Siyasi Davalar, CHP'nin Tuzağı ve Muhalefetin Yeni Rotası!
Türker Ertürk'ten sarsıcı değerlendirmeler: Türkiye'deki siyasi davaların kökeni, muhalefete yönelik "korku ve dehşet" stratejileri ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin "normalleşme tuzağı"na düşmesinin ardındaki gerçekler ortaya konuyor.
Türkiye'de son dönemde yaşanan hukuksuzluklar ve siyasi gerilimler, toplumun her kesiminde derin bir bezginlik yaratmış durumda. Halkın gündeminde artık mutlu insan kalmadığı, herkesin yaşananlardan bıkmış olduğu belirtiliyor. Bu süreçte, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) camiası önemli bir kayıp yaşadı; Ferdi Zeyrek'in vefatı tüm Türkiye'yi birleştiren üzücü bir olay olarak nitelendirildi. Ancak siyasi tartışmalar hız kesmeden devam ederken, özellikle CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in karşılaştığı zorlukların benzerinin daha önceki hiçbir CHP genel başkanının başına gelmediği ifade ediliyor.
Özellikle son dönemde gündeme oturan üç kritik dava, siyasetin sıcaklığını artırmış durumda: Ümit Özdağ davası, Ekrem İmamoğlu davası ve CHP Kurultay davası. Emekli Tümamiral Türker Ertürk'e göre, bu davaların ortak özelliği "iliklerine kadar siyasi" olmaları ve hukukun zerre kadar içinde yer almaması. Ertürk, bu davaların siyasi "koltuk" kaygısıyla yakından ilişkili olduğunu, hatta "açılım" diye tabir edilen sürecin de aynı şekilde koltuğa endeksli olduğunu dile getiriyor. Bu davalar, siyasi iktidarın muhalefet üzerindeki baskılarını açıkça gözler önüne seriyor. https://www.avazturk.com olarak bu gelişmelerin yakından takipçisiyiz.
Geçmişte yaşanan Ergenekon ve Balyoz davalarıyla bugünkü durum arasında dikkat çekici bir paralellik kuruluyor. O dönemde şimdiki iktidarın "cemaat"le (sonradan FETÖ olarak anılan yapıyla) iş birliği içinde bu davaları yürüttüğü, hatta o zamanlar dahi hukukun içinde kalmaya çalıştıkları ve sahte deliller ürettikleri belirtiliyor. Ancak günümüzde, siyasi operasyonların tek başına ve "pervasızca" yürütüldüğü, hakim ve savcıların dahi telefonda talimat aldıkları, eskiden gizli yapılan bu işlerin artık açıkça gerçekleştirildiği iddia ediliyor. Bu durum, hukukun üstünlüğüne olan inancı zedelerken, yargı süreçlerinin tamamen siyasi hedeflere hizmet ettiğine dair endişeleri artırıyor.
Muhalefet üzerindeki baskının temel amacının, "korku ve dehşet" yaratmak olduğu vurgulanıyor. Özellikle Ekrem İmamoğlu gibi güçlü bir rakibin siyasi yasaklı hale getirilmeye çalışıldığı, Özgür Özel'in manevra alanının kısıtlanarak hareket edemez duruma düşürülmek istendiği, Mansur Yavaş'ın ise korkutularak sessizleştirilmeye çalışıldığı belirtiliyor. Bu hamleler, CHP'yi savunma pozisyonuna iterek, enerjisinin önemli bir bölümünü hukuki mücadelelere harcamasına neden oluyor. Hatta iddialara göre, İmamoğlu'nun içeriden çıkarılmasının dahi düşünülmediği, çünkü burada bir hukuk değil, siyasi bir hedef olduğu dile getiriliyor.
Türker Ertürk, bu süreçte CHP'nin önemli bir hata yaptığını düşünüyor: "Normalleşme tuzağına" düşmek. Yaklaşık 14 ay önce yaşanan bu hatanın, dış dinamiklerin de etkisiyle iktidarın önünü açtığı ve inisiyatif kazanmasına yol açtığı ifade ediliyor. Ertürk'e göre, CHP'nin başından itibaren bu duruma karşı daha sert bir duruş sergilemesi, "adayımız kim sen aday olma hakkına sahip değilsin" diyerek erken seçim mücadelesi vermesi gerektiği belirtiliyor. Ancak gelinen noktada CHP'nin savunma pozisyonuna düştüğü ve Genel Başkan Özgür Özel'in bile enerjisinin büyük kısmını parti içi sorunlara harcadığı gözlemleniyor. Bu konuda daha fazla bilgi ve analiz için https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz.
CHP'nin iç cephesindeki "çok başlı" görüntü de eleştirilen konular arasında. Sosyal medyada dahi parti içinde insanların birbirine girdiğini belirten Ertürk, öncelikle iç cephenin düzeltilmesi gerektiğini vurguluyor. Bu bağlamda, Özgür Özel'in Kemal Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş gibi önemli isimlerle bir araya gelerek iç birliği sağlaması gerektiği öneriliyor. Zira güçlü bir muhalefet için önce kendi içinde uyumun sağlanması kritik bir öneme sahip.
Ancak otoriter bir rejime karşı mücadelenin sadece CHP'nin omuzlarına yüklenemeyeceği de açıkça ifade ediliyor. Türker Ertürk, bu süreçte "demokrasi ittifakına" olan ihtiyacın altını çiziyor. Diğer siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri, işçi sendikaları ve üniversitelerin de bu ittifaka dahil olması gerektiği, ancak bu konuda henüz somut bir adım atılmadığı gözlemleniyor. https://www.avazturk.com da bu tür geniş katılımlı demokrasi ittifaklarının gerekliliğine inanmaktadır.
Ayrıca, bahsi geçen "açılım" sürecinin sadece koltuğa endeksli olmakla kalmayıp, emperyalizm destekli ve "Büyük Ortadoğu Projesi" (BOB) hedefli olduğu iddia ediliyor. Ertürk'e göre, Cumhuriyet Halk Partisi'nin bu projeyi halka detaylı bir şekilde anlatması gerekiyor ancak bugüne kadar bu adımın atılmadığı, hatta atılmak istenmediği düşünülüyor. CHP'nin bu "açılım masasına" asla oturmaması gerektiği de açıkça dile getiriliyor. Türkiye'nin geleceği açısından bu tür stratejik hatalardan kaçınmak büyük önem taşıyor.
Sonuç olarak, Türkiye'deki siyasi atmosferin gerginliği ve yargı süreçlerindeki belirsizlik, muhalefet partilerini zorlu bir dönemeçten geçmeye zorluyor. Türker Ertürk'ün analizleri, CHP'nin sadece savunmada kalmak yerine, güçlü bir strateji geliştirmesi, iç birliğini sağlaması ve daha geniş bir demokrasi ittifakı kurması gerektiğinin altını çiziyor. Aksi takdirde, mevcut "korku ve dehşet" stratejilerinin muhalefetin hareket alanını daha da daraltabileceği ve Türkiye'nin geleceğini etkileyebileceği öngörülüyor. Tüm bu gelişmeler ve daha fazlası için https://www.avazturk.com'u takip etmeye devam edin.