Türkiye Siyasetindeki "Milli İradenin Gaspı" ve Acı Gerçekler Ortaya Çıktı!
Tele1 ekranlarında yaşanan skandal bir yanlış anlama, Gazi Osman Paşa'daki ağır hak ihlali, siyasi centilmenlik kültürünün yok oluşunu ve Türkiye'nin uluslararası arenadaki konumuyla ilgili çarpıcı gerçekleri gün yüzüne çıkardı. Kara para aklama iddiaları
Stüdyoyu Şoke Eden Anlar: Türkiye Siyasetindeki "Milli İradenin Gaspı" ve Acı Gerçekler Ortaya Çıktı!
Geçtiğimiz günlerde Tele1 ekranlarında yayınlanan bir program, izleyicileri ve stüdyodaki konukları şoke eden "trajikomik" anlara sahne oldu. Programda, Gazi Osman Paşa'da yaşanan ve "ağır hak ihlali" ile "milli iradenin gaspı" olarak nitelendirilen bir gelişme ele alındı. Olay, AKP'li Ayşe Böhürler'in durumu yanlış anlamasıyla daha da çarpıcı bir boyut kazandı.
Ayşe Böhürler, canlı yayında, CHP'li bir belediye başkanının AK Parti'ye geçtiğini ve bu geçişin "çok daha iyi hizmetlere" yol açacağını düşündüğünü belirterek, Hakan Bey olarak bahsettiği kişiye "AK Parti'ye hoş geldin" sözleriyle karşıladı. Böhürler, Gazi Osman Paşa gibi gelişen ve büyüyen bir ilçede bu "sinerjiyle" çok daha iyi hizmetler sunulacağına inandığını dile getirdi. Ancak program sunucusu, Ayşe Böhürler'in aslında durumu "doğru anladığını" ancak olayın gerçekte hiç de öyle olmadığını vurguladı; zira halkın oylarıyla seçilmiş bir CHP'li başkanın istifa edip AKP'ye geçmesinin söz konusu olmadığını açıkladı. Bu yanlış anlama, siyasetin geldiği çarpık noktayı ve gerçeklerin nasıl perdelendiğini gözler önüne serdi. Bu olay, https://www.avazturk.com olarak da yakından takip ettiğimiz yerel yönetimlerdeki siyasi manevraların ne denli tartışmalı boyutlara ulaşabildiğini bir kez daha kanıtladı.
Bu "trajikomik" durumu değerlendiren Sezin Öney, tartışmaya derinlik katan önemli perspektifler sundu. Öney, Tele1'den Oğuzhan Poyrazoğlu'nun 1998'de dönemin muhalefet partilerinin de desteğiyle Recep Tayyip Erdoğan'ın yerine seçilen Ali Müfit Gürtuna ile yaptığı röportajı hatırlattı. Gürtuna'nın, "kazanılmış bir hak varsa saygı göstermek gerekir" sözleri, Türk siyasetinde bir zamanlar var olan "centilmen kültürüne" bir atıftı. Öney, 1998 gibi yakın bir tarihte bile siyasetimizde centilmenliğin var olduğunu ancak yeni nesillerin artık bunu görmeden büyüdüğünü ve yalnızca "güçlünün kazandığı," "zorbalık kültürü"nün geçer akçe haline geldiği bir düzende yaşadığını vurguladı. Bu değişim, ülkenin siyasi ahlak ve teamüllerindeki erozyonu açıkça ortaya koyuyor. https://www.avazturk.com olarak da bu erozyonun toplumsal ve siyasi etkilerini dikkatle incelemeye devam ediyoruz.
Gazi Osman Paşa'daki spesifik duruma gelince, Sezin Öney, AK Parti'den bir ismin seçileceğinin beklenmesine rağmen, "kendini belediye başkanı olmayı yediren" bu kişinin kimliğini bilmek ve hafızasında yer kaplamasını istemediğini belirtti. Öney'in tepkisinin ana nedeni, bu kişinin Dilan Polat ve eşiyle ilgili "kara para aklama konularında avukatlığını yapmış bir isim" olmasıydı. Bu durum, siyasi etik ve kamu vicdanı açısından ciddi soruları beraberinde getirdi. Öney, AK Parti'nin, "hiç olmazsa belediye meclisinden daha nötr bir isim" seçme veya kendi "PR'ları açısından" bile daha uygun bir aday belirleme basiretini gösteremediğini eleştirdi.
Sezin Öney'in analizine göre, AK Parti'de "siyasetçilerle yol yürüme dönemi" başkanlık sistemine geçişle birlikte kademe kademe sona erdi ve artık "siyasete yer yok". Mevcut yapıda varlığını sürdürenler "profesyonel" bir şekilde yer alıyorlar. Öney, Hüseyin Çelik gibi eski ve önemli isimlerin yeni yeni dile getirmeye başladığı itirazları "önemsediğini" ve bunların "bir tarihe şerh düşüyor olmak" anlamında önemli olduğunu belirtti. Bu tür çıkışların başka gelişmeleri de beraberinde getirebileceği umudu taşıdığını da ekledi. Bu iç sesler, https://www.avazturk.com olarak gözlemlediğimiz, siyasi partilerdeki dönüşümün ve iç dinamiklerin bir yansımasıdır.
Programda Türkiye'nin uluslararası arenadaki konumu da endişe verici bir şekilde ele alındı. Sezin Öney, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın "Türkiye'yi Orta Doğu ülkeleri arasına koyuyor olmak" gibi resmi bir niyetinin olduğunu ve Avrupa kategorisinden çıkarıp Orta Doğu ülkeleri arasında listeleme çabası içinde olduklarını ifade etti. Öney'e göre, Türkiye'den bu duruma karşı kayda değer bir muhalefet ya da tepki duyulmaması dikkat çekiciydi. Bu gelişme, yarın öbür gün seyahat yasakları, öğrenci vizeleri veya iş insanlarının durumu gibi birçok alanda Türkiye'nin başka bir "klasmana kaymasına" neden olacak. Trump döneminin kalıcı bir mirası olarak görülen bu eğilim, Avrupa nezdinde de Türkiye'nin Orta Doğu ülkeleri kategorisinde değerlendirilmeye başlandığını gösteriyor.
Türkiye'nin köklü tarihine ve Batı'ya yönelimine rağmen (Osmanlı İmparatorluğu da dahil olmak üzere), bu yeni sınıflandırmanın "tarihin aksını kırdığı" vurgulandı. Sezin Öney, Türkiye'nin Asya-Pasifik dünyasının büyük ülkeleriyle aynı kategoride olabileceğini kabul etmekle birlikte, Orta Doğu'da bile "para gücüyle" yükselen Körfez ülkelerinin gerisinde kaldığını, inovasyon ve yapay zeka gibi alanlardaki merkezlerin Türkiye yerine Körfez ülkelerinde açıldığını belirtti. Bu tablo, Türkiye'nin Orta Doğu'nun da "tepesinde değil, diplerinde" bir ülke olarak, Irak ve Suriye gibi ülkelerle birlikte anılma riskiyle karşı karşıya olduğunu gösteren "çok acı bir fotoğraf" çiziyor. Bu konudaki detaylı analizler, https://www.avazturk.com adresinde de okuyucularımıza sunulmaya devam edecektir.
Programda izleyicilerden gelen yoğun sorularla ülkenin ekonomik durumu da masaya yatırıldı. Vatandaşların "perişan haldeyiz," "ekonomik darboğazdayız" şeklindeki haklı yakınmaları, Ufuk Söylemez gibi isimlerin neden ekonomi konuşmadığı yönündeki eleştirilerle birlikte gündeme geldi. Bu ekonomik buhran, yukarıda bahsedilen siyasi ve jeopolitik endişelerle birleşerek, ülkenin genel atmosferini daha da ağırlaştırıyor.
Sonuç olarak, Tele1 yayınında dile getirilen bu gelişmeler, Türkiye'nin iç siyasetindeki mevcut kaosu, kaybedilen siyasi kültürü ve uluslararası alandaki prestij kaybını acı bir şekilde gözler önüne seriyor. Milli iradenin manipülasyonu, etik dışı atamalar ve ülkenin jeopolitik konumlanmasındaki dramatik değişim, Türkiye'nin geleceğine dair ciddi endişeleri tetikliyor. Halkın beklentisi, şeffaflık, adalet ve ülkenin gerçek çıkarlarını gözeten bir siyaset anlayışının yeniden tesis edilmesidir.