Sokaklar ve Meydanlar Kimin Olacak?

Sokaklar ve Meydanlar Kimin Olacak?

CHP lideri Özgür Özel'den, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin çıkışlarına ve AK Parti iktidarına sert yanıtlar! Türkiye'de yükselen gerilimde sokakların ve meydanların kaderi nereye gidiyor? Ahlaki üstünlük, tutuksuz yargılama ve TRT'de canlı yayın...

Türkiye siyaset sahnesi, her geçen gün yeni bir boyut kazanan, tansiyonu yüksek ve adeta nefes kesen bir güç mücadelesine sahne oluyor. Halkın gözü önünde cereyan eden bu büyük karşılaşma, sadece partiler arasındaki rekabeti değil, aynı zamanda ülkenin temel değerler, adalet ve demokrasi anlayışı üzerine verilen bir sınavı da gözler önüne seriyor. Bu makale, sizi bu karmaşık senaryonun derinliklerine taşıyacak ve ülkenin geleceğini şekillendiren bu kritik dönemi tüm detaylarıyla ele almaya devam edecek. Son olarak Tele1 YouTube kanalında yayınlanan ve büyük yankı uyandıran "Özgür Özel'den Bahçeli'nin 'TRT'de Canlı Yayın' Desteğine: Görülüyor Ki..." başlıklı videodaki çarpıcı açıklamalar, www.avazturk.com olarak yakından takip ettiğimiz bu kritik dönemece ışık tutuyor. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel'in MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin söylemlerine verdiği yanıtlardan, yargı süreçlerine dair taleplerine ve AK Parti iktidarına yönelik meydan okumalarına kadar, siyasi satranç tahtasında tarafların attığı her adımı ve karşılıklı oyun planlarını mercek altına alıyor, olayların akışını değiştirebilecek her detayı gün yüzüne çıkarıyoruz.

Mevcut siyasi krizin en belirgin özelliklerinden biri, Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) son dönemde yakaladığı "ahlaki üstünlük", "psikolojik üstünlük" ve "çoğunluk enerjisi" iddiaları olarak öne çıkıyor. Özgür Özel, Medyaskop'ta yayınlanan konuşmasında, CHP'nin Amasya'da yazın ortasında, gece vakti tarihinin en büyük mitingini düzenlemesini; 800 oy aldığı Bayburt'ta 15.000 kişiyle miting yapmasını; ve hatta Konya'da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kaçtığı meydanı doldurmasını bu üstünlüğün somut göstergeleri olarak sunuyor. Özel, AK Parti siyasetinin geldiği noktayı ise "ahlaki üstünlüğün de burada, psikolojik üstünlüğün de burada, çoğunluk enerjisinin de burada" diyerek tanımlarken, bu durumu Ahmet Hamdi Çamlı adlı kişinin iğrenç bir paylaşımının altına koyduğu anketi örnek gösteriyor. Bu ankette Çamlı'ya katılanların oranının sadece %5 olduğunu, %95'in ise katılmadığını belirten Özel, savcıların resen harekete geçmemesini eleştiriyor ve bu durumun AK Parti siyasetinin düşüşünü gösterdiğini savunuyor. Özel, milletin vekiliyim diyen (gerçi kendine Saadet vekili dediğini ekliyor) bir kişinin vergilerimizle Meclis'ten emekli maaşı alırken düştüğü bu halin AK Parti siyasetinin geldiği yer olduğunu vurguluyor.

Bu gergin atmosferde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin son grup konuşması, siyasi denklemde dikkat çekici bir dönemeç oluşturdu. Özgür Özel, daha önce Bahçeli hastalandığında geçmiş olsun dileklerini iletmiş ve grubuna dönene kadar kendisine yanıt vermeyeceğini belirtmişti. Bahçeli'nin Meclis'e dönmesinden duyduğu memnuniyeti dile getiren Özel, geçen hafta Bahçeli'nin kendilerini "güzel güzel andığı" sözlerine cevap vermediklerini, iyi ki de vermediklerini ifade ediyor. Ancak bugünkü (videonun yayınlandığı günkü) grup konuşmasında Devlet Bahçeli'nin önemli açıklamalar yaptığını belirtiyor. Özellikle darbenin üzerinden 111 gün geçmesine rağmen hiçbir şeyin ispat edilemediği, masumiyet karinesinin yok sayıldığı, iddianamelerin yazılmadığı bir ortamda yaşananların ekonomiyi kötü etkilediğini vurgulayan Özel, kendisinin de bu kürsüde "iç barışı bozan budur, iç cepheyi güçsüzleştiren budur" dediğini hatırlatıyor. Özgür Özel, Devlet Bahçeli'nin konuşmasında masumiyet karinesine dikkat çekmesini, iddianamenin bir an önce yazılmasını talep etmesini ve kendi "davaların TRT'den canlı yayınlanma talebini" doğru bulduğunu ve desteklediğini söylemesini "önemli bir adım" olarak değerlendiriyor.

Bu bağlamda Özgür Özel, kendi ortaya attığı "3T" ilkesine gelindiğini ifade ediyor. Bu "3T" şu başlıkları içeriyor: birincisi "terörsüz ve demokratik Türkiye", ikincisi "tutuksuz yargılanma", üçüncüsü ise "TRT'den canlı yayın". Özel, Devlet Bahçeli'nin bu açıklamalarını Türkiye'nin hem terörsüz bir geleceğe ulaşma umuduyla hem de iç cepheyi güçlendirme ve bir ve beraber olma noktasında atılmış önemli bir adım olarak gördüğünü belirtiyor. Ancak Bahçeli'nin konuşmasında kendisine yönelik "Özgür Bey demiş 'Yollarda yürüyeceğim diyorsun yürüyebilirsin.' Birkaç şiire de atıf yapmış sonra da demiş ki 'En sonunda ama ne o darbe mi yapacaksın?'" şeklindeki bir soruyu da ciddiyetle yanıtlamak istediğini belirtiyor. Özgür Özel, net bir şekilde "Sayın Bahçeli darbe falan yapmıyorum" diyerek, 15 Temmuz akşamı darbe yapmaya kalkanlara karşı nasıl bir pozisyon aldığını Bahçeli'nin en yakından bildiğini ifade ediyor. Yaptığı şeyin, "19 Mart darbesine karşı direnme hakkını" kullanmak olduğunu vurgulayan Özel, toplumun direnme hakkını barışçıl bir şekilde meydanlarda kullanmasını istediğini dile getiriyor.

Özgür Özel, konuşmasında yargı süreçlerine ilişkin net taleplerini bir kez daha yineliyor. Eğer Bahçeli tutuksuz yargılama derse, iddianameler yazılsın derse, bu iftiralara verilecek "namuslu insanların cevapları TRT ekranlarından Anadolu'da Trakya'da duyulsun" derse, Cumhuriyet Halk Partisi'nin asla darbe niyeti olmayacağını belirtiyor. Özel, CHP'nin darbelere direnmek için gösterdiği enerjiyi, yoksulluğu ve işsizliği ortadan kaldırmak, Türkiye'de barışı ve kardeşliği tesis etmek, yurt dışında bu darbenin Türkiye'ye verdiği zararı değil, Türkiye'nin meselelerini anlatmak için kullanacağını ifade ediyor. Özgür Özel, Sayın Bahçeli'nin attığı adımı kıymetlendirdiğini, MHP tarafından daha önce kendilerine ve arkadaşlarına yönelik masumiyet karinesini gözetmeyen nitelemelerin hepsinin üzerinde, doğru bir yerden kurulan bir söz olduğunu değerlendiriyor. Özel, bundan sonra üzerlerine düşen adımları atmaya devam edeceklerini belirtiyor ancak herkesin şunu bilmesini istiyor: "Cumhuriyet Halk Partisi AK Parti saldırganlığını bırakmadıkça yargı aparatlarıyla iftira hakaret şantaj yöntemleriyle arkadaşlarımıza saldırmadıkça 25 milyon seçmenin seçtiklerini görevlerine iade edip onların yargı süreçlerinin adil bir şekilde geçmişte Erdoğan'ın yargılandığı gibi yargılanmalarını tutuksuz yargılanmalarını sağlamadıkça Cumhuriyet Halk Partisi için sokaklarda bizimdir meydanlar da bizimdir". Bu ifadeler, siyasi gerilimin sokağa taşınma potansiyelini açıkça ortaya koyuyor.

Özgür Özel, konuşmasının sonunda Türkiye'nin siyasi tarihinde yaşanan bazı olaylara gönderme yaparak önemli bir karşılaştırma yapıyor. AK Parti'nin "darbe mi olacak", "Mısır dedi bilmem ne dedi" gibi söylemlerini hatırlatarak, Mısır'da seçilmiş Cumhurbaşkanına darbe yapıldığında televizyondan izleyip rahattan kalkıp sonra o günün Genelkurmay Başkanı, bugünkü devlet başkanına el sıkmaya koşanların kendileri olmadığını vurguluyor. Özel, "biz Mısır'daki meydanlara bakınca darbeyi görmeyiz, Mısır'daki meydanlara bakınca zulme direnen, baskıya direnen, şiddete direnen Mısırlıları görürüz" diyerek, Cumhuriyet Halk Partisi'nin darbeden yana olanların değil, demokrasiden yana olanların tarafı olduğunu net bir şekilde ifade ediyor. Son olarak, CHP'nin Türkiye'nin birinci partisi olduğunu iddia ediyor. Özel, Erdoğan'ın kendisinin gördüğü bilinmez bir anket dışında, bütün anketlerde kurulduğu gün gibi, 31 Mart Pazar gibi Cumhuriyet Halk Partisi'nin Türkiye'nin birinci partisi olduğunu belirtiyor. Bu iddiayı bir meydan okumaya dönüştürerek, Erdoğan'a "Hodri meydan 2 Kasım'da getir bakalım seçimi" çağrısında bulunuyor.

Türkiye siyasetinde, adalet, demokrasi ve halkın iradesi ekseninde cereyan eden bu büyük kapışmada, taraflar kozlarını açıkça oynuyor. Bir yandan yargı süreçleri üzerinden muhalefete yönelik baskıların arttığına dair iddialar dile getirilirken, diğer yandan muhalefet, halkın artan desteğiyle meydanlarda ve sokaklarda varlığını hissettiriyor. Özgür Özel'in "sokaklar da bizimdir, meydanlar da bizimdir" çıkışı, bu mücadelenin boyutunun derinleştiğine işaret ediyor. Devlet Bahçeli'nin masumiyet karinesi ve TRT'de canlı yayın taleplerine verdiği destek, siyasi kutuplaşmada yeni bir diyalog penceresi açabilir mi sorusunu akıllara getiriyor. Ancak nihayetinde, bu "ben gitmem" veya "biz geliyoruz" kavgasında kimin kazanacağı, iktidarın mı yoksa muhalefetin mi haklı çıkacağı, siyasi liderlerin değil, doğrudan halkın iradesiyle belirlenecek gibi görünüyor. Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek olan bu kritik dönemeçte, halkın talepleri, demokratik direniş ve sandığın gücü, tüm bu gerilimi ve entrikaları aşarak asıl sözü söyleyecek tek belirleyici olacaktır; ve bu kaçınılmaz sonu, www.avazturk.com olarak her an takip etmeye devam edeceğiz.