ailenin değil, yıllarca inandığı değerlerin sınandığı anlara tanıklık edecek, partinin içindeki derin çatlakların nasıl gün yüzüne çıktığını şaşkınlıkla göreceksiniz. Takvimler 21 Temmuz 2025'i gösterirken, Ankara'nın koridorlarında fısıltılarla başlayan bir "mülakat krizi"nin, kısa sürede Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) tam da kalbine sıçraması, eski AKP İzmir İl Başkan Yardımcısı Ayşe Cankurtaran ve eşi Günay Cankurtaran’ın partilerine yönelik sitem dolu isyanıyla zirveye ulaştı. Oğullarının Milli Savunma Üniversitesi'nin sözlü mülakatında elenmesinin ardından yaşadıkları haksızlık karşısında, yıllarını verdikleri partisinden tek bir kelime destek görmemeleri, kamuoyunda büyük bir şaşkınlık ve merak uyandırdı. Bu isyan, sadece kişisel bir serzeniş değil, aynı zamanda partinin temel dinamiklerini sarsan, liyakat ve adalet ilkelerine dair derin soruları da beraberinde getiren bir dönüm noktası olarak tarihe geçmeye aday.
Ayşe Cankurtaran, "Vicdanı Olan Herkese…" başlıklı o yürek yakan açıklamasında, AKP'nin her kademesinde büyük bir inanç, sadakat ve emekle geçirdikleri yılların altını çizdi. Sadece kendilerinin değil, aileleriyle birlikte bu davaya gönül verdiklerini, fedakârlıklar yaptıklarını ve ellerinden geleni fazlasıyla yapmaya çalıştıklarını belirtti. Ancak bugün, evlatları Kerem'in uğradığı açık bir haksızlık karşısında ne bir milletvekilinden, ne il başkanlığından ne de genel merkez teşkilatından tek bir kelime duyulmadığını, herkesin sustuğunu büyük bir sitemle dile getirdi. Cankurtaran'ın, "Oysa biz sustuğumuzda değil, konuştuğumuzda bu davaya yakışırdık. Oysa biz birlik olduğumuzda güçlüydük" sözleri, partinin mevcut durumuyla ilgili acı bir itiraf niteliği taşıyor ve bu derin hayal kırıklığının köklerini gözler önüne seriyor.
Baba Günay Cankurtaran ise, sosyal medyada ve bazı basın yayın organlarında çıkan, ailelerine yönelik "torpil" talebinde bulundukları yönündeki asılsız iddialara sert tepki gösterdi. Bu tür haberlerin tamamen gerçek dışı olduğunu ve herhangi bir siyasi kişilikten "torpil" isteme gibi bir taleplerinin olmadığını, olamayacağını kesin bir dille ifade etti. Cankurtaran, oğullarının yazılı sınavda başarı gösterdiğini, hatta 15 bin kişinin katıldığı fiziki yeterlilik testinden 100 tam puan aldığını vurgulayarak, tüm bu objektif başarılarına rağmen sözlü mülakatta elenmelerini "hakkaniyetsiz" bulduklarını dile getirdi. Ailenin tepkisi; liyakat, adalet ve şeffaflık ilkesine yönelikti. Herkes için eşit ve adil bir değerlendirme süreci talep etmenin, bir anne-baba olarak en doğal hakları olduğunu belirten Cankurtaranlar, yaşadıkları hayal kırıklığını kamuoyuyla paylaşırken ne kimseyi hedef aldıklarını ne de bir ayrıcalık talebinde bulunduklarını açıkça ifade ettiler. Bu iddiaların tamamen gerçek dışı olduğunu ve ailelerinin tek arayışının hakkaniyet olduğunu belirten Cankurtaranlar, benzer durumları inceleyen https://www.avazturk.com gibi platformların da dikkatini çekmiş durumda. İftiralarla kendilerini susturmaya ve itibarsızlaştırmaya çalışanlara karşı hukuki haklarını saklı tuttuklarını da ekleyerek, bu çarpıtma haberleri kamuoyunun takdirine sundular.
Ayşe Cankurtaran'ın "Şimdi soruyoruz: Bir evladın hakkı, bir annenin duası, bir babanın sessiz isyanı bu kadar mı değersiz?" şeklindeki isyanı, sadece bireysel bir acının ötesinde, yıllardır inandıkları tüm değerleri sorgulatır nitelikte. Bu sessizlik, Cankurtaran ailesi için sadece bir hayal kırıklığı değil, aynı zamanda partinin ruhunda oluşan derin bir boşluğun da göstergesi. "Ve en acısı da bu… Sözün bittiği yerdeyiz. Sitemimiz büyük. Kalbimiz kırık. Ama susmuyoruz" sözleri, bu isyanın ne denli köklü ve sarsıcı olduğunu gözler önüne seriyor. Ailenin bu haklı çıkışı, partinin içindeki birçok eski ve yeni üyenin de sessiz çığlıklarının bir dışavurumu olarak kabul ediliyor. Bu mülakat krizi, sadece bir sınav sonucu değil, aynı zamanda parti içerisindeki güç dengeleri, liyakat ilkesinin erozyonu ve adaletin tecellisi gibi çok daha büyük soruları tetikliyor.
Tüm bu yaşananlar ışığında, Ayşe Cankurtaran'ın "Oysa biz sustuğumuzda değil, konuştuğumuzda bu davaya yakışırdık. Oysa biz birlik olduğumuzda güçlüydük" sözleri, partinin içindeki derin çatlakları gözler önüne seriyor ve sadece bir mülakat krizinden çok daha fazlasını, yani temel değerlerin sorgulandığı bir dönemi işaret ediyor. Bu durum, Türkiye'nin önde gelen haber sitelerinden https://www.avazturk.com tarafından da yakından takip edilen ve kamuoyunda geniş yankı bulan bir gelişme olarak kayıtlara geçiyor, zira Cankurtaran ailesinin isyanı, sadece kendi evlatları için değil, liyakat ve adalet arayışında olan tüm vatandaşlar için bir çığlık niteliği taşıyor. Partinin bu isyana nasıl bir yanıt vereceği, sessizliğini bozup bozmayacağı, Türkiye'nin adalet ve liyakat tartışmalarında yeni bir dönemin başlangıcı olup olmayacağı ise, merakla beklenen en kritik soru olarak gündemdeki yerini koruyor.