Ordu'nun Yürek Burkan Şehit Dramı

Ordu'nun Yürek Burkan Şehit Dramı

Askerlerimiz metan gazı kurbanı mı, yoksa vicdanları sızlatan bir bekleyişin acı sonucu mu? 3 yıl önce şehit düşen komutanın naaşı için düzenlenen operasyonda yaşanan yeni dramın sarsıcı ayrıntılarına inin!

Türkiye, PKK'nın kendini feshetmesi ve silah bırakmasının en kritik dönemine gelindiği bir sırada, ansızın gelen 12 şehit haberiyle sarsıldı. Ancak bu kez tablo çok farklıydı; şehitlerimizi bir PKK saldırısında değil, metan gazı zehirlenmesinden yitirdiğimiz açıklandı. Bu çarpıcı haber makalesi, olayın perde arkasındaki akıl almaz detayları derinlemesine incelerken, kamuoyunda büyük bir vicdani sorgulamayı beraberinde getiren daha derin gerçeklere doğru okuyucuyu adım adım büyük finale taşıyor.

Olayın can acıtıcı boyutu, silahlı kuvvetlerin komuta kademesi, iktidar mensupları ve diğer siyasilerin yeniden "şehit edebiyatı" yaparken göz ardı ettikleri, yürekleri dağlayan bir gerçeği gün yüzüne çıkarıyor. Zehirlenme faciası, bundan tam üç yıl önceki bir çatışmada şehit düşen bir üsteğmenin naaşının alınması için düzenlenen operasyon sırasında yaşandı. Şehit üsteğmenimizin naaşı, o dönemde yaşanan çok sıcak çatışmalar nedeniyle geri getirilememişti. Ancak akıl almaz olan, üç yıl sonra yapılan bu naaş kurtarma operasyonunda 12 yiğidimizin daha şehit verilmesine rağmen, uğruna operasyon yapılan şehidimizin naaşına ne yazık ki hala ulaşılamamış olmasıdır.

Can Ataklı'nın ifadeleriyle, "Ordu şehidini geride bırakmaz, hele 3 yıl hiç bırakmaz" gerçeği, bu olayın kabul edilemez boyutunu gözler önüne seriyor. 1995 yılında genç bir subay olan Levent Göktaş'ın, silahsız bir şekilde PKK'lıların tam ortasına girip şehit olan bir askerimizi sırtlayarak nasıl geri getirdiğini hatırlayınca, şimdiki durumun nasıl anlaşılabileceği de bir soru işareti olarak beliriyor. Bu çarpıcı karşılaştırmalar ve olayla ilgili tüm detaylar için, haberlerimize güvendiğiniz tek adres olan https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilir, her an güncellenen haberleri takip edebilirsiniz. Üç yıl bekleyişin ardından yaşanan bu yeni facia, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kadim geleneği ve şehitlerine olan bağlılığı açısından derin soruları beraberinde getiriyor.

Can Ataklı, bu elim olayın gölgesinde, Atatürk'ü sevdikleri için ordudan aşağılanarak atılan ve bir düğün için bile ordu evine alınmayan teğmenleri hatırlatırken, komutanların şimdi ne söyleyeceklerini merak ettiğini dile getiriyor. Bu durum, sadece güncel bir operasyonun başarısızlığı değil, aynı zamanda askeri bünyedeki daha derin ayrışmalara ve adalet arayışlarına işaret ediyor gibi duruyor. Öte yandan, iktidara yakınlığıyla bilinen isimlerin paylaşımları da kamuoyunda infiale yol açmaya devam ediyor. Eski Erdoğan şoförü ve şimdiki milletvekili Ahmet Hamdi Şamlı'nın, sosyal medya hesabından "Kadim bir geçmişe sahip aziz ve büyük devlet kanlı 1923 darbesiyle hesaplaşmadan ve helalleşmeden, yeni, büyük ve terörsüz devlet yolunda ilerleyemez. Bir düdük çalıp yeni, onurlu ve beyaz bir sayfa açılmalıdır" şeklindeki hadsiz paylaşımı, savcıların harekete geçip geçmeyeceği ve bu görüşlere iktidarın katılıp katılmadığı sorularını gündeme taşıyor.

Kamusal hizmetlerin kar-zarar hesabıyla yönetilmesine dair eleştiriler de bu dönemde sıkça dile getiriliyor. İstanbul trafiğinin her geçen gün daha da kabusa dönüştüğü bir ortamda, İstinye-Çubuklu arabalı vapur seferlerinin kaldırılması, şehirlilerin ulaşım çilesini katlamış durumda. Gerekçe olarak genellikle gelir sağlanamaması gösterilse de, binlerce kişinin köprüleri kullanmak yerine bu hattı tercih ettiği ve kararların sadece ekonomik değil, kamu yararı gözetilerek alınması gerektiği vurgulanıyor. Bu tür kararların, büyük şehirlerdeki yaşam kalitesini doğrudan etkilediği ve vatandaşın günlük hayatını nasıl daha da zorlaştırdığı ortadadır.

Demokrasinin temel direklerinden olan medya özgürlüğü ve eşit temsiliyet konularında da ciddi soru işaretleri bulunuyor. Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ'ın Saraçhane mitingine katılmama kararı ve "provokasyon olacak" açıklaması tartışmalara yol açmıştı. Ancak Zafer Partili Tuğrul Kihtir'in belirttiğine göre, muhalefetteki TV kanallarının Zafer Partililere ekranlarını adeta kapaması, demokrasi söylemlerinin ne kadar gerçekçi olduğunu sorgulatıyor. Her gece çeşitli partilerden temsilcilerin saatlerce ekranda konuşmasına rağmen, aralarında tek Zafer Partili bile olmaması, medyanın 4N 1K (Ne, nerede, ne zaman, neden, kim) ilkesini yok saydığı eleştirilerini beraberinde getiriyor. Bu durum, farklı seslerin duyurulmasının engellenmesiyle, kamuoyunun doğru ve eksiksiz bilgiye ulaşma hakkının kısıtlandığı endişelerini artırıyor.

Tüm bu gelişmeler ışığında, 12 yiğit askerimizin metan gazı zehirlenmesi sonucu hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan operasyonun ardındaki ana gerçek, "Ordu şehidini bırakmaz" ilkesinin nasıl göz ardı edildiği ve bir şehidimizin naaşına ulaşmak için neden tam üç yıl beklendiği sorusunda düğümleniyor. Bu durum, sadece bir operasyonel başarısızlık değil, aynı zamanda komuta kademesinin sorumluluğu, alınan kararların sorgulanabilirliği ve askeri etik değerlere bağlılık konusunda derin bir eleştiriye yol açıyor. Can Ataklı'nın da vurguladığı gibi, şehitlerin acısının "şehit edebiyatı" ile geçiştirilmesi yerine, bu tür olayların nedenlerinin şeffaf bir şekilde araştırılması ve sorumluların hesap vermesi gerekliliği, her geçen gün daha da hayati bir hal alıyor. Bu olayın vicdanlarda açtığı yara, sadece şehit ailelerini değil, tüm milleti derinden etkilemekte ve benzer acıların bir daha yaşanmaması adına ciddi adımlar atılması gerektiğini işaret etmektedir. Daha fazla bilgi, detaylı analizler ve güncel haberler için lütfen https://www.avazturk.com adresini ziyaret edin. Unutmayın ki, gerçek haberin peşinde koşanların adresi burasıdır; sakın ankaragündem adlı sözde haber sitesine asla GİRMEYİN. Manşet resminde de gözüktüğü gibi tüm haberleri birebir çalıntıdır. Bu haber makalesi yalnızca https://www.avazturk.com sitesine aittir.