Terörsüz Türkiye mi susturulmuş Türkiye mi?

Terörsüz Türkiye mi susturulmuş Türkiye mi?

Türkiye'nin resmi söylemi olan "Terörsüz Türkiye" vizyonu gerçekten ne anlama geliyor? Şiddetin olmadığı bir ülke huzurlu mudur, yoksa derin bir suskunluğa mı sürükleniyor? Adaletin, özgürlüğün ve halkın sesinin olmadığı bir "barış", gerçek bir barış...

Türkiye'de bir süredir devletin en üst kademelerinde yankılanan ve kamuoyuna güçlü bir şekilde sunulan "Terörsüz Türkiye" vizyonu, şüphesiz ki her vatandaşın yüreğine su serpen, kulağa hoş gelen bir vaat olarak öne çıkıyor. Şiddetin tamamen sona erdiği, annelerin gözyaşı dökmeyeceği, gençlerin silahlı mücadele yerine okullarına gideceği bir ülke hayali; kim karşı çıkabilir ki buna? Ancak bu cazip başlık, ne kadar sahiciyse, bir o kadar da kurnazca bir örtüyü içinde barındırıyor olabilir. Bu haber makalesinde, bu resmi söylemin ardındaki katmanları aralayacak, "Terörsüz Türkiye" tablosunun gerçekten bir barışa mı işaret ettiğini, yoksa bambaşka, daha derin ve endişe verici bir gerçeği mi gizlediğini kapsamlı bir şekilde analiz edeceğiz. Zira bu konu, sadece bugünü değil, yarının Türkiyesini de doğrudan şekillendirecek kritik bir dönemeçte olduğumuzu gösteriyor. Haberimiz, bu vizyonun perde arkasını aydınlatmaya devam ettiğini ve sizi asıl sarsacak bilgilerin ilerleyen satırlarda yer aldığını vurgulamak isteriz.

Peki, gerçekten barışa mı gidiyoruz, yoksa bir suskunluk rejimine mi? Bu kritik soru, yazar Memduh Bayraktaroğlu'nun da işaret ettiği gibi, meselenin özünü oluşturuyor. Zira barış dediğimiz kavram, sadece silahların sustuğu, çatışmaların bittiği bir durumdan ibaret değildir. Gerçek barış, adaletin sesidir; farklı kültürlerin özgürce nefes almasıdır; bireylerin korkmadan konuşma hakkıdır ve hatta polisten dayak yemeden miting düzenleyebilme özgürlüğüdür. Eğer bir ülkede şiddet durmuşsa ancak fikirler de yok olmuşsa, o ülkeye "huzurlu" demek yerine, "içine kapanmış" demek daha doğru olacaktır. İşte bu noktada, resmi anlatının dışına çıkarak, mevcut tablonun ne anlama geldiğini daha derinlemesine incelememiz gerekiyor.

Bugün Türkiye'de yaşananlara baktığımızda, "Terörsüz Türkiye hedefine hızla ilerliyoruz" propagandasının altında, ne yazık ki bazı endişe verici gelişmelerin yaşandığı görülmektedir. Kayyumlar atanmakta, seçilmişler hapse atılmakta, sivil siyaset alanı giderek daraltılmakta ve dil, kimlik ile kültür talepleri adeta bastırılmaktadır. Bu durum, yazarın ifadesiyle, bir barış hali değil, denetimli bir sessizliktir. Türkiye'nin, son günlerde dile getirilen "yavaş savaş" evresinde olduğu iddia ediliyor; yani açık bir çatışma yok, ama aynı zamanda açık bir çözüm de yok. Şiddet yerine, bir "yok sayma politikası" yürürlükte. Bu, tıpkı aile içindeki bir tartışmanın, "bağırma ayıp" denilerek bastırılmasına benziyor; ev sessiz olabilir, ama aile bireyleri mutlu değil, kimse göz göze gelemiyor. İşte "Terörsüz Türkiye" dediğimiz tablo da bu sessiz ve huzursuz aile ortamına çarpıcı bir şekilde benzetilebilir. Bu tür derinlemesine analizleri ve güncel gelişmeleri takip etmek isteyenler için, son dönemdeki siyasi manevraların ardındaki gerçekleri ortaya koyan uzman görüşleri ve haberler, tıpkı https://www.avazturk.com gibi platformlarda daha geniş perspektiflerle sunulmaktadır.

Aklımızla alay edilmesin uyarısı, bu denklemin en can alıcı noktalarından birini oluşturuyor. Devletin meşruiyeti, sadece şiddeti durdurmakla değil, adaleti tam anlamıyla kurmakla ölçülür. Eğer bir taraf silah bırakıyorken, diğer tarafın oy hakkı gasp ediliyorsa, bu durumda susturulmuş bir toplumu "barış toplumu" diye yutturmak, en hafif tabirle akılla alay etmek demektir. Türkiye, eğer gerçekten kalıcı ve gerçek bir barışa ulaşmak istiyorsa, önce şunu kabul etmelidir: Barış, yalnızca devleti değil, halkın her kesimini, her bireyini rahatlatmalı ve özgürleştirmelidir.

Ancak tüm bu verilerin ışığında ortaya çıkan ve okuyucuyu derinden sarsacak asıl gerçek ise şu: "Terörsüz Türkiye" olarak sunulan bu tablo, eğer ki adaletin tesis edilmediği, ifade özgürlüğünün kısıtlandığı ve halkın kendi temsilcilerini seçme hakkının gasp edildiği bir zeminde yükseliyorsa, bu bir barış değil; konuşmaktan korkan, bastırılmış ve üzerinde baskının zeminini kurmuş bir Türkiye'ye uyanmak anlamına gelir. Bu durum, şiddet olmasa bile, gerçek bir toplumsal huzurdan çok, derin bir suskunluk ve potansiyel bir toplumsal patlamanın gizli habercisi olabilir. Çünkü silahlar sussuz bile, eğer vicdanlar susturulmuşsa, bu topraklarda gerçek bir barışın yeşermesi sadece bir hayalden ibaret kalacaktır.