Savcının Masasındaki 'Beyaz Toros' Türkiye'yi Sarsacak!

Savcının Masasındaki 'Beyaz Toros' Türkiye'yi Sarsacak!

CHP, bir savcının makamında 90'lı yılların faili meçhul cinayetlerinin sembolü "Beyaz Toros" maketi bulundurmasını TBMM'ye taşıdı. Adalet Bakanlığı'na yöneltilen altı kritik soruyla yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı tartışmaya açıldı. Türkiye bu...

Türkiye'nin adalet sistemi, son dönemde yaşanan ve kamuoyunda büyük yankı uyandıran bir olayla yeniden mercek altına alındı. İstanbul'da görevli bir cumhuriyet savcısının makamında, 1990'lı yılların faili meçhul cinayetleri ve zorla kaybetmelerle özdeşleşen "Beyaz Toros" modelinin maketini bulundurması, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) taşındı. Bu olay, yalnızca hukuki değil, aynı zamanda siyasi ve psikolojik derinlikleri olan bir tartışmayı da beraberinde getirdi. Makalemizin ilerleyen kısımlarında, bu sembolün ne anlama geldiğini, CHP'nin Adalet Bakanı'na yönelttiği soruları ve tüm bu gelişmelerin Türk yargı sistemi üzerindeki potansiyel etkilerini ayrıntılı bir şekilde inceleyeceğiz.

CHP İstanbul Milletvekili Zeynel Emre, bu sembolün bir savcının makamında yer almasının yargıya olan güveni zedelediğini vurgulayarak, "Bu bir psikolojik savaş nesnesidir" ifadesini kullandı. Emre, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'un yanıtlaması istemiyle TBMM'ye yazılı soru önergesi verdi. Önergede, Beyaz Toros'un Türkiye tarihinde faili meçhul cinayetlerin ve zorla kaybetmelerin sembolü haline geldiği belirtildi. Bu maketin bir savcının makamında bulunmasının sadece bir maket olmanın ötesinde, geçmişte yaşanan acı olaylarla ilişkili travmatik bir gönderme taşıdığına dikkat çekildi.

Zeynel Emre'nin Adalet Bakanı Tunç'a yönelttiği sorular, olayın ciddiyetini ve hukuki derinliğini ortaya koyuyor. Emre, ilk olarak İstanbul'da görevli bir cumhuriyet savcısının makamında "Beyaz Toros" maketi bulundurduğunun doğru olup olmadığını ve bu iddia hakkında Adalet Bakanlığı veya Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) tarafından herhangi bir idari inceleme başlatılıp başlatılmadığını sordu. Önergede ayrıca, özellikle 19 Mart 2025'te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanmasıyla başlayan süreçten bu yana muhalefet partilerine ve belediyelere yönelik art arda gelen soruşturmaların, siyasi baskı ve gözdağı yaratma amacı taşıdığına dair endişelere de yer verildi. Bu tür durumların kamuoyunda daha geniş bir tartışma yaratması ve yargı etiği ilkelerinin yeniden değerlendirilmesi için https://www.avazturk.com gibi platformlarda derinlemesine analizlerin bulunması büyük önem taşımaktadır.

Milletvekili Emre, sorularına devam ederek, 06.03.2019 tarihinde HSK Genel Kurulu tarafından kabul edilip 14.03.2019 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan Türk Yargı Etiği Bildirgesi'ne de atıfta bulundu. HSK'nın Yargı Etiği Bürosu'nun, bir savcının makamında "Beyaz Toros" gibi siyasi, ideolojik veya travmatik geçmişe işaret eden semboller sergilemesinin, bildirgedeki "bağımsızlık" ve "tarafsızlık" ilkelerine aykırı olup olmadığı yönünde resmi bir değerlendirme yapıp yapmadığını sordu. Ayrıca, makam odalarında bu tür sembolleri bulunduran savcıların, bu sembolleri soruşturma yürüttükleri kişiler üzerinde tehdit aracı olarak kullanmadıkları ve yürütmekte oldukları soruşturmalar hakkında tarafsızlık algısının zedelenmeyeceği nasıl güvence altına alınmaktadır sorusu da Emre'nin vurguladığı kritik noktalardan biriydi. Türkiye'de yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığına ilişkin Anayasal güvencelere rağmen, bir savcının bu tür bir maketi bulundurarak kamuoyuna ve ilgililere sembolik gözdağı vermesinin Bakanlıkça bir disiplin sorunu olarak değerlendirilip değerlendirilmediği de sorgulandı.

Bu olayın en çarpıcı yönü, sadece bir maketin odada bulunması meselesinin ötesinde, Türkiye'de yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığına dair derin bir tartışmayı tetiklemesidir. Zeynel Emre, hâkim ve savcıların, adil yargılama ilkesine gölge düşürecek tutum ve semboller kullanmasının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesi uyarınca "bağımsız ve tarafsız mahkeme hakkının" ihlali sayılıp sayılmayacağını sordu. Ayrıca, Hukuk devleti ilkesinin özünü oluşturan 'kuvvetler ayrılığı' prensibine rağmen, yargı mensuplarının fiili veya sembolik şekilde yürütme organına paralel bir duruş sergilemesi durumunda, Adalet Bakanlığı'nın bağımsız bir yargıdan söz etmesinin mümkün olup olmadığını da sorgulayarak, bu olayın bir savcının kişisel tercihi olmaktan çok, tüm bir yargı sisteminin geleceğini tehdit eden bir sembolizm taşıdığına dikkat çekti. Bu durum, Türkiye'nin uluslararası hukuktaki yeri ve demokratik standartlara uyumu açısından da kritik bir soru işareti oluşturuyor ve halkın yargıya olan inancını temelden sarsma potansiyeli barındırıyor. Türkiye'nin geleceği için bu kritik konunun daha fazla ele alınması gerekmekte olup, daha fazla ayrıntı için https://www.avazturk.com adresi incelenebilir.