Senin de annenin başı kapalıydı. Anladık!

Bu ülkede yıllarca başörtülü genç kızların aklına, vicdanına, özgür iradesine ve seçimlerine hakaret edercesine bu söylem kullanıldı. “Benim de annemin başı kapalıydı.” Bu zihniyete göre başörtü annelerin taktığı bir şeydi ve gencecik kızlar bilimsel bakışa da aykırı bir şekilde bu kadınlarla mukayese edildi.

Bilimsel bakış diyorum çünkü bu arabesk ve son derece avam bakışın bir kere reel verilerle ilgisi yok. Bir genç kız –mesela 18 yaşında- tutulup kendisinin üç katı yaşındaki bir kadınla özdeşleştiriliyor. İkincisi bu genç kız o sırada eğitimle meşgul –çünkü okuyan kızları teselli mahiyetinde sarf edildi çoğunlukla bu söz- fakat diğer tarafta kendinin üç katı yaşında belki ilkokul mezunu bir Anadolu kadını söz konusu. Böyle bir mukayeseye sosyal bilimler açısından bakarsak ve bütün değerlendirme anketlerini, araştırmalarını baz alırsak gidilebilir mi? Anladınız mı niçin bilimsel bakışa da ters diyorum? Yani sekülerlik adına bunu yapanlar ne kadar sekülerlikten uzak göstermek için bu somut örneği veriyorum. Öyleyse şu tümevarıma gidip bu noktaya teması burada bırakalım. Seküler zannettiğiniz biri son derece avam ve bilimsellikten uzak olabilir. Onların böyle olduğu da bu basit örneklerle yüzüne vurulabilir. Yeter ki muhafazakar kesim bilimi bu cenahın ellerine teslim edip bir kenara çekilmesin. Bilimsellikten ne kadar uzak olduklarını, sekülerizmi sözde kullandıklarını aslında ne kadar avam bir bakışa sahip olduklarını göstermek için onların karşısına yine bilimle çıksın. Ayrıntıların hiçbirini de gözden kaçırmasın.

Bu sözde bir parça aşağılama da vardı işin psikolojik boyutuna geçersek. Herhangi bir siyasinin veya önde gelen birinin annesi, mesela tamamen Anadolu kadınına özgü giyinmiş, siyasi veya başörtü yasağını çaktırmadan savunan o kişi fotoğrafı gösterip, altına fikrini döşüyor. “Bak benim de annem kapalı. Biz bu kapalılığa bir şey demiyoruz. Mesele başörtüsünün siyasi sembol olarak kullanılması.” Öyleyse bu mantığa göre başörtülü okuyan veya herhangi KAMUSAL ALAN’a giren genç bir kız ancak bu şekilde kapanırsa yakayı kurtarabilecek, siyasi sembol olarak görülmesinden kurtulabilecek. Çünkü zatlar başka hak tanımıyor. Yoksa bu örneği vermez. Genç kıza giden alt mesajın böylece başarıya ulaşması umuduyla yapıyor bunu. Nedir o alt mesaj? Aslına bakarsan başörtüsü senin üç katı yaşında, maksi etek giyip, başına pamuklu beyaz tülbent bağlayan ninelerin annelerin kullandığı bir örtüdür. Gel vazgeç. Alt mesaj bu. Oldu canım, hemen vazgeçiyorum diyenler oldu mu bu aşağılama neticesi bilemiyorum. (Bu arada o annelerin ninelerin ellerinden öperim ben. Son derecede sevimli, doğal, samimi bulurum kapanış şekillerini. Benim vurguladığım konu şehirli-eğitimli-genç bir nesille, kırsal-eğitimsiz-yaşlı bir neslin kıyaslanmasındaki yanlışlıklar.) Ya da erkenden yaşlanayım, kırsala taşınayım ve böyle kapanmaya başlayayım diyenler oldu mu onu da bilmiyorum. Bu mantık biliyorsunuz, iş alanlarında (hatta özel iş alanlarında bile), dizilerde, filmlerde de başörtülü kadına pek farklı paye vermez. Başörtülü kadın ya çaycı ya gündelikçi ya da fabrikada işçidir. Böyle olmakla birlikte bu karakter genelde şiveli konuşur, cahildir ve ilkokul mezunudur. “Ben bilmem beyim” en önemli repliklerinden biridir.

İşte bu zihniyetin başörtüsüne bakışı neticesi devasa bir problem doğmuş, Türkiye çok sıkıntılı dönemlerden geçmek zorunda kalmıştır. Bu avam, bilimsellikten uzak, kültür düzeyi son derece düşük, özendiği Batı demokrasisi ve insan haklarından bihaber, böyle olduğu için de cahil statüsünden kurtulamayacak olan ama cahil olduğunun farkında olmayan kişiler yüzünden bu mesele sorun haline getirilmiştir. Kafasının içinde oksijen yerine nişasta bulunuyor olmalıdır ki bu söylemle, tüm başörtülü genç kızların gönlünü alabileceğini, teselli edebileceğini, sırtını pış pışlayacağını ve yine de oy kazanabileceğini umut etmiştir. “Benim annemde başörtülüydü!” Eee sonra? Sonrası yok. Herhangi bir serbestlik adımında Anayasa Mahkemesine koşup, laikliği kurtaralım. Bak, bir dönem bu aşağılanmalardan nasibini almış biri olarak ben söylüyorum, senin sözde terennüm ettiğin laikliği ben bir kavram olarak üstelik aynı zamanda başörtülü olarak savunuyorum mesela. Benim elimden mi laikliği kurtaracaktın? Nedir? Şeklimle mi laiklik elden gidiyormuş? Daha can alıcı soru, laiklik nedir? Hayatın boyunca bu kavramın gerçek manada içeriğinden haberin oldu mu acaba? Yemin ederim üç cümleyle anlatamazsın bana laikliği sen. O kadar da iddialıyım bu konuda. Ömrün laikliğe düşman yaratabilmek için bu kavramı mahvetmekle geçmiş ama savunduğun laiklikten haberin bile yok. Sonra da kalk, “benim annem de başörtülü.” Yürü git! Bana ne yahu bundan? Benim başörtümden de sana ne? Bununla mı çözüverecektin sorunları? Bu sığ, bu avam bakışla? Ortaçağ’a rahmet okutan saçma baskılarla mı çözecektin? Al sana cevap o halde. O cevap 16 yıldır iktidarda.

Pırıl pırıl bir neslin, ışıl ışıl bakan gözlerin, binlerce cevherin vebalini yüklendi bu zihniyet. Bu zihniyet yüzünden bugün illegal olduğunu anladığımız oluşumların önü açıldı. Azınlık psikolojisi doğdu. Aidiyet hissini kaldırdınız birkaç neslin üzerinden. Kendini nereye ait hissedeceğini bilemedi bu genç ve dinamik nesil. Devletim dedi, itelendi, milletim dedi laikçi teyzeler değil kamusal alan, alışveriş merkezlerini bile çok gördü, okulum dedi, atıldı. Sonuç? Türkiye bir tarikatlar ve cemaatler ülkesi haline geldi. Fetö’ler doğdu. Azınlık psikolojisi en kuvvetli bağların yaşandığı ortamlar sunar. Çünkü nefret karşıt bir nefret doğurur, dışlanma hissi kendisine kol açana koşulsuz biat etmesine sebep olur, böylece bir tür minnet hissiyle ölümüne bağlılıklar doğar.

Niye yazıyorum bunları? İki şey gündeme geliyor yine. Adayların bazılarının –Demirtaş dahil- annelerin ay aman da nasıl kapalı oldukları, Meral Hanım’ın son derece özensiz bir şekilde kapanarak sağda solda poz vermesi, türbeden türbeye koşması. Kısaca hakaret ve aşağılama devam ediyor. Diğerlerinin başörtüyü annelere özgü kılma hadisesi bir yana Meral Hanım’ın ne yaptığını anlayamıyorum. Türbe ziyareti zaten dini bir ritüel olmamak kaydıyla birlikte –büyük zatların mezarını ziyaret edip, Fatiha okuyabilirsin, bunda bir beis yok, fakat oy istiyorum oyum artsın diye gitmen itikaden biraz zayıf olduğun anlamına gelebilir, çünkü yardım ancak Allah’tan istenir- bunu bir tür şova dönüştürmek, flaşların patlamasını sağlamak ve başörtülü görüntüyü vermek için bu çaba niye? İnanın bir başörtülü olarak bende zerre kadar bir kıpırdanmaya sebep olmuyor bu. Fikrimi de değiştirmiyor. Müspet veya menfi. Nötr yani. Etkisi sıfır bu görüntünün. Peki annesi başörtülü adayların veya Meral Hanım’ın neyine bakıyorum ben? Programlarına, üsluplarına, seçim vaatlerine. Mesela vatandaşın kredi borçlarını sileceğiz, öğrenciye havadan şu kadar para diyeni anında ikinci plana atıyorum. Çünkü yine bilimsellikten uzak, gerçeklerden kopuk, klişe siyasetin boş söylemleri olduğunu anlıyorum. Vatandaşa rüşvet de cabası. Hiç etik bulmuyorum. Yani başörtülü birini artık annemde başörtülüydü ile türbeye başörtülü koşmakla kandırmak pek mümkün görünmüyor. Öyleyse muhalefetin bu avam, gerçeklerden kopuk ve ülkenin karşı karşıya bulunduğu iç ve dış meselelere çözüm üretmekten uzak söylemlerden vazgeçmesi gerekiyor. Şunu diyecekler artık, başörtü diye bir konu bu ülkenin gündeminden kalkmıştır bundan sonra da gündeme bir daha asla gelmeyecektir. Diyebiliyor musun bunu? Yok. Ne var? Annem de kapalıydı. Bak ben de türbede filan başımı kapatıyorum yani, başörtü bana uzak değil. Oldu. Koşayım sana oy vereyim o zaman. Bu mu?

Kadın düşünen bir varlıktır. Bir bireydir. Başörtülü kadını bunun dışında tutamazsınız. Kadın, başörtülüsüyle başı açığıyla bir bütündür. Buradan hareketle diyorum ki, işte bu düşünen varlığın ve bilinçli bireyin istekleri başörtüsünden ibaret değildir. Ki zaten o konuyu ülke gündeminden kalkmış kabul ediyor. Böyle olmadığını hissederse ve bununla yine karşılaşırsa bir dahaki sefere hiç gelmemecesine sandığa gömer bunu yapanları. Açık ve net. Peki bu düşünen varlığın, özgür bireyin yani tek başlıkta kadının, bütün adaylardan istekleri nedir? Erkeklerden hiçbir farkı yok bu isteklerin. Daha çok istihdam alanı, ülke ekonomisinin daha da şahlandırılması, adam kayırmacılığına son verilip liyakatin esas alınması, diplomasinin sağlam ayaklar üzerine oturtulması ve bazı kritik konularda geri adımlar atılmaması, ülkemizin içeride ve dışarıda daha da güçlendirilmesi, terör başta, mücadele edilen konularda aynı kararlılığın sürdürülmesi, kadınların ve erkeklerin temel haklarının eşitlenmesi, fikir, ifade özgürlüğünün tam tesis edilmesi. Hal böyleyken kadına yönelik, tencere göndermeleri, pazar fiyatları göndermeleri de hakarettir. Kadın sadece bunlarla dertlenen bir varlık da değildir. Sırasında bunları üçüncü plana atıp ekmeğini devletiyle de askeriyle de paylaşabilir. Yeter ki az önce saydıklarımdan taviz verilmesin, ülke bağımsızlığını kaybetmesin diye. Bunu yapmışlığının somut örnekleri de vardır hani. Tıpkı Milli Mücadele’deki gibi, tıpkı Çanakkale’deki gibi.

Kısaca kadınlar, annem de başörtülü diyerek, türbede başını kapatarak kandırılacak kesim değildir. Hele genç ve dinamik kesim bugün bu söylemlere dalga geçerek yaklaşır. Programına güvenen bu yola gitmez. Gidiyorsa da başta kadınlardan cevabını alır. Çünkü kadınlar sanılanın aksine büyük resme her zaman daha çok vakıftır ve kadınların sezgileri daha kuvvetli, firasetleri daha güçlüdür. Bir kadının bunu keşfedememiş olması bir yana, diğer adayların da şu “annemin de başı kapalıydı” söyleminden vazgeçmesi elzemdir artık.

Çünkü artık dönem ve çağ ne bu avam, klişe yaklaşımları kaldırabilecek bir dönem ve çağdır ne de kadınlar eskisi kadar pasif ve toplum dışıdır. Bu söyleme vereceği en fazla cevap –ki cevap vermeye tenezzül ederse şayet- bana ne olacaktır. Kadın, Türkiye’nin ekonomide ve siyasette ayrıca dönemin elzem kıldığı üzere askeri alanda bir numara olmasını istemektedir. Var mı bununla ilgili bir planınız? Yoksa eğer, ne annemin de başı kapalıydı diyerek ne de türbeye başörtüsüyle koşarak bu son derece bilinçli, modern, şehirli, kültürlü ve eğitimli kadınları bu avam yaklaşımlarla kandırmanız mümkün görünmüyor. 16 yıldır bu ülkede çok şey değişti. Hakkını teslim etmek gerekirse, kadının da başta eğitim, çoğu alanda önü açıldı, ufku genişledi, hayalleri çoğaldı, aidiyet hissi tavan yaptı, ülkesine milletine dolayısıyla geleceğine çok daha sıkı bağlarla bağlandı. Bu şekilde taşradan eğitim için gelen kadın da şehirleşerek memleketine döndü. Buradaki şehirliden kasıt şehir taşra ayrımı değildir. Şehirlilik içeriği çok geniş bir kavramdır. Sanıyorum bu noktadan sonra hiçbir kadın geri dönmek istemez. Kendisini dışlayarak azınlık psikolojisi yaratan, dolayısıyla bazı oluşumların kucağına iten, tarikat ve cemaatlerin beslenmesini sağlayan geri kafalılara prim vermez. İşin böyle olmadığını da bu son derece bilinçli, modern, şehirli, kültürlü ve eğitimli kadınlara annemin de başı kapalıydı diyerek türbeden türbeye başörtülü koşarak garanti edemezsiniz.

Hem bu meselede hem de diğer konularda bu şehirli, modern, eğitimli, kültürlü ve son derece bilinçli kadınların karşısına çok sağlam programlarla çıkmanız gerekir. Eğer çağ ve dönem bu kadar hızlı aşılmışsa, artık kadınların hayalleri ve ufukları globalliğin de çok üstüne çıkmışsa ve her alanda kendini gösteriyorsa ve siz hala klişe söylemlerde kalmışsanız sizin adınıza üzgünüm. Zira bu değişimi ve dinamizmi hiç okuyamamışsınız demektir. Hal böyle olunca benim annem de kapalı sözü veya türbeyi başörtüsüyle ziyaret meselesi bu vizyondan fersah fersah uzağa düşüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar