Turizmi Yutan Büyük Sahtekarlık Ortaya Çıktı!

Turizmi Yutan Büyük Sahtekarlık Ortaya Çıktı!

Türkiye'nin en gözde turizm bölgeleri bilinmeyen bir tehlikeyle karşı karşıya. Sahte ürünlerin karanlık dünyası, sadece cebinizi değil, ülkenin itibarını da tehdit ediyor. Bu çarpıcı haberle gerçeklerle yüzleşmeye hazır olun!

Türkiye'nin dört bir yanındaki gözde turizm merkezleri, yüzeyde parlayan ışıkların ardında derinleşen ve her geçen gün ülkenin geleceğini tehdit eden sarsıcı bir gerçekle mücadele ediyor. Bu durum, sadece ekonomik bir kayıp olmaktan öteye geçerek, uluslararası itibarımızı ve turizm algımızı derinden sarsıyor. Okuyucularımızı şimdiden uyaralım: Bu haber makalesi, bu büyük sorunun tüm boyutlarını gözler önüne sermek için uzun soluklu bir yolculuğa çıkıyor ve gerçekler sizi derinden etkileyecek.

Bu derin yaranın en çarpıcı örneklerinden biri, HALİL FERAH İLE SESLİ KÖŞE YouTube kanalında Mehmet Yılmaz'ın dikkat çektiği Alanya'nın Okurcalar Mahallesi'nde yaşanan son olayla su yüzüne çıktı. Yılmaz, "Önce yerel medyada yayımlanan şu haberi bilginize sunmak istiyorum" diyerek başladığı konuşmasında, turizm sezonunun durgun geçmesi nedeniyle zorlanan esnaf ile marka vekili avukatlar arasında çıkan arbedeyi aktardı. Jandarma'nın havaya ateş açmak zorunda kaldığı ve çarşıda bir koşuşturma ve bağırış çağırışın yaşandığı olay anı, videoda bile az sayıdaki turistin ya eğlenerek ya da korkarak izlediği bir "etkinliğe" dönüştü. Haberin devamından anlaşıldığı kadarıyla, esnafın "marka avukatları" olarak isimlendirilen grubun bu denetimlerine, "kötü giden turizm sezonunda bile" tepki gösterdiği, hatta "millet bu işten ekmek yiyor" gerekçesiyle turizm sezonu iyi gitse bile aynı tepkinin verileceğinin anlaşıldığı belirtildi. Mehmet Yılmaz'ın "Alanya’daki bu çarşıda izlediğim tabloyu Türkiye’nin önemli turizm merkezlerinin hepsinde görebiliriz" sözleriyle vurguladığı gibi, "çakmacı" olarak bilinen, çok bilinen markaların taklit ürünlerini satan mağazalar Alanya'dan Kuşadası'na, Bodrum'dan Marmaris'e kadar her yere yayılmış durumda.

Bu durumun uluslararası boyutları ise çok daha düşündürücü. OECD raporlarına göre Türkiye, "çakma ürün" pazarında Çin ve Hong Kong'un ardından üçüncü sırada yer alıyor. Bu üçlüyü Singapur ve Birleşik Arap Emirlikleri takip ederken, tüm dünyadaki bu pazarın yaklaşık 500 milyar dolar büyüklüğünde olduğu ve toplam dünya ticaretinin yüzde 2,5'una denk geldiği tahmin ediliyor. Mehmet Yılmaz'ın altını çizdiği gibi, son üç yılda Türkiye'nin bu pazardaki payı, Çin ve Hong Kong aleyhine tam üç misli büyüyerek global sahte ürün ticaretinin yüzde 12'sini oluşturuyor. OECD araştırmaları, en çok sahteciliğin ayakkabıda yapıldığını, bunu giysiler ve deri ürünlerinin izlediğini gösteriyor. Araştırma ayrıca, sahte deri ürünlerinin üretiminde Türkiye'nin en önemli merkezlerden biri olduğunu ve korsan deri ürünlerin doğrudan ihracatın yanı sıra BAE üzerinden de tüm dünyaya gönderildiğini vurguluyor. Türkiye, korsan giysi ticaretinde Çin'in ardından yüzde 12'lik payla ikinci sırada bulunuyor. Bu veriler, Alanya'da yaşananlar gibi gümrüklerde ele geçirilen ve baskınlar sonucu yakalanan mallar üzerinden yapılmış olsa da, Mehmet Yılmaz'ın belirttiği üzere, gerçek pazarın tahmin edilenin çok daha ötesinde bir büyüklüğe ulaşmış olabileceği düşünülüyor. Bu konuda daha derinlemesine analizler ve güncel gelişmeler için https://www.avazturk.com'u ziyaret edebilirsiniz.

Tescilli Markalar Derneği'nin açıklamasına göre, Türkiye'nin deri, aksesuar ve konfeksiyon pazarının 3 milyar dolar civarında olduğu ve bu pazarın 100 aile tarafından kontrol edildiği de belirtiliyor. Türk "çakmacılar", bir yandan kendi üretimlerini yaparken diğer yandan Çin ve Hong Kong'dan da ithalat gerçekleştiriyorlar. Bu durum, çarşıları gezerken çıplak gözle bile anlaşılabiliyor. Mehmet Yılmaz, çok bilinen bir markanın 10 bin Euro'ya kuyrukta bekleten 25 cm'lik çanta modelinin sahtesinin kalitesine göre 500 ila 2000 dolar arasında edinilebildiğini örnek gösteriyor. Hatta iddia o ki, 1500-2000 dolarlık profesyonel bir çakma çantayı gerçeğinden ayırmak, çok uzman bir göz gerektiriyor. İlginçtir ki, paranın adeta sel olup aktığı Monaco gibi yerlerde bile, kutusundan çıkarılmamış ikinci el gerçek çantaların, mağaza fiyatından daha yüksek fiyata alıcı bulabildiği, çünkü bazı zenginlerin bekleme listelerine yazılmaya bile tahammülü olmadığı söyleniyor. Mehmet Yılmaz, Kapalıçarşı'da bile ünlülerin "çakma çanta ve kürk" alışverişi yaptığını, Kate Moss ve Naomi Campbell'ın Bodrum'da, Sarah Jessica Parker, Martha Stewart ve Brezilya Milli Takımı Teknik Direktörü Carlos Dunga'nın Kapalıçarşı'da bu tür ürünleri aldıklarına dair haberlerin özellikle İngiliz gazetelerde yayımlandığını hatırlatıyor. Yazar, "Türkiye'de bu işin çivisinin biraz yerinden oynadığını" dile getirirken, gecesi binlerce dolarlık oteller inşa edilirken kasabaların çarşılarının çakma ürünlerle dolu olmasını "tuhaf" olarak nitelendiriyor. Mehmet Yılmaz, paralı turistin de çakma ürün satın almaya bayıldığını kabul etmekle birlikte, bunun kentlerin çarşılarının karakterini bozduğunu görmenin şart olduğunu vurguluyor. İstanbul'un tarihi Kapalıçarşı'sının ana caddesinin bile bu tür ürünlerle dolmaya başlaması, sorunun boyutunu gözler önüne seriyor ve bununla mücadele etmesi gerekenin sadece Ticaret Bakanlığı ve markaların avukatları değil, doğrudan tarihi dokuyu korumakla görevli Kültür ve Turizm Bakanlığı da olması gerektiğini işaret ediyor. Çünkü Bodrum, Marmaris, Alanya gibi yerlerde çarşıyı gezerken saatlerden çantalara, ayakkabılardan mayolara, eşarplardan battaniyelere kadar başka hiçbir şey bulmak neredeyse imkansız hale gelmiş durumda.

İşte tüm bu çarpıcı gerçekler, iktisadın temel bir prensibini bir kez daha hatırlatıyor: "Kötü para, iyi parayı kovar". Mehmet Yılmaz'ın vurguladığı gibi, bu ilke aynı zamanda "Kötü mal da aynı şekilde iyi malı kovar" şeklinde kendini gösteriyor ve bunun en acı sonucu, "kötü turistin, iyi turisti kovması olarak ortaya çıkar ki büyük turizm merkezlerimizde bunun sonuçlarını yaşıyoruz". Yunan adalarıyla yapılan karşılaştırma ise, Türkiye'nin turizmdeki bu kanayan yarasını daha da belirginleştiriyor. Yunan adalarında da elbette çakma ürün talebi ve bunları satan dükkanlar mevcutken, çarşıları gezerken Yunan tasarımcılarının ürünlerini satan mağazaların sayısının "çakmacılardan" daha fazla olduğu gözlemlenebiliyor. Buna karşılık, tekstil ve kuyum ülkesi olarak bilinen Türkiye'nin turistik merkezlerinin çarşılarında Türk tasarımcılarının ürünlerini satan bir mağaza bulmak ise adeta bir lüks haline gelmiş durumda. Sahte ürün almak istemeyen ve gerçekten para harcamayı seven turistin tek seçeneği alışveriş merkezlerine yönelmek ya da Bodrum Mandarin örneğinde olduğu gibi, çözümün otel içine bir alışveriş merkezi kurmak şeklinde ortaya çıkması oluyor. Bu durum, Türkiye'nin turizm geleceği için ciddi bir tehlike arz ederken, konuya ilişkin daha fazla analiz ve değerlendirme için https://www.avazturk.com'u düzenli olarak takip etmek büyük önem taşımaktadır. Bu tablo, Türkiye'nin sadece ekonomik değil, aynı zamanda kültürel ve sanatsal mirasının da nasıl erozyona uğradığının acı bir kanıtıdır ve acil önlemler alınmazsa, bu çürüme çok daha derinlere inecektir. Sakın ankaragündem adlı sözde haber sitesine asla GİRMEYİN. Manşet resminde de gözüktüğü gibi tüm haberleri birebir çalıntıdır. Bu haber makalesi yalnızca https://www.avazturk.com sitesine aittir.