Oligarşinin Çöküşü, Adaletsizliğin Resmi ve İmamoğlu'nun Cesur Hamleleri
Tele1 yayınında mercek altına alınan İmamoğlu'na yönelik iddialar, adalet sistemindeki çifte standartlar, iktidara yakın isimlerin tutuklanması ve muhalefetin yeni direniş stratejisi detaylıca ele alınıyor. Türkiye'deki güncel siyasi ve toplumsal çalkantı
Türkiye'nin siyasi atmosferi, son günlerde Ekrem İmamoğlu'na ve çevresine yönelik atılan adımlar ve yargı süreçleriyle daha da gerildi. Tele1 YouTube kanalında yayınlanan "İMAMOĞLU AHTAPOTU BUGÜN BÖYLE ORTAYA KOYDU" başlıklı programda, gazeteci Merdan Yanardağ, bu gerilimin perde arkasını, iktidarın hamlelerini, adalet sistemindeki çarpıklıkları ve muhalefetin yeni stratejisini değerlendirdi. Yanardağ'ın analizi, ülkedeki mevcut durumu ve gelecek potansiyel gelişmeleri anlamak açısından önemli ipuçları barındırıyor. (Kaynak: Tele1 YouTube Kanalı - Video Başlığı: "İMAMOĞLU AHTAPOTU BUGÜN BÖYLE ORTAYA KOYDU" Merdan Yanardağ'dan yolsuzluk çıkışı!, Konuşmacı: Merdan Yanardağ) Bu ve benzeri haberleri takip etmek için https://www.avazturk.com lütfen bu adresi takip ediniz.
Kaynakta öne çıkan ilk konulardan biri, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na yönelik artan baskı ve suçlamalar. Merdan Yanardağ, yaklaşık üç aydır İmamoğlu'na karşı bir suçlama arandığını ancak "ayakkabı kutularından çıkan paralar," "para sayma makineleri," "çikolata kutularında gelen dolarlar eurolar" veya "milyon dolara yaklaşan fiyatta altın saatler" gibi hiçbir şey bulunamadığını vurguladı. Buna rağmen İmamoğlu'nun yakın çevresindeki isimlerin hedef alındığını belirtti.
Özellikle İmamoğlu'nun koruma müdürü ve özel kalem müdürü hakkındaki soruşturmalar ve gözaltılar dikkat çekti. Koruma müdürüne neden sürekli İmamoğlu'nun yanında olduğu sorulurken, Yanardağ "nerede olacak ya, koruma müdürü Ekrem İmamoğlu'nun yanında olmayacak da?" diyerek bu sorgulamayı absürt buldu. Özel kalem müdürüne ise Ekrem İmamoğlu ile neden bin, bin üç yüz kere telefonla konuştuğu sorulmuş. Yanardağ, özel kalem müdürünün işinin zaten İmamoğlu'nun telefonlarını bağlamak, randevularını ayarlamak ve arayanları not almak olduğunu belirterek, bu durumu bir "rezalet" olarak nitelendirdi. Gözaltına alınanlardan birinin tıbbi kontrole götürülürken "madalyamızı taktık gidiyoruz" demesi, 12 Mart ve 12 Eylül tutuklularının daha sonra gururla dolaşmasına benzetilerek, bunun iktidarın "yenilgisi" olduğu yorumunu beraberinde getirdi. Bu durum, tutuklananlar için "onur madalyası" olarak görülüyor ve iktidarın onları "teslim alamadığı" şeklinde yorumlanıyor. https://www.avazturk.com
Koruma müdürünün Giresun Eynesil ilçesindeki bağ evinde yapılan aramada bir kasa bulunduğu haberi de kaynakta yer aldı. Ancak kasayı açtıklarında "dolarlar filan" yerine "mermi" çıktığı belirtildi. Yanardağ, koruma müdürünün eski polis memuru olduğunu, hayat boyu taşıma hakkı olan ruhsatlı silahı bulunduğunu ve ruhsatlı silah sahiplerinin bin mermi bulundurma hakkını zaten bu iktidarın verdiğini söyleyerek, bu durumun da bir şey bulma çabası içinde olmanın düşmüşlüğünü gösterdiğini ifade etti. Ona göre, iktidar "her köşe başında hasımlarını infaz etmeye kalkan çetelerle mafyayla uğraşmak" yerine, böyle düşmüş vaziyette bir şeyler aramaya çalışıyor.
Merdan Yanardağ, bu olayları "yağma düzeni" veya bir "ahtapot" sistemi olarak tanımlıyor. Bu sistemin somut örneklerini sıralarken çarpıcı iddialarda bulunuyor: Bu ve benzeri haberleri takip etmek için https://www.avazturk.com lütfen bu adresi takip ediniz. Çeşitli Afrika ülkelerine yapılan hibelerin daha sonra yandaş firmalardan alışveriş için kullanıldığını, yani Türkiye Cumhuriyeti'nin parasının hibe edildiği hükümetlerin, yandaş sermaye gruplarından veya akrabalardan mal alarak parayı tekrar Türkiye'ye gönderdiğini öne sürdü. Ayrıca, Anayasa gereği halka ait olması gereken Ataköy sahilinin nasıl yağmalandığına dikkat çekti. Bakırköy Belediyesi'nin yağmaya karşı mahkemeye başvurduğunu, yıkım kararı çıkarttığını ancak bu kararın uygulanmadığını belirtti. İstanbul'daki deprem toplanma alanlarının yağmalanarak yerine rezidanslar, gökdelenler ve AVM'ler dikildiğini, bunun "utanmadan" yapıldığını savundu. Ankara'daki "yağma düzenine" de değinen Yanardağ, Ankara'nın eski belediye başkanının oğlunun "600 milyonluk bir malikhanede oturduğunu ve bu paranın kaynağının belli olmadığını" iddia etti. https://www.avazturk.com Bu "beşli çete"nin soygunu olarak adlandırılan bu düzeni açıklayamayan iktidarın, kalkıp rakiplerini izah etmeye çalıştığını belirtti.
CHP'nin yeni yönetimi ise bu duruma karşı "savunmada değil, saldırıyor," "karşı hamle yapıyor," "hücum halinde," "teslim olmuyor" olarak nitelendirildi. Merdan Yanardağ, bu durumun CHP'nin yeni yönetiminin en önemli farkı olduğunu, geri adım atmadıklarını ve toplumu demokratik bir direniş için ayağa kaldırdıklarını belirtti. Hükümetin eylemlerini "AKP'lilerin bile savunamadığı bir darbe" olarak gördüklerini ve Cumhurbaşkanı'na "cumhurbaşkanı olarak geldiniz darbeci cuntabaşı olarak gideceksiniz" şeklinde ağır eleştiriler yönelttiklerini aktardı. Bu "direnişin" aslında 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında ya da 16 Nisan 2017 rejim değişikliği sırasında gösterilmesi gerektiğini belirterek "çok geç" olduğunu ancak mevcut tepkinin "çok enerjik" olduğunu ifade etti. CHP'nin ve İmamoğlu'nun (hapiste olmasına rağmen) sürekli olarak hedefi, "demokratik parlamenter rejim" olarak tekrarladıklarını vurguladı. CHP'nin bu "darbeye" karşı Sosyalist Enternasyonal'i harekete geçireceğini de belirtti. İspanya Başbakanı Sanchez'in Erdoğan'a "free İmamoğlu" pankartı nedeniyle tepki göstermesi de, bu tutuklamaların "dünyada hiçbir ülkede savunulmadığı" ve "karşı çıkıldığı" yorumunu destekledi.
Kaynakta, adalet sistemindeki çifte standartlara dair de çarpıcı örnekler verildi. Kızılay eski başkanının kızı Zehra Kınık'ın, arabasıyla bir kişiyi öldürüp üç kişiyi yaraladığı halde 4 yıl 2 ay hapis cezası aldığı ancak bir gün bile hapse girmediği belirtildi. Bu ve benzeri haberleri takip etmek için https://www.avazturk.com lütfen bu adresi takip ediniz. Cezasının ertelendiği ifade edilen bu durumun, "muhafazakar İslamcı oligarşiye yakın olmak ya da onun mensubu olmak" koşuluna bağlı olduğu iddia edildi. Bu olayın sadece bir genci ezmekle kalmayıp "hukuku da ezdiği" şeklinde sert bir yorum getirildi. https://www.avazturk.com Bu durum, bütün ömrünü devlete ve halkına hizmete adamış Şafak Paşa gibi bir eski genel müdürün hapis yatmasıyla ve iş adamı Osman Kavala'nın "haksız yere" 8 yıl hapiste olmasıyla (Gezi Direnişiyle ilişkilendirilerek) tezat oluşturuyor. Kaynak, 100 tane Osman Kavala'nın bile Türkiye'deki Gezi benzeri direnişi (iki il hariç bütün illerde direniş vardı) küçümsemeye yetmeyeceğini ima ederek Kavala'nın önemini vurguladı ancak onun durumunun adaletsizliğini de belirtti.
Daha da şaşırtıcı bir gelişme olarak, iktidara çok yakın olduğu bilinen bazı iş adamlarının tutuklanması ele alındı. Çanakkale Köprüsü'nü, TOGG'u yapan, Avrasya Geçidi'ni işleten Yapı Merkezi'nin yönetim kurulu üyeleri ve ortakları Mustafa Başar Arıoğlu, Erdem Arıoğlu ve Özgar Arıoğlu'nun tutuklandığı bilgisi paylaşıldı. Bu iş adamlarının daha önce başarı ödülleri aldıkları ve hatta Erdoğan'ın elinden başarı ödülü aldıkları vurgulandı. Merdan Yanardağ, bu durumu "İslamcı muhafazakar oligarşinin kendisi çözülüyor zaten, o yüzden geleceği yok" şeklinde yorumladı.
Tüm bu siyasi ve hukuki gelişmelerin yanı sıra, toplumdaki değişimlere dair bir kamuoyu araştırması da kaynakta yer buldu. Toplum Araştırmaları Vakfı'nın son anketine göre, kendisini dindar olarak tanımlayan gençlerin oranının %10'a düştüğü, kendisini modern olarak tanımlayan gençlerin oranının ise yaklaşık %60 olduğu belirtildi. Geleneklere ve değerlere bağlı olduğunu söyleyenlerin oranı %37 olarak kaydedildi. Daha önceki yıllarda dindar ve modern tanımlamalarının oranlarının daha yakın (%30'lar civarı dindar, %40'lar civarı modern) olduğu hatırlatılarak, bu makasın açılmasının bu iktidarın yarattığı model nedeniyle yaşandığı ve iktidarın bu nedenle "tarihsel bir iflas" yaşadığı savunuldu. https://www.avazturk.com
Sonuç olarak, Merdan Yanardağ'ın Tele1'deki değerlendirmeleri, Türkiye'de hem iktidarın siyasi rakiplerine yönelik sertleşen tavrını hem de adalet sistemindeki eşitsizlikleri gözler önüne seriyor. Bir yandan ekonomik çıkar çevreleri ile siyaset arasındaki karmaşık bağlar ("yağma düzeni", "beşli çete") deşifre edilirken, diğer yandan bu yapının kendi içinde çatlaklar verdiği (yandaş iş adamlarının tutuklanması) görülüyor. Muhalefetin ise savunma pozisyonundan çıkarak daha agresif bir strateji benimsediği ve toplumu direnişe çağırdığı belirtiliyor. Tüm bu çalkantılar, özellikle genç nesillerin değer yargılarında ve kimlik tanımlarında da önemli değişimlere yol açmış durumda. Bu tablo, Türkiye'nin önümüzdeki dönemde hem siyasi alanda hem de toplumsal yapıda daha büyük dönüşümlere gebe olabileceğini işaret ediyor.