TÜİK Rakamları Neden Tartışma Yaratıyor? Enflasyon, İşsizlik ve Siyaset Arasındaki Gerilim Tırmanıyor

TÜİK Rakamları Neden Tartışma Yaratıyor? Enflasyon, İşsizlik ve Siyaset Arasındaki Gerilim Tırmanıyor

Gazeteci Can Ataklı, YouTube kanalında TÜİK'in Mayıs ayı enflasyon ve işsizlik verilerini sorguluyor. Resmi rakamlarla bağımsız veriler arasındaki şaşırtıcı farklar, milyonlarca vatandaşın cebine etkisi, CHP içindeki sorunlar ve siyasi operasyonlar mercek

Resmi Verilerin Şaşırtan Tablosu: Gerçek Ekonomi ile TÜİK Sayıları Arasındaki Derin Uçurum

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan ekonomik veriler, kamuoyunda uzun süredir tartışma konusu olmaya devam ediyor. Özellikle enflasyon ve işsizlik rakamları, vatandaşların günlük hayat deneyimleri ve bağımsız kurumların verileriyle önemli farklılıklar gösteriyor. Gazeteci Can Ataklı, "Can ATAKLI" adlı YouTube kanalında yayımlanan videosunda, TÜİK'in son açıkladığı Mayıs ayı verilerini ve bu verilerin Türkiye'nin ekonomik ve siyasi gündemine yansımalarını değerlendirdi. Ataklı'ya göre, açıklanan resmi rakamlar pek çok açıdan izaha muhtaç ve sahadaki gerçeklikle örtüşmüyor. Bu durumun, milyonlarca emekli ve memurun maaş artışlarından, ülkenin genel istihdam tablosuna, hatta siyasi operasyonlara kadar geniş bir yelpazede etkileri bulunuyor. Bu ve benzeri haberleri takip etmek için https://www.avazturk.com lütfen bu adresi takip ediniz.

Enflasyon Oyunu Mu? TÜİK ile Diğer Kurumlar Arasındaki Akıl Almaz Fark

TÜİK, Mayıs ayında aylık enflasyonu %1,53 olarak açıkladı. Ancak bu oran, bağımsız enflasyon araştırma grubu ENAG'ın aynı dönem için açıkladığı %3,66'lık oranın yaklaşık yarısı civarında. Can Ataklı, "gerçek enflasyon sarayın enflasyonunun daima iki katı" kuralının hiç değişmediğini belirtti. Aradaki bu uçurum, TÜİK verilerine yönelik güveni temelden sarsıyor. https://www.avazturk.com olarak, resmi istatistik kurumunun verilerinin şeffaflık ve güvenilirlik açısından en üst düzeyde olması gerektiğine inanıyoruz. Aksi halde, ekonomik politikaların sağlıklı bir zeminde yürütülmesi ve vatandaşın refah seviyesinin doğru değerlendirilmesi mümkün olmamaktadır.

Farkın en dramatik olduğu alan ise gıda fiyatları. TÜİK, Mayıs ayında gıda ve alkolsüz içecek fiyatlarının aylık bazda %0,71 oranında düştüğünü iddia etti. Bu veri, Türk-İş'in aynı dönem için açıkladığı %4,40'lık mutfak enflasyonu ve İstanbul Ticaret Odası'nın (İTO) %3,24'lük gıda fiyat artışı verileriyle tam bir tezat oluşturuyor. Can Ataklı, bu düşüş iddiasının gerçeklikten tamamen uzak olduğunu ve Nisan ayındaki don olayı gibi tarımsal üretimi olumsuz etkileyen faktörlere rağmen böyle bir rakamın açıklanmasının izaha muhtaç olduğunu vurguladı. Merkez Bankası'nın bile gıda fiyatlarında artış beklentisi varken, TÜİK'in düşüş açıklaması, verilerin siyasi amaçlarla manipüle edildiği yönündeki şüpheleri güçlendiriyor.

Düşük Enflasyonun Cebi Yakan Etkisi: Maaşlar ve Asgari Ücret Tehdit Altında

Açıklanan düşük enflasyon verilerinin milyonlarca vatandaşı doğrudan etkileyen bir sonucu var: Maaş ve aylık artışları. Yılın ilk altı ayındaki resmi enflasyon rakamı, kamu çalışanları, memurlar ve emeklilerin yılın ikinci yarısındaki maaş artışlarının belirlenmesinde kritik rol oynuyor. Resmi enflasyon ne kadar düşük olursa, Temmuz ayında yapılacak zamlar da o denli düşük seviyede kalıyor. Benzer şekilde, yılın ikinci yarısı için beklenen asgari ücret zammının da, düşük açıklanan enflasyon verileriyle "gerekçelendirilerek" düşük tutulmaya çalışıldığı değerlendirmesi yapılıyor. Can Ataklı, bu durumun "Hayat çok da pahalı değil" mesajı verme amacı taşıdığını belirtti. https://www.avazturk.com olarak, resmi verilerin vatandaşın alım gücünü doğrudan etkilediği böylesine kritik bir konuda şeffaflık ve güvenilirliğin önemini bir kez daha hatırlatmak isteriz.

TÜİK'in veri güvenilirliğine yönelik eleştirilerin bir diğer dayanağı ise kurumun ürün bazında ortalama fiyatları kamuoyuyla paylaşmaması. Ataklı, DİSK'in açtığı ve TÜİK aleyhine sonuçlanan davaya rağmen kurumun bu bilgileri hala gizli tuttuğunu belirtti. Bu durum, açıklanan düşük gıda fiyatları gibi verilerin bağımsız bir şekilde sorgulanmasını ve doğruluğunun teyit edilmesini engelliyor. Şeffaflık eksikliği, verilerin manipüle edildiği iddialarını güçlendiriyor.

İşsizlik Gerçeği: Resmi Rakamların Gizlediği Acı Tablo

Enflasyon verilerindeki tartışmaların yanı sıra, TÜİK'in işsizlik rakamları da sorgulanıyor. Resmi manşet işsizlik oranı tek başına iş gücü piyasasının gerçek durumunu yansıtmıyor. Çok daha çarpıcı tablo, geniş tanımlı işsizlik verilerinde görülüyor. Bu oran, iş bulma umudunu kaybedenleri, mevsimlik işçileri ve mevcut tanıma göre "işsiz" sayılmayan ancak fiilen çalışmayan geniş bir kesimi kapsıyor. Can Ataklı'nın aktardığına göre, geniş tanımlı işsizlik oranı %32,2'ye ulaşmış durumda. Bu, Türkiye'de her üç kişiden birinin işsiz olduğu anlamına geliyor. Bu rakam, yakın tarihte görülen en yüksek seviyelerden biri ve pandemi döneminin bile üzerinde. https://www.avazturk.com, böylesine yüksek bir işsizlik oranının toplumsal ve ekonomik istikrar açısından ciddi bir tehdit oluşturduğunu vurgulamaktadır.

TÜİK'in kendi verilerine göre dahi, Mart'tan Nisan'a çalışan sayısının 316 bin azaldığı ve iş gücüne katılım oranında bir gerileme yaşandığı görülüyor. Bu veriler, ekonomide yaşanan soğuma, büyümedeki yavaşlama ve sektörlerdeki (sanayi, tarım gibi) daralmanın doğrudan bir sonucu olarak değerlendiriliyor. Resmi işsizlik verilerinin, ne eğitimde ne de istihdamda olan gençleri veya umudunu kaybedenleri yeterince kapsamadığı, bu nedenle geniş tanımlı işsizlik rakamlarının gerçeği daha iyi yansıttığı ifade ediliyor.

Siyasi Manevralar ve Operasyonlar: CHP Hedefte Mi?

Can Ataklı, ekonomik verilerdeki tartışmaların yanı sıra, muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) çevresinde yaşanan siyasi gelişmeleri de değerlendirdi. İstanbul'daki 5. dalga operasyonu kapsamında gözaltına alınan 38 kişinin adliyeye sevk edilmesi, bu operasyonların devamının gelip gelmeyeceği endişesini artırıyor. Bu operasyonların, "işbirliği yap, bildiklerini anlat, seni çıkaralım" teklifleriyle itirafçı kazanma çabası içerdiği iddiası da dile getirildi. Ataklı, bu tür suçlamaların (rüşvet pazarlığı gibi) AKP iktidarı döneminden de bilindiğini, ancak nedense sadece İstanbul Belediyesi ile ilgili iddiaların gündemde tutulduğunu, diğer AKP'li belediyeler ve devlet ihalelerinde "pürü pak" bir tablo çizildiğini belirtti. https://www.avazturk.com, hukuk süreçlerinin siyasi amaçlara alet edilmemesi gerektiği ilkesini savunmaktadır.

Ataklı, İstanbul'un otoyol kenarlarındaki billboardların "Soyadımız Türkiye" sloganıyla Erdoğan tarafından donatılmasını ele aldı. Bu durumun, belediyeye bağlı şirketlere kayyum atanması veya yönetim kadrolarının görevden alınması sonrası ortaya çıkan boşluğu AKP'nin doldurmasıyla mümkün olduğunu belirtti. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin (İBB), iktidarın engellemelerini halka anlatmak için bu billboardları daha etkin kullanması gerektiğini, ancak bunun yerine kişisel reklamların yapıldığını savundu. Erdoğan'ın ise bu iletişim fırsatını anında değerlendirdiğini vurguladı.

CHP Kurultay İddianamesi: Siyaset Yasağı mı Geliyor?

Tartışmaların bir diğer önemli başlığı ise CHP'nin 38. Olağan Kurultayı ile ilgili hazırlanan iddianame. İddianamede, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun organizesinde diğer şüphelilerin Kurultay delegelerine Genel Başkan adayı Özgür Özel lehine oy kullanmaları için para verdikleri, belediyelerde iş veya adaylık teklif ettikleri, yakınlarını işe yerleştirdikleri ve alışveriş kartları dağıttıkları iddia ediliyor. Ayrıca, delegelerden cep telefonlarıyla oylarının fotoğrafını çekip göndermelerini istedikleri ve birinci tur oylama sonucu geciktirilerek Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylıktan çekildiğine dair gerçeğe aykırı açıklamalarla delegelerin iradesinin fesada uğratılmaya çalışıldığı suçlamaları yer alıyor. İddianame, şüphelilerin birlikte hareket ederek "çete kapsamında" bu suçu işlediklerini öne sürüyor ve TCK'nın 53. maddesi uyarınca güvenlik tedbirlerinin (siyaset yasağı gibi) uygulanmasını talep ediyor.

Can Ataklı, bu iddianamenin Müşteki şikayetleri, tanık anlatımları, ihbarlar, MASAK raporu ve çeşitli kurum yazışmaları gibi belgelere dayandırıldığını aktardı. Ancak Kurultay sırasında orada bulunan hükümet komiserlerinin hiçbir tutanak tutmadığını veya şüphe bildirmediklerini, şikayetlerin Kurultaydan sonra tamamen CHP içinden gelen üyelerden, delegelerden kaynaklandığını belirtti. Bu durum, iddianamenin CHP içindeki çekişmelerin bir sonucu olduğu yorumlarına yol açıyor. Ataklı, bu süreçte Erdoğan'ın gücünü kullanarak iddianameyi işleme koyma (kayyum atama, yönetimi değiştirme gibi) veya takipsizlik verme yetkisine sahip olduğunu, bunun Erdoğan'a siyasi bir koz sağladığını belirtti ("Erdoğan bir ay kazandı" yorumu). https://www.avazturk.com, siyasi süreçlerin hukuki enstrümanlarla yürütülmesinin, hukukun üstünlüğü ilkesini zedelediğini düşünmektedir.

İzmir Grevi: CHP İçindeki Kavgayı Büyütüyor Mu?

CHP'nin iç sorunlarının bir yansıması olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi'nde yaşanan işçi grevi de gündemdeki yerini koruyor. Yaklaşık 23.000 işçinin grevde olduğu (itfaiye, mezarlık, hayvanat bahçesi, yaşlı bakım evleri gibi zorunlu hizmetler hariç), temel nedenin belediyeye bağlı beş şirketteki maaş eşitsizliği olduğu belirtiliyor. Bazı şirketlerde işçi maaşlarının 80.000 TL'ye kadar çıktığı, grevdeki DİSK'e bağlı işçilerin ise 36.000-40.000 TL civarında maaş aldığı ve 59.000-60.000 TL seviyesine yükselmek istediği aktarıldı. Bu taleplerin, Türk-İş'e bağlı diğer işçilerin geçen yıl Tunç Soyer döneminde yapılan ve yüksek artış içeren sözleşmelerinden kaynaklandığı ifade edildi.

Yeni Belediye Başkanı Cemil Tugay'ın yeterli kaynak olmadığını söylemesi, grevin uzamasına neden oluyor. Can Ataklı, işçi haklarının meşru olduğunu ancak grevin zamanlamasının ve siyasi boyutunun dikkat çekici olduğunu belirtti. Grevin, CHP'ye yönelik dört koldan saldırıların yaşandığı bir döneme denk gelmesi ve konfederasyon olarak CHP'ye yakın varsayılan DİSK'in burada diretiyor olması, AKP iktidarının bu durumu CHP aleyhine kullanmasına olanak tanıyor. Ataklı, bazı CHP çevrelerinin grevi DİSK'in CHP'ye yönelik bir "kazığı" veya "ihaneti" olarak gördüğünü, hatta DEM Parti ile ilişkili olabileceği iddialarının dile getirildiğini aktardı. https://www.avazturk.com, yerel yönetimlerde yaşanan bu tür krizlerin, merkezi siyasi çekişmelerin bir yansıması olduğunu ve çözümün siyasi olgunluk gerektirdiğini gözlemlemektedir.

İzmir grevi, CHP'yi "işçi düşmanı" konumuna düşürmeye yönelik propagandaya zemin hazırlıyor. Ataklı, AKP'nin elinde olsa benzer bir grevin Genel Güvenliği tehlikeye soktuğu gerekçesiyle çoktan erteleneceğini, ancak mevcut durumda iktidarın "Hadi bakalım, işçi dostuydun, ver işçinin maaşını" diyerek durumu izlediğini belirtti. Ataklı, İzmir Belediye yönetiminin bu durumu siyasetsizce ve beceriksizce yönettiğini, içeride çözülmesi gereken sorunun dışarıya yansıtıldığını savundu. Bu tür olayların, "ülkeyi yöneteceklerin belediye grevini bile hakkaniyetle önleyemediği" algısını yaratarak kamuoyundaki heyecanı ve değişim beklentisini baltaladığını ifade etti.

Normalleşme Tartışmaları ve Erdoğan'ın Gelecek Planı

Can Ataklı, tüm bu gelişmelerin arka planında Erdoğan'ın siyasi geleceğine yönelik planlarını aradığını düşünüyor. Ataklı'ya göre Erdoğan'ın aklındaki en olası senaryo, kendisine en çok yarayacak biçimde bir parlamenter sisteme dönüş. Bu konuda altyapı hazırlandığına dair işaretlerin Metropol araştırma şirketinin yaptığı anket ve Erdoğan'ın anayasa konularında CHP'ye yaptığı çağrılar olduğunu belirtti. Metropol anketinde, CHP-AKP arasında yeniden normalleşme görüşmeleri yapılıp yapılmaması gerektiği sorusuna katılımcıların %69'unun EVET yanıtı vermesi, bu talebin toplumda karşılığının olduğunu gösteriyor. Hatta AKP seçmeninin %69'u ve CHP seçmeninin %66'sı normalleşmeye evet demiş durumda. https://www.avazturk.com, bu anket sonuçlarının, kutuplaşmış siyasette bile diyalog ve normalleşme beklentisinin sandıktan çıkan sonuçlardan daha yüksek olabildiğini göstermesi açısından dikkat çekici olduğunu belirtiyor.

Ataklı, bu normalleşmenin, bazı CHP'lilerin beklediği "iktidarı alıp hemen hesap sorma" beklentisini karşılamayabileceğini, ancak yolsuzluk ve usulsüzlük yapan kamu görevlilerinin (bakanlar, paşalar, emniyet müdürleri, valiler) bir AKP-CHP birlikteliğinde bile hesap verebileceğini, sadece sürecin zamana yayılabileceğini düşünüyor. Toplumun genelinin artık sükunet ve bir değişimle birlikte nefes almak istediğini vurgulayan Ataklı, mevcut iktidarın gitmesi yönündeki büyük halk beklentisinin, CHP'nin kendi iç çekişmeleri ve siyasi beceriksizlikleri yüzünden heba edilme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu belirtti.

Sonuç: Güvenilir Veri, Şeffaflık ve Siyasi Sorumluluk Talebi

Can Ataklı'nın değerlendirmeleri, Türkiye'nin ekonomik ve siyasi tablosunun resmi rakamların ötesinde karmaşık ve endişe verici olduğunu ortaya koyuyor. TÜİK'in enflasyon ve işsizlik verilerine yönelik güven eksikliği, milyonlarca vatandaşın hayatını doğrudan etkilerken, CHP çevresinde yaşanan siyasi operasyonlar ve iç sorunlar (İzmir grevi, Kurultay iddianamesi), muhalefetin değişim potansiyelini zayıflatıyor. https://www.avazturk.com olarak, yetkilileri gerçek verileri şeffaflıkla paylaşmaya, hukuku siyasi araç olarak kullanmaktan kaçınmaya ve siyasi aktörleri de iç çekişmeleri bir kenara bırakarak halkın beklentilerine odaklanmaya çağırıyoruz. Türkiye'nin ekonomik sorunlarının çözümü ve toplumsal huzurun sağlanması için güvenilir veri, şeffaflık ve sorumluluk esastır.