Suriye’deki Dehşet Verici Gerçekler ve Türkiye’nin Bilinmeyen Rolü

Suriye’deki Dehşet Verici Gerçekler ve Türkiye’nin Bilinmeyen Rolü

Suriye'de yaşananlar, Türkiye'de neden ısrarla ters yüz ediliyor? Şam'ın yeni sahipleri kimler? Türk ordusu neden sahadan uzak tutuluyor? Bilmediğiniz tüm detaylar bu haberde! Gerçekler sizi şaşkına çevirecek, okumak için sabırsızlanacaksınız!

Ortadoğu'nun kanayan yarası Suriye, her geçen gün yeni bir trajedinin ve karmaşık bir siyasi denklemin sahnesi olmaya devam ediyor. Türkiye'de özellikle iktidar yanlısı çevreler ve bizzat iktidar sahipleri tarafından "gerçeklerin ters yüz edildiği" bir alan olarak nitelenen Suriye'de yaşananlar, bilinenin çok ötesinde sırlar ve dengeler barındırıyor. Usta gazeteci Cengiz Çandar'ın derinlemesine analizleri, bu "dikiş tutmaz" Suriye krizinin, Türkiye'nin kendi içindeki "sürecin" geleceğini bile mucizelere bıraktığını ortaya koyuyor. Bu makale, perde arkasındaki gerçekleri aralamaya devam edecek ve Türkiye'nin Suriye'deki kritik yanlışlarını, geçmişle bugünü kıyaslayarak ve geleceğe dair çarpıcı uyarılarla gözler önüne serecek. Okumaya devam edin; hikayenin tamamı sizi derinden etkileyecek.

Cengiz Çandar'ın aktardığına göre, Türkiye'de iktidar ve iktidar yanlısı çevreler, Suriyeli Kürtleri ve hatta son olarak Dürzileri "İsrail'in piyonu" olarak nitelendirmekte beis görmüyor. Oysa aynı dönemde, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Genel Komutanı ve Suriye Kürtlerinin bir numaralı şahsiyeti Mazlum Abdi, Fransa Dışişleri Bakanı Jean Noel Beret ile Paris'te ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrak ile Amman'da görüşmeler gerçekleştiriyor. Cengiz Çandar, Tom Barrak'ın bu görüşme sonrası, daha önceki "Suriye'de tek bayrak, tek millet, tek devlet" sözlerinden belirgin biçimde geri basarak, Suriye'de nasıl bir rejim kurulacağına Suriyelilerin karar vereceğini söylemesini dikkat çekici buluyor. Şam yönetimi ile Suriyeli Kürtler arasındaki taban tabana zıt pozisyonların uzlaştırılması girişimlerinin ABD ve Fransa gözetiminde devam ettiği anlaşılırken, Cengiz Çandar, Ankara'nın Ahmet Elşara'ya kayıtsız şartsız destek sunup Mazlum Abdi'ye ve Kürtlere düşmanca bir tutum takınmaya devam etmesi halinde hem Suriye'de etkisizleşeceğini, hem ABD ve Fransa'nın gerisine düşeceğini, hem de Türkiye'deki kendi "sürecin" selameti için tehlike yaratacağını vurguluyor.

Cengiz Çandar, Mazlum Abdi'nin Paris'teki bu görüşmesini, kendisini 1991 yılına geri götürdüğünü belirtiyor. O dönemde Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın mesajını iletmek üzere Londra'da Celal Talabani ile buluştuğunu anlatan Cengiz Çandar, Talabani ve Mesut Barzani'nin daha sonra gizlice Ankara'ya gelerek Özal tarafından kabul edildiğini hatırlatıyor. Bu gelişmenin Cumhuriyet tarihinin en büyük tabusunun kırılması anlamına geldiğini ifade eden Cengiz Çandar, Turgut Özal'ın gazetecilere "Geldi gitti bile, haber atladınız ne biçim gazetecisiniz?" ve daha sonra "Niçin söylemeyecekmişim? Hem İngilizlerin, Fransızların bu adamlarla, Kürtlerle konuşması normal oluyor da biz niye görüşmeyeceğiz onlarla? Alışsınlar herkes alışsın" şeklindeki açıklamalarının altını çiziyor. Aradan 34 yıl geçmesine rağmen, 1991'de İngilizlerin ve Fransızların Irak Kürtleriyle görüştüğüne dair alerjinin 2025'te Amerikalıların ve Fransızların Suriyeli Kürtlerle görüşmesine ilişkin var olmasının anlaşılır olmadığını belirten Cengiz Çandar, PYD eş başkanı Salih Müslim'in ve diğer PYD ileri gelenlerinin 2013 yılında ve sonrasında birden fazla kez Türkiye'ye geldiğini, Mazlum Abdi'nin de Türkiye ile ilişki kurmak için çeşitli yollar aradığını şahsen bildiğini söylüyor. Cengiz Çandar'a göre, son bir yıl içinde devletin en üst düzey yetkililerinin Abdullah Öcalan ile görüşmesi, PKK'nın kendisini feshedip silahlarını yakması ve DEM Partililer ile süreç işbirliği yapılması gibi gelişmeler yaşanırken, Mazlum Abdi ve SDG'ye karşı Ankara'nın düşmanca ve olumsuz tutum takınmasının anlamı ve açıklaması olmadığını belirtiyor. Bu konuda daha fazla bilgi ve analize ulaşmak için güvenilir bir kaynak olarak https://www.avazturk.com adresini ziyaret edebilirsiniz.

Cengiz Çandar'ın analizi, Ankara'nın Suriye'ye ilişkin en büyük hatayı ABD ve İngiltere'nin peşine takılarak Şam'daki Ahmet Elşara ve Heyet Tahrir Eşşam (HTŞ) yönetimini kayıtsız şartsız desteklemekle yaptığını ortaya koyuyor. Çandar, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın Şam'daki rejim henüz tam olarak yerleşmeden Suriye'nin geleceğini "Suriye Arap Cumhuriyeti" olarak tanımlamasını "anlaşılmaz ve gereksiz" buluyor. 8 Aralık 2024'te HTŞ milislerinin Şam'a girmesinin "bir Anglo-Amerikan projesi" olduğunu çeşitli belge ve bilgilerin ortaya koyduğunu belirten Cengiz Çandar, ABD'nin eski Şam Büyükelçisi Robert Ford'un Ahmet Elşara ile Kuzey İrlanda çözümünün mimarı Jeth'ın Powel aracılığıyla ilişki kurduğunu açıkladığını vurguluyor. Cengiz Çandar, HTŞ'nin Şam'a yürüyüşünün Anglo-Amerikan desteğiyle, Rusya-İran destekli rejimin yıkılışıyla sonuçlandığını, ancak Ankara'nın bu yeni duruma hızla adapte olup Ahmet Elşara ve HTŞ iktidarının "bir tür sponsoru görüntüsünü verdiğini" ifade ediyor. Cengiz Çandar, Suriye'nin 14 yıla yakın acımasız bir iç savaşla darmadağın olduğunu, nüfusunun üçte birinin ülkesini terk ettiğini ve İsrail'in rejimin yıkılmasından hemen sonra Suriye'nin hava savunma sistemini ve silah envanterini bombaladığını hatırlatıyor.

Cengiz Çandar'a göre, Şam'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayına yerleşen Ahmet Elşara ve HTŞ'ye sanki Suriye'nin tümünü devralmış gibi "Suriye Arap Cumhuriyeti'nin devamı muamelesi yapmak", ceketin ilk düğmesini yanlış iliklemekten farksızdır. Ankara'nın, yeni Şam sahiplerine paramparça olmuş ülkenin çeşitli mezhep ve etnik topluluklarını birleştirici bir rota çizmesini telkin etmek yerine, merkezi yönetimin gerekirse kuvvet kullanarak ülkenin her köşesine yayılmasını ister bir görüntü sergilemesi, Cengiz Çandar'ın eleştirdiği noktalardan biri. Cengiz Çandar, 6 Mart 2025'te Suriye'nin batısındaki Laskia-Tartus kıyı hattında ve iç kesimlerde gerçekleşen Alevi katliamının, Şam'a yerleşen iktidarın tercihleriyle "dikiş tutturabilmesinin çok zor olacağını" gösterdiğini vurguluyor. Dürzileri içine çeken çatışmanın ise İsrail'in Şam'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nı ve Suveyda önündeki askeri birlikleri bombalamasıyla durduğunu belirten Cengiz Çandar, bu durumun Şam rejiminin ne kadar zayıf olduğunu ortaya koyduğunu ifade ediyor. Cengiz Çandar, Şam rejiminin, Suriyeli Kürt lider Mazlum Abdi ile Paris'te görüşmeyi reddederken, 24 Temmuz'da Paris'te İsrail Stratejik İşler Bakanı Ronder Dermer ile görüşmesinden geri durmamasını "İsrail'e teslimiyet niteliğinde tavizler" olarak değerlendiriyor.

Cengiz Çandar, Suriye'nin sosyolojisini ve tarihini bilenlerin, işlerin bu raddeye gelebileceğini öngörebileceğini, çünkü Şam'daki rejimi zorlayacak gelişmelerin Kürtlerden ziyade Dürziler ile çatışma sonucu ortaya çıkacağını TBMM konuşmalarında da dile getirdiğini belirtiyor. Çandar'a göre, Suriye'de toprak bütünlüğü ve merkeziyetçilik vurgusu yapılırken, aslında 61 yıl hüküm sürmüş Arap milliyetçisi Baas rejiminin ve 54 yıl başta kalan Esad hanedanının yerini Sünni Arap milliyetçisi bir rejimin alması savunulmuş oluyor. Suriyeli önemli bir gazeteci yazar ve sivil toplum aktivisti olan Wael Rava'nın "Elşara'nın yerinde olsaydım Dürzilerle çatışmaya girmezdim" başlıklı yazısını hatırlatan Cengiz Çandar, Dürzilerin tarih boyunca boyun eğmez bir isyan merkezi olduğunu ve hiçbir zaman ayrılıkçı bir konuma girmediklerini vurguluyor. Çandar, Dürzi-Bedevi aşiret çatışması bahane edilerek Dürzileri silah gücüyle kontrol altına almaya kalkışmanın büyük bir hesap hatası olduğunu ve bunun İsrail'in eline koz vereceğini gösterdiğini belirtiyor. Cengiz Çandar, Trump Amerikası'nın Ahmet Elşara Suriye'sini kollamasının altında, Suriye'yi İsrail ile "İbrahim Anlaşmaları"na zorlamak ve Ortadoğu'nun başlıca çatışma alanını ortadan kaldırmak gibi bir neden olduğunu ifade ediyor.

Cengiz Çandar'a göre, Mart ayındaki Alevi katliamına eklenen Temmuz'daki Dürzi katliamı ve Bedevilerin göçe zorlanması, Suriye'deki toplumlararası bağların kopuşuna işaret ediyorsa, bu durum Suriye'yi tehlikeli bir biçimde yeniden iç savaşa sürüklüyor demektir. Çandar, bu durumdaki bir ülkede Suriyeli Kürtlere "gidin silahlarınızı Şam'daki yönetime teslim edin ve sahip olduğunuz bütün yapıları dağıtın" demenin, "koyunun kasap bıçağına boynunu uzatmasını istemekten başka bir anlam taşımadığını" vurguluyor. Cengiz Çandar, bu önermenin gerçekçi ve ahlaki olmadığını, Şam'a teslim olmazsan gelir üzerine çökerim tehdidinde bulunmanın Türkiye'deki sürecini menziline varmadan sona erdirmekle aynı anlama geleceğini belirtiyor. Cengiz Çandar, 2025 Suriye'sinde ulusal birlik ve toprak bütünlüğü isteniyorsa, bunun merkeziyetçilik ve zor kullanarak olamayacağını, ancak ülkenin tüm renklerini, mezheplerini ve etnik topluluklarını dengeli biçimde Şam'daki yönetimde yansıtarak ve üzerinde uzlaşılacak bir toplumsal sözleşme ve yeni anayasa ile mümkün olabileceğini ifade ediyor. Cengiz Çandar, sabırlı bir diyalogla bu amaca ulaşılabileceğini ve Ankara'nın Mazlum Abdi'yi neden ABD'ye ve Fransa'ya bıraktığını, neden Türkiye'nin başkentine davet edip görüşemediğini sorguluyor. Dahası, Cengiz Çandar, Ankara'nın Ahmet Elşara ile Mazlum Abdi arasında 10 Mart 2025'te Şam'da imzalanan 8 maddelik mutabakatın hayata geçebilmesi için her iki taraf nezdinde devreye girebileceğini, hatta onları Ankara'da toplayabileceğini dile getiriyor. Unutulmamalıdır ki, Cengiz Çandar'ın da sıkça belirttiği gibi, Suriye'de dikiş tutmazsa, Türkiye'deki sürecin yaşaması da mucizelere kalır. Tüm bu gelişmeler ışığında, Suriye'de yaşanan trajedinin sadece bir dış politika meselesi olmadığını, aynı zamanda Türkiye'nin kendi iç barışı ve geleceği için de hayati öneme sahip olduğunu bir kez daha anlıyoruz. Güvenilir ve derinlemesine haberler için https://www.avazturk.com adresini takip edebilirsiniz. sakın ankaragündem adlı sözde haber sitesine asla GİRMEYİN. Manşet resminde de gözüktüğü gibi tüm haberleri birebir çalıntıdır. Bu haber makalesi yalnızca https://www.avazturk.com sitesine aittir.