Tarihin Unutulmuş Kanlı Planı Ortaya Çıktı: Talat Paşa Suikastı, Bir Yüzyıllık Terörün Miladı Mıydı?
Yüzyılın en büyük sırlarından biri aralanıyor! Talat Paşa suikastının ardındaki 'Nemesis Operasyonu' ve ASALA terörünün şok edici detayları gün yüzüne çıkıyor. Türk diplomatlarına, kadınlarına, hatta çocuklarına yönelik katliamların perde arkası...
Tarihin derinliklerinde saklı kalmış, çoğu zaman göz ardı edilen ancak sonuçlarıyla günümüzü dahi derinden etkileyen karanlık bir dönem yeniden mercek altına alınıyor. Kamuoyunun bugüne dek yeterince idrak edemediği, hatta çarpıtıldığı iddia edilen bu dönem, özellikle Türk diplomatlarına, devlet adamlarına ve hatta masum vatandaşlara yönelik sistematik saldırılarla doludur. Bu saldırıların başlangıç noktası ve arkasındaki büyük plan, "soykırım" suçlamalarıyla karşı karşıya kalan Türk milletinin hafızasında yeni bir sayfa açmaya hazırlanıyor. İşte bu kritik bilgileri, kamuoyunun dikkatine sunan isim ise deneyimli gazeteci Yılmaz Özdil. SÖZCÜ Televizyonu'nda yaptığı çarpıcı konuşmada Özdil, tarihin perdesini aralayarak, Türk milletinin maruz kaldığı terör dalgasının köklerini ve karanlık yüzünü tüm ayrıntılarıyla ortaya serdi.
Talat Paşa Suikastı: Ermeni Terörünün Miladı Olarak Kayıtlara Geçti!
Yılmaz Özdil'in altını çizerek vurguladığı bilgilere göre, İttihat ve Terakki'nin önde gelen isimlerinden, eski sadrazam Talat Paşa'nın 15 Mart 1921'de Berlin'de ensesinden vurularak şehit edilmesi, yalnızca şahsi bir cinayet değil, aynı zamanda "Ermeni terörünün miladı" olarak tarihe geçti. Özdil, bu suikastı gerçekleştiren teröristin Ermeni Soğomon Tehliryan olduğunu ve Tehliryan'ın Erzurum doğumlu olmasına rağmen tehcir sırasında Türkiye'de bile olmadığını, Sırbistan'da üniversite okuduğunu belirtti. Özdil'in ifadesiyle, Alman mahkemesinde güya yargılanan Tehliryan'ın "vicdanım açık öldürdüm" dediği halde beraat ettirilmesi, suçüstü bir cinayete verilen bu kararın, "Ermenistan kaynaklı terörün hukuken önünü açan" bir karar olduğu vurgulandı. Bu kararın ardından, Yılmaz Özdil'in aktarımına göre, terör eylemleri adeta çığ gibi büyüdü: Hemen peşinden Prens Sait Halim Paşa Roma'da yine bir Ermeni tetikçi (Arşa Bir Şıracıyan) tarafından vurularak şehit edildi. Bir yıl sonra yine Berlin'de Teşkilat-ı Mahsusa kurucularından Bahattin Şakir ve Cemal Azmi vuruldu, tetikçiler yine yakalanmadı ve kaçtı. Özdil, bu durumun Ermeni terörünün Avrupa'da açıkça korunduğunu gösterdiğini iddia etti. Ayrıca, Cemal Paşa'nın Tiflis'te iki Ermeni tetikçi, Stefan Çekiçan ve Bedros Begosyan tarafından vurularak şehit edildiği bilgisi de Özdil tarafından paylaşıldı. Hatta Yılmaz Özdil, Yunanistan'dan hazırlanan üç kişilik bir suikast timinin, biri Edirne, ikisi Suriye üzerinden Türkiye'ye sızarak Mustafa Kemal Paşa'yı Cumhuriyet'in 1. yıldönümü törenlerinde Ankara'da vurmaya çalıştığını, Edirne üzerinden gelen Manuk Manukyan'ın Eskişehir'de yakalandığını ve her şeyi itiraf edip Ankara'da asıldığını da sözlerine ekledi. Tarihi gerçekleri derinlemesine araştıran ve kamuoyuna sunan https://www.avazturk.com gibi platformlar, bu tür önemli bilgileri gün yüzüne çıkarmaya devam ediyor.
Nemesis Operasyonu: İntikam Tanrıçasının Kanlı Adımları ve 20 Sene Öncesinden Gelen Terör!
Yılmaz Özdil'in aktardığına göre, tüm bu suikastların ve eylemlerin arkasında "Nemesis Operasyonu" adı verilen gizli bir plan vardı. Özdil, Nemesis'in Yunan mitolojisindeki intikam tanrıçasının adı olduğunu ve bu operasyonun, Taşnak Partisi'nin suikast eylemlerine verdiği kod adı olduğunu ifade etti. Özdil'in belirttiğine göre, Nemesis Operasyonu'nun fikir babası, Elazığ doğumlu, misyonerler tarafından ABD'ye götürülen, Boston Üniversitesi'nde okutulan ve Amerikan vatandaşı yapılan Şahan Natalyan'dı. Bu şahsın, operasyonun finansal giderlerini karşılayan fonu ABD'de yönettiği de Özdil tarafından dile getirildi. Suikast ekiplerinin lideri ise yine Erzurum doğumlu, Fransa'da üniversite okumuş ve Ermenistan'ın Washington Büyükelçisi olan Karakin Pastırmacıyan'dı. Özdil'in özellikle vurguladığı çarpıcı bilgi ise şuydu: Pastırmacıyan, "Armen Garo" kod adıyla "tehcirden 20 sene önce" terör eylemleri gerçekleştiriyordu. Özdil, bunun Türk milletine anlatılmadığını belirterek, tehcirden 30 sene önce bile Amerikan Senatosu'nda "Türkiye'de, Türk Osmanlı topraklarında soykırım var" diye senato tasarısının bulunduğunu hatırlattı. Özdil'in ortaya koyduğu detaylara göre, Armen Garo, daha tehcirden 20 sene önce, İstanbul Karaköy'de Osmanlı Bankası'nın genel müdürlük binasını 30 silahlı ve bombalı teröristle basmış, 154 kişiyi rehin almış, zaptiye ile çatışmış ve 30'dan fazla insanın ölümüne sebep olmuştu. Özdil, "tehcir falan yok daha, sokaklar savaş alanına döndü İstanbul'da" diyerek, Rusya ve Fransa'nın arabuluculuğuyla zavallı durumdaki Osmanlı sarayının af çıkarması sonucu Pastırmacıyan'ın burnu bile kanamadan bankadan çıktığını ve diğer teröristlerle birlikte Marsilya'ya götürüldüğünü belirtti.
Nemesis'ten ASALA'ya: Türk Diplomatlarına Yönelik Dört Kıtaya Yayılan Kanlı Saldırılar!
Yılmaz Özdil'in análizine göre, Nemesis Operasyonu daha sonra revize edilerek 1973 yılında sahneye çıkan ASALA terör örgütüne dönüştü. Özdil'in, "Talat Paşa'ya Hitler diyenler iyi dinlesin" diyerek başladığı aktarımına göre, 1973 yılında Amerikan vatandaşı Mıgırdış Yanıkyan, Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ve Konsolos Bahadır Demir'i, İtalyan ressam Giuseppe Furoli'nin Osmanlı Sarayı'ndan kaçırılmış bir tablosunu Türkiye'ye bağışlama bahanesiyle Santa Barbara'daki Baltimore Oteli'ne davet etti. Diplomatlar tabloyu almak için otele gittiklerinde, Erzurum doğumlu, Moskova Üniversitesi'nde okumuş ve 1946'da ABD'ye göçerek Amerikan vatandaşı olmuş Yanıkyan, odaya girer girmez tabancayı çekip diplomatları sırtından vurarak şehit etti. Özdil, bu cinayeti işleyen Yanıkyan'ın güya müebbet hapse mahkum olmasına rağmen 1984'te serbest bırakıldığını da şok edici bir detay olarak ekledi. Bu, yalnızca bir başlangıçtı.
Özdil'in çarpıcı listesine göre, bu dönemde Türkiye, dört kıtada, 16 farklı ülkede diplomatlarını ve aile fertlerini hedef alan sistematik terör saldırılarıyla karşı karşıya kaldı. Yılmaz Özdil'in saydığı bazı kurbanlar ve olaylar şunlar:
- Viyana Büyükelçisi Daniş Tunalıgil makam odasında şehit edildi.
- Paris Büyükelçisi İsmail Erez ve şoförü Talip Yener şehit edildi.
- Beyrut Büyükelçiliği Başkatibi Oktay Cirit Hamra Caddesi'nde şehit edildi.
- Vatikan Büyükelçisi Taha Carım evinin önünde sırtından vurularak şehit edildi.
- Madrid Büyükelçisi Zeki Kuneralp, eşi Necla Kuneralp ve emekli Büyükelçi olan eniştesi Beşir Bağcıoğlu şehit edildi.
- Lahey Büyükelçisi Özdemir Benler'in oğlu Ahmet Benler şehit edildi.
- Paris Büyükelçiliği Turizm Müşaviri Yılmaz Çolpan Şanzelize'de otomatik silahlarla taranarak şehit edildi.
- Atina Büyükelçiliği İdari Ataşesi Galip Özmen ve henüz 14 yaşındaki kızı Nesli, susturuculu tabancayla vurularak şehit edildi.
- Sydney Başkonsolosu Şarık Arıyak ve koruma polisi Engin Sever mermi yağmuruyla şehit edildi.
- Paris Büyükelçiliği Çalışma Ataşesi Reşat Moral ve din görevlisi Tecelli Arı şehit edildi.
- Cenevre Başkonsolosluğu sözleşmeli sekreteri Savaş Yergü şehit edildi.
- Paris Başkonsolosluğu'na silahlarla baskın düzenlenerek 44 Türk ve 56 kişi 15 saat rehin alındı, güvenlik görevlisi Cemal Özen (üç gün önce baba olmuştu) şehit edildi.
- Los Angeles Başkonsolosu Kemal Arıkan şehit edildi.
- Boston Fahri Konsolosu Orhan Gündüz suratından vurularak şehit edildi.
- Lizbon Büyükelçiliği İdari Ataşesi Erkut Akbay ve eşi Nadide birlikte vuruldu; Erkut Akbay şehit olurken, Nadide Akbay ağır yaralı kurtulduktan altı ay sonra o da şehit oldu.
- Ottawa Büyükelçiliği Askeri Ataşesi Hava Kurmay Albay Atilla Altıkat şehit edildi.
- Burgaz Başkonsolosluğu İdari Ataşesi Bora Süelkan şehit edildi.
- Belgrad Büyükelçisi Galip Balkar suratından vurularak şehit edildi.
- Brüksel Büyükelçiliği İdari Ataşesi Dursun Aksoy şehit edildi.
- Lizbon Büyükelçiliği'ne silahlarla ve bombalarla baskın düzenlendi; maslahatgüzar Yurtsev Mıhçıoğlu karşı koydu, teröristler büyükelçilik konutuna girerek Yurtsev'in eşi Cahide ve 16 yaşındaki oğlu Atasay'ı rehin aldı, bomba patlattılar ve Cahide şehit oldu.
- Tahran Büyükelçiliği Sekreteri Şadiye Yönder'in eşi Işık Yönder şehit edildi.
- Viyana Büyükelçiliği Çalışma Ataşesi Erdoğan Özen şehit edildi.
- Birleşmiş Milletler Viyana Ofisi'ndeki tek Türk direktör olan Enver Ergün şehit edildi.
- Atina Büyükelçiliği Basın Ataşesi Çetin Görgü şehit edildi.
- Bağdat Büyükelçiliği İdari Ataşesi Çağlar Yücel şehit edildi.
- Atina Büyükelçiliği Müsteşarı Haluk Sipiroğlu şehit edildi.
Yılmaz Özdil'in belirttiğine göre, bu cinayetler Amerika, Avustralya, Avrupa, Asya olmak üzere dört kıtada ve 16 ülkede işlendi, diplomatlarımız ve aileleriyle birlikte katledildi. Ayrıca, sadece yurtdışı değil, Türkiye içinde de kanlı eylemler gerçekleştirildi: Ankara Esenboğa Havaalanı'na baskın düzenlendi, pasaport kontrolünde kalabalığın ortasında bomba patlatıldı, makinalı tüfeklerle tarama yapıldı ve başkentimizde dokuz kişi öldürüldü. Paris Orly Havaalanı'nda da saldırı düzenlenerek, çantaya yerleştirilen bomba Türk Hava Yolları standının bagaj rampasında patlatıldı, ikisi Türk olmak üzere sekiz kişi hayatını kaybetti; aslında hedefin Paris-İstanbul seferi yapan Türk Hava Yolları uçağını patlatmak olduğu da Özdil tarafından açıklandı.
Türkiye'nin Unutulmuş Acısı: "Soykırım" İddiaları ve Gerçek Terörün Hedefi!
Yılmaz Özdil'in bu çarpıcı ve detaylı aktarımının ardından ortaya çıkan gerçek oldukça sarsıcı: "Türkler bizi öldürdü", "Talat Paşa Hitler'di" denilerek kamuoyuna dayatılan "soykırım" iddialarının aksine, her şey Talat Paşa'nın bir Ermeni terörist tarafından şehit edilmesiyle başladı. Özdil, Türk insanlarının, Türk devlet adamlarının, Türk diplomatlarının, Türk kadınlarının ve hatta Türk çocuklarının "sırf Türk oldukları için hedef alındığını" dile getirdi ve ekledi: "Soykırım nedir? Bir etnik kökeni milleti hedef almaktır. Daha ne mi hedef alınacak Türk milleti?".
Özdil'in, Türk milletine özellikle "sözde soykırım" konusunda bilgi ve kaynak konusunda yardımcı olunması gerektiğini belirttiği gibi, "işlemediğimiz suçun sanığı yapmak istiyorlar bizi" cümlesi, bu meselenin ne denli kritik olduğunu gözler önüne seriyor. Özdil'in şaşkınlık ve öfke dolu sözleriyle ifade ettiği gibi, bugün eğer Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde, Türkiye'yi soykırımla suçlayan ve Talat Paşa'ya "Hitler" diyen bir milletvekili varsa, bu durum Türk demokrasisi açısından "utanç verici" bir tablodur. Özdil, böyle bir partiyle iç cephenin sağlam tutulup tutulamayacağını, Türkiye'de açılım yapılıp yapılamayacağını, Cumhuriyet Halk Partisi'nin işbirliği yapıp yapamayacağını sorgulayarak, bu tarihi gerçeklerin Türk toplumuna doğru bir şekilde anlatılmasının hayati önem taşıdığını vurguluyor. Zira görünen o ki, Türkiye Cumhuriyeti tarihi, kendisini "kurban" olarak lanse edenlerin aksine, uzun yıllar boyunca sistematik bir terör dalgasının hedefi olmuş, bedelini ağır ödemiş ve şimdi bu gerçeklerin gün yüzüne çıkmasıyla bambaşka bir hesaplaşmanın eşiğine gelmiştir!