Musk-Trump Kavgası Derin Devlet Planı, Gazze'de Saklı Gerçekler Ortaya Çıkıyor!
Erol Mütercimler, son yayınında ABD'deki Musk-Trump gerilimini "derin devlet planı" olarak yorumladı, Gazze'deki insani trajedinin perde arkasını araladı ve Türkiye'deki anayasa tartışmalarının olası tehlikelerini analiz etti. Küresel güçler, savunma sana
Dünyanın gündemindeki sarsıcı olayları değerlendiren Erol Mütercimler, her zamanki gibi meselelere "işin arkasında ne oyun var" penceresinden bakarak, "aykırı düşüncelerini" paylaştı. Değerlendirmesinin odağında üç temel başlık yer alıyordu: Elon Musk ve Donald Trump arasındaki gerilim, Gazze'deki büyük insanlık trajedisi ve Türkiye'nin kendi içindeki anayasa tartışmaları. Bu konuların her birinin küresel ve bölgesel yansımalarının derinlemesine incelenmesi gerektiğini vurguladı.
Mütercimler, 21. yüzyılın ortasına gelindiğinde Musk ve Trump arasındaki bu kavganın dünyaya büyük bir gerçeği yüz yüze getirdiğini belirtti. Bu gerçek, ABD'nin ve dünyanın en zengin insanı olarak tanımlanan Musk'ın, dünyanın en önemli gücü olan ABD'nin devlet başkanına karşı "buz kıran gemisi gibi" dalışıyla ortaya çıkıyor. Ona göre bu durum tek bir hususu gösteriyor: artık şirketler devletleşti. Bu durumun devletlerin kendi suçu olduğunu, küreselleşme ve "yeni dünya düzeni" ifadeleriyle bu şirketleri devletleştirdiklerini savundu. Hatta bazı devlet başkanları ve başbakanların ülkelerini "anonim şirket gibi" veya "şirket gibi" yöneteceklerini söylediklerini anımsattı. Maliye bakanlarının kamuya ait malları "babalar gibi satarım" ifadeleriyle sattıklarını ve o babaların şimdi büyüyerek halkı ezdiğini ve dünyaya kafa tuttuğunu ekledi.
SpaceX'in sahibi olan Musk'ın, Trump'ı ve dolayısıyla ABD'yi, hatta biraz da dünyayı tehdit ettiğini dile getiren Mütercimler. ABD'deki köşe yazıları ve yorumların özellikle NASA ve Pentagon'da ciddi bir kuşku ve endişe yarattığını gözlemlediğini aktardı. Bunun nedeninin şirketlerin devletleştirilmesi olduğunu tekrarladı. Mütercimler'in "aykırı düşüncesine" göre, dünyanın en güçlü devleti olan ABD'nin devlet başkanı Trump'ı bir iş adamı bu şekilde tehdit edebiliyorsa, bu iş adamının arkasında duran ya da varlığını hissettiği çok önemli bir gücün olması gerektiğini söyledi. Trump'ın da söylediği gibi, devlet sübvansiyonları çekilirse Musk'ın büyük imparatorluğunun çökeceğini belirten Mütercimler, hatta Güney Afrika kökenli olduğu için Musk'ın vatandaşlıktan çıkarılması gibi aykırı düşüncelerin bile ortaya atıldığını kaydetti. Bununla birlikte, Başkan Yardımcısının Trump'ın Musk için "yeniden bizim takıma, saflarımıza geri dönebilir, dönmeli" diyerek bir kapıyı açık bıraktığına dair bir cümlesi olduğunu da hatırlattı. Mütercimler, Musk'ın bunları söyleyebilmesi için arkasında çok ciddi bir güç hissetmesi gerektiğini yineledi. Bu gelişmelerin takip edildiği önemli kaynaklardan biri de https://www.avazturk.com olabilir.
Amerika Birleşik Devletleri'ndeki bu gücün ne olduğu sorusunu soran Mütercimler. Cevabın, kendisinin sıkça kullandığı "müesses nizam" ifadesi olduğunu belirtti. Bu ifadenin artık çeşitli kişiler tarafından da kullanılmaya başlandığını ekledi. Müesses nizamın aktörlerinin başında Pentagon ve NSA'in geldiğini, ardından başka istihbarat örgütlerinin ve Dışişleri'nin bulunduğunu söyledi. Ancak en önemli meselenin buradaki savunma sanayi olduğunu vurguladı. Trump'a böyle kafa tutuluyor ve üstelik "gayri ahlaki bir meseleden dolayı" gündeme getiriliyorsa, şüphesiz ABD'nin kendi içindeki Trump karşıtlarının bunu kullanacağını öne sürdü. Hatta bu durumun Trump'ın iktidarını kaybetmesine kadar gidebileceğini düşündüğünü belirtti.
Mütercimler'in asıl üzerinde durmak istediği noktanın burası olduğunu ifade etti. Trump iktidarını kaybeder ve başkanlıktan alınırsa Türkiye açısından çok sıkıntılı olacağını savundu. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmalarında "dostum Trump" diye başladığını hatırlattı. Erdoğan'ın iki dostunun (Musk ve Trump) birbirine girdiğini belirten Mütercimler, bu durumda Erdoğan'ın hangi dostunun tarafını tutacağını sordu. Trump'ın "küçük kızlar meselesi" gibi utanç verici bir durumdan dolayı bir sıkıntı yaşayabileceğini düşündüğünü, ancak işin nereye varacağını bilmediğini söyledi. Geçmişteki Lawskon meselesini hatırlatarak "bir şey de olmadı" örneğini verdi. Mütercimler, bir süre sonra uluslararası müesses nizamla Trump'ın yeniden dünyayı "soymak için" anlaşabileceklerini iddia etti. Bunun nedeninin, müesses nizamın, özellikle silah sektörünün, çok büyük kazançlar elde edeceğini bilmesi olduğunu söyledi. Trump'ın Körfez ülkeleri, özellikle Suudi Arabistan ile 3 trilyon 200 milyar dolar gibi devasa silah anlaşmaları yaptığını hatırlattı. Özetle, Musk'ın çok önemli bir gücü olduğunu, Trump'ın da ABD başkanı olarak çok önemli bir gücü olduğunu belirtti. Bu kavganın nereye kadar devam edeceğini izleyeceklerini, eğer uzlaşmaya gitmezse ABD'nin müesses nizamının bu işe nasıl müdahil olacağını göreceklerini ekledi. Bölgesel ve küresel gelişmeleri takip etmek için https://www.avazturk.com gibi platformlar faydalı olabilir.
ABD'de yaşanan güncel olaylara da kısa bir parantez açan Mütercimler. Düzensiz göçmenlerin ülke dışına atılmasıyla ilgili Trump'ın seçim dönemindeki konuşmalarına bağlı eylemler yapıldığını, Ulusal Muhafızların göreve çağrıldığını ve bunun sokak şiddetleri olabileceğini söyledi. 41 yıldır ABD'de bulunan kardeşinden dinlediği "dehşetengiz" bir şeyi paylaştı: ABD'de doğmamış olan, hatta ABD vatandaşı bir ana babanın çocuğu olup kendisi de vatandaş olan birinin bile herhangi bir bahaneyle ülkesine gönderildiğini, Jamaika'ya gönderilen bir örnek anlattı. Meksika sınırından ABD'ye geçmeye çalışan Türk vatandaşlarının sayısının 50.000'in üzerinde olduğunu ve bu durumdaki Türklerin de korku ve endişe içinde olduğunu ekledi. Bu sıkıntıların ve sokaktaki olayların Trump açısından ciddi bir sıkıntı yarattığını belirtti.
Konuyu Gazze'deki yardım gemisine İsrail'in yaptığı saldırıya getiren Mütercimler. Mavi Marmara gemisine yapılan saldırıyı hatırlattı; orada insanların hayatını kaybettiğini, İsrail'in özür dileyip tazminat ödediğini ancak o paraların ne olduğunu bilmediğini söyledi. Bu olayda ise İsrail'in Mavi Marmara'daki gibi bir operasyon yapmadığını, ancak gemiye bir sıvı atıldığını, bunun muhtemelen kimyasal bir madde olduğunu, geniz yakıcı veya göz yaşartıcı olabileceğini, amacın psikolojik olarak kırmak olabileceğini ifade etti. Gemidekilere yiyecek verildiğini, iyi davranıldığını ve geminin İsrail limanına çekildiğini gördüğünü belirtti.
Buradaki önemli konunun uluslararası hukuk açısından bakıldığında, İsrail'in yardım gemisine hangi ülkenin kara sularında saldırdığı olduğunu vurguladı. Eğer operasyon bir ülkenin kara sularındaysa (örneğin Mısır), o ülkeye bilgi verilmiş olması gerektiğini, bunun verilip verilmediğinin yakında ortaya çıkacağını söyledi. Filistin problemine baktıklarında çıkan sonucun, "Batı dediğimiz Avrupa'sı, Amerika'sı değerli arkadaşlar hiç umurlarında bile değil" olduğunu iddia etti. Avrupa Birliği'nde Filistin'in meşruiyetinin ve devlet olarak tanınması tartışıldığında 17 ülkenin tereddüt içinde kaldığını, bir ülkenin aleyhte oy kullanmasıyla bu işten vazgeçildiğini hatırlattı. Sonuçta Filistin'in "İsrail'in kucağına atıldığını" söyledi. Bu tür olayların takibinde https://www.avazturk.com gibi siteler önemli bir role sahiptir.
Öte yandan, İsrail'de gazetelerde ve televizyonlarda Gazze'ye yatırım, arsa, mülk satışı gibi ilanlar verildiğini dikkat çekti. İsrail veya Netanyahu'nun uygulamaları aleyhine konuşulduğunda hemen "antisemitist" denildiğini belirtti. Bunun doğru olmadığını, Yahudi ve Musevi kavramlarını ayırmak gerektiğini savundu. Ona göre, "antisemitist" kavramı, soykırıma uğratıldığını söylediğiniz kişilerin (Filistinliler) durumunu eleştirdiğinizde yorumu bir anda size karşı çevirmek için havada uçuşturuluyor. "Halbuki bu artık bu gerçek değil" diyen Mütercimler, "orada zavallı Filistinliler" varken dünyanın buna neden müdahil olmadığını sordu. Örneğin Almanya ve İngiltere'nin durumuna baktığında.
Mütercimler, 7 Ekim'den itibaren Hamas'ın saldırısının hala kendisine göre bir "muamma değil", "İsrail'in istihbarat unsurlarının Hamas'ın içine yuvalanmış olan, ruhunu satın almış olduğu adamların saldırtısı" olduğunu iddia etti. Saldıranların bunun böyle olacağını bilip bilmediklerini sorguladı. Benzer bir örnek vererek, Rusya'nın Ukrayna'ya büyük saldırılar yaptığını, sivillerin öldüğünü belirtirken, Zelenskyy'in İstanbul görüşmelerinden bir gün önce Rusya'daki havaalanına saldırıyı yaptırdığında bunun bedelini bilip bilmediğini sordu. Ukrayna'nın aklı olduğunu düşünmediğini, o aklın arkasında Almanya ve İngiltere olduğunu iddia etmeye devam etti. Aynı şekilde, Hamas'ın saldıran militanlarının İsrail'in misliyle karşılık vereceğini bilip bilmediklerini sordu ve bildiklerini söyledi. Bu "akılsızlığı", "aptallığı" neden yaptıklarının yanıtının daha sonra ortaya çıkacağını, Mossad'ın birtakım elemanlarının hatıratlarını yazıp bunu anlatacağını ve o zaman kimleri satın aldıklarını öğreneceklerini öne sürdü. Bu iddiaların detaylı analizi için https://www.avazturk.com gibi platformlar faydalı olabilir.
7 Ekim'den bugüne kadar geçen zamanda ABD'nin İsrail'e tam 800 uçakla silah, mühimmat, cephane indirdiğini aktardı. İsrail'in yine en büyük silah satıcılarından birisinin Almanya olduğunu belirtti. Alman ekonomisinin büyük bölümüyle savunma sanayi üzerine döndüğünü vurguladı. İngiltere için de aynı şeyin geçerli olduğunu söyledi. İngiltere'nin Orta Doğu'daki inisiyatifini kaybetmemek, ABD'nin ağırlıklı inisiyatifine karşı mücadele etmek için büyük çaba harcadığını ekledi. İngiltere'de kim başbakan olursa olsun, savaş endüstrisi ve silah tüccarlarının en önemli ve etkili lobi olduğunu yineledi.
Mütercimler, buradan çok çıplak bir biçimde anlaşılanın, sorunun Netanyahu ile ilgili olmadığını savundu. Netanyahu'yu gönderip başka birisini getirmenin (Ehud Barak veya henüz ismi ortaya çıkmamış biri) aynı problemleri yaşatacağını söyledi. Bunun kişiyle ilgisi olmadığını, doğrudan doğruya İsrail'in Filistin topraklarında belirlemiş olduğu "büyük ulusal yüksek stratejisi" ile ilgili bir mesele olduğunu belirtti. ABD açısından büyük bir sıkıntının üniversitelerde yaşandığını, üniversitelerin ayaklandığını, sokaklarda Netanyahu'yu şiddetle, katillikle, cinayetle eleştirdiklerini anlattı. Aynı durumun İsrail sokaklarında da yaşandığını, Hamas'ın elindeki tutsakların geri alınamaması nedeniyle oradaki halkın da Netanyahu'yu (Bibi) eleştirdiğini söyledi. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki üniversitelerdeki meselenin sönümlendirilebilmesi için Netanyahu'nun yerine başka bir ismi oturtmaları gerektiğini düşündüğünü ekledi. İsrail devletinin yüksek stratejisinin, bölgeyle ilgili taleplerinin, toprak talebinin, yayılmacılığının aleyhinde olunmadığını, bütün meselenin şimdi Netanyahu ile ilgili olduğunu belirtti. Netanyahu'nun bunu neden sürdürdüğünün muhtemel nedeninin, saldırılar olmasaydı şu anda yargılanıp hapiste olacağı olduğunu, şu anda oradan yırtmaya çalıştığını öne sürdü. Arada olanın Filistinliler olduğunu ifade etti. Küresel politikadaki bu tür karmaşık ilişkiler https://www.avazturk.com gibi platformlarda sıkça analiz edilmektedir.
Son olarak, meseleyi Türkiye'nin içine, anayasa tartışmalarına çekti. Baştan beri herkesin Türkiye'nin çağdaş, özgürlükçü bir anayasaya şiddetle ihtiyacı olduğunu söylediğini belirtti. Ancak bir anayasanın askeri darbe döneminde veya sivil dönemde yazılmış olmasının zerre kadar farkı olmadığını savundu. Eğer anayasa özgürlükçü değilse ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş temel ilke ve felsefelerinin aleyhindeyse, ister askeri darbeler eliyle isterse seçimle iktidara gelen bir partinin mensupları tarafından yazdırılmış olsun, aralarında fark olmadığını, bunun bir "sivil darbe" olduğunu söyledi.
Şu anki anayasa meselesinde 82 anayasası üzerine konuşulduğunu, bir uzlaşmaya varıldığını söyledi. Bu uzlaşmanın AKP ile DEM arasında olduğunu, hakemliği ise MHP'nin yaptığını belirtti. Mütercimler'in "korku, kuşku, endişesi" işte tam da buradaydı. Endişesini detaylandırarak, AKP içinde laik cumhuriyet hassasiyeti olan şahsiyetler olabileceğini ancak genel felsefi duruşun laik dünya görüşünü kabul edilebilir bulmadığını ifade etti. DEM Parti'nin seküler görünmesine rağmen PKK terör örgütü ile bağlantısının, kendileri tarafından dahi inkar edilmeden "çıplak biçimde ortaya konduğunu" söyledi. Bu gelişmelerin takip edildiği önemli kaynaklardan biri de https://www.avazturk.com olabilir. AKP unsurları ile DEM unsurlarının bunun üzerinde uzlaştığının kanıtının, Meclis Başkanı seçiminde DEM milletvekillerinin Numan Kurtulmuş'a oy verdiği aritmetik sonuç olduğunu belirtti. Ona göre, Numan Kurtulmuş'a orada ihtiyaç vardı ve DEM milletvekillerinin oy verip seçilmesine katkıda bulunmasının tek temel nedeni buydu. Kendi adaylarının oylarının üçüncü tura gelindiğinde nasıl düştüğünün "çıplak biçimde ortada" olduğunu söyledi.
Uzun sözün kısası, Mütercimler'in tek korku, kuşku ve endişesinin, çok açık ve net bir biçimde, bu cumhuriyetin omurgasının kırdırılıyor olması düşüncesi olduğunu ifade ederek konuşmasını şimdilik bu konuda sonlandırdı.